62 entry daha
  • "sanıyoruz ki aşkın konusu,bir bedene kapatılmış,önümüzde yatan bir varlıktır.ne yazık ki,bu,varlığın mekan ve zaman içinde işgal ettiği ve edeceği her noktanın uzantısıdır.şu yer ile, şu saatte temasını sağlayamazsak,ona sahip olamayız; oysa her noktasına dokunamıyoruz."

    filmin kahramanı tam da proust’un belirttiği bu sözü doğrularcasına "aşk" ı bulmuştur, zamanda ve mekanda hatta kızın kullandığı eşyalarda(toka) bile aşkı yaşamak söz konusudur. üstelik bu aşkın öznesi dört yıldır komada olan bir kızdır ve kahramanımız bu komada olan kıza bakan erkek hastabakıcısıdır. aşık olduğu bu kızla normal bir insan gibi konuşmakta, onun hiçbir fiziksel problemi yokmuş gibi davranmaktadır. bence burada almodovar aşkın ancak iki özne ile olabileceğini dolayısıyla fiziksel ya da başka bir zorluğun sevilen kişinin özne olması gerçeğini değiştirmemesinin altını çiziyor. nitekim diğer iki kişinin( matador kadın ile gazeteci-yazarın) aşkında bir dengesizlik, bir tamamlanamamışlık var. tam işler düzelecekken(ki düzeleceği yer olarak ilk aşkın geçtiği mekan hastane seçilmiştir) matador kadının ölmesiyle sona erer, bu sona erişin sonunda, eksikliğin nedenini; matador kadının eski aşkından vazgeçememesi olarak gösterir bize almodovar. yani ikinci aşk güçsüzdür… esas aşk ise o kadar güçlüdür ki, hastabakıcı adeta kızla hayat bulmaktadır yani aslında "sadece bitkisel hayat yaşayan kız" hayat vermektedir. biyolojideki adıyla "cohabitation(birlikte yaşam)" dır sözkonusu olan.
    üstelik burada kavramı tersyüz eder almodovar; ölü olana hayat verici fonksiyonu yükler, dominant olan besleyici değil resesif olan besleyicidir filmde. bu paradoks, resesif olanın aşık olmasıyla aşılmıştır. aslında "aşk" tır hayat veren.
    almodovar bütün bunları olağanüstü bir müziğin eşliğinde pina bausch’un kareografisiyle bize bir güzel anlatır. film insanın içini burkan bir sonla biter, aslında son sahnede sadece film biter, aşk ise devam eder.
161 entry daha
hesabın var mı? giriş yap