39 entry daha
  • pazar akşamı için cidden hoş bir seçim yapmışım. ilginç olacak ama, ben blake lively'nin oyunculuğunu sevdim, harrison ford oldukça sırıtmış rolünde.

    --- spoiler ---

    bir annenin davranışı nasıl olacaksa aynen öyle davranıyor kendisinden 3-4 kat yaş fazla görünen kızına. o kadar doğal bir bilgelik ve annelik akıyordu ki yüzünden, şaşırdım kaldım. onun dışında michiel huisman'ın canlandırdığı karakter de gayet başarılı bir aşık rolü oynadı. hele de o banyodan bir tek havluya sarılı ve ıslak ıslak çıkıp arz-ı endam ettiği sahnede.

    filmde sırıtan sanki bir tek han solo idi açıkçası.

    aklımda kalan 2 sahnesi var, daha doğrusu aklımın takılı kaldığı 2 sahnesi var. biri albümlere bakarken biriktirdiği fotoğrafların hep kendisine arkadaşlık eden köpeklerinin olduğunu gördüğümüz sahneydi. o acısını, hüznünü ben de hissettim. diğeri de kaza geçirdikten sonra odaya, 29 yaşındaki annesine koşan yetmişlerindeki kızı telaşlanmasın diye tıpkı bir anne gibi onu sakinleştirerek ve göz teması kurarak "ben iyiyim" demesiydi.

    --- spoiler ---

    filmi izlerken ve sonrasında epeyce bir düşündüm, güzellik ve çirkinlik görecelidir evet de, genel kabul görmüş ilkelere göre güzel değil de çirkin bir kadın yaşlanmama hastalığına kapılsaydı, hayat bu kadar güzel aşklar çıkarır mıydı acaba karşısına? ve mutlu sona erişir miydi kendince? filmde kendini yalnızlığa mahkum etmiş bir kadın görüyoruz da, bu kadar güzel olmasaydı, kendisi değil de insanlar onu yalnızlığa mahkum etmeyecekler miydi? sonra şunu fark ettim, filmde kadının güzelliği zarafetinden, samimiyetinden ve o durgun bilgeliğinden kaynaklanıyor aslında. her ne olursa olsun kazanan bunlar oluyor sanırım gerçek hayatta da.

    ekleme: son oylananlarda görünce yazayım dedim. ben o sebeple kazanamıyorum demek ki; ne güzelim, ne gencim, ne zarif, bilge ve zarifim. kibar bir fokum.
98 entry daha
hesabın var mı? giriş yap