130 entry daha
  • çok eski zamanlarda
    biz buharın gücünü keşfetmeden,
    üretim tekelleşmeden ve
    insanlar devasa fabrikalara tıkıştırılmadan önce,
    zanaatkarlar evlerinin yanı başında el emeği göz nuru
    sanatlarını icra eder ve çeşit çeşit eşya imal ederken,
    tüccarlar çarşıda sokakta ürünlerini satar,
    çoluk çocuk otomobillerin henüz istila etmediği sokaklarda,
    şehir hayatının bizzat içinde oyunlarını oynar,
    hepsi bir arada bu sıkışık mekanda yaşayıp dururlarken,
    mimarlık dünyanın her köşesinde kendini tekrar eder olmadan önce,
    ve her birinin bulunduğu coğrafyaya, kültüre, zamana göre
    ayrı ayrı rengi, canlılığı, çeşitliliği varken yani.
    şehir şehirmiş.

    daha sonra önüne geçilemeyen bir güç,
    ihtiyacımız olup olmamasına bakmazsızın,
    daha fazla üretebilmek, daha fazla insanı fabrikalara tıkıştırmak,
    ve onların da emeği üzerinden daha fazla güç elde etmek için,
    yaratılışsal açgözlülüğümüzü kullanarak,
    bizi daha fazla tüketmeye alıştırdı.
    üretilen katma değer birilerinin dikkatini çekti
    ve çarşıların yerini avm'ler aldı.
    şehir, üretim alanları, plaza alanları, konut alanları diye
    cansız neşesiz parçalara bölündü.
    ve dünyanın her köşesinde,
    kavranamayan, sahiplenilemeyen, ait olunamayan
    aynı renksiz, anlamsız insan yerleşimleri halini aldı.
    biz şehirlerimizden olduk.
    ve artık hiç bir yerin yerlisi değiliz. (bkz: #52962719)
    konuyla ilgili şiir gibi bir kitap için (bkz: #38605002)

    bir başka tanım için (bkz: #53259438)

    edit : linkler
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap