• gündelik yaşamda aklımıza birçok soru takılır. bunlardan bazıları, gündelik hayatta elde ettiğimiz bilgiyle cevaplayabileceğimiz türdendir. pratik ihtiyaçlarımıza dair sorular bu kısma girer. teknolojik gelişmeler olsun, firmalar ve markalar hakkında bilgi edinmek olsun... bir telefon modeli hakkında soru sormaktan tutun da; "a " markasının "b" markasından daha iyi olup olmadığına dair sorulan sorulara kadar, hepsi, kulaktan dolma veyahut çok araştırma gerektirmeden cevaplanabilecek cinsten sorulardır. ekşi duyuru bu tarz soruların cevaplanması için önemli bir araç olarak kullanılmaktadır, mesela.

    ancak bazı sorular vardır ki, gündelik bilgimiz kâfi gelmez. elinizdeki kitapları karıştırırsınız, makalelere göz atarsınız, son çare olarak internette araştırırsınız da bulamazsınız... gündelik kaygılar dolayısıyla birkaç saat içinde de unutup gidersiniz. başka bir deyişle, ufkunuzu iki katına çıkarabilme fırsatını kaçırmış olursunuz. bu başlığın açılma nedeni de işte budur; ufku iki katına çıkarabilme fırsatını kaçırmamak. bu açıdan diyebiliriz ki, bu başlığın amacı (bkz: makale aranıyor duyuruları) başlığından çok da farklı değildir. her şeyi (bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler) başlığından beklememek gerekir. bazen "bilgi", bizzat soruda yatar. çünkü soru sormak cevap vermekten daha zordur.

    peki bu "soru-cevap" formatını nasıl gerçekleştirebiliriz? öncelikle sorulan sorunun belli bir niteliği olmasına dikkat etmemiz gerekecektir. örneğin; "üç düğmeli ceketin hangi düğmesi iliklenir" tarzında bir pratik sorunun cevabını aramak için doğru adres, bu başlık değildir. ancak newton'un bilimsel yöntemiyle, aristoteles'in bilimsel yöntemi arasındaki ilişkiye dair sorulabilecek bir soru, bu başlığa hitap edecektir. buradan da dikkat edileceği üzere, aslında önemli olan ufku iki katına çıkarmakla yetinmeyip, ufkumuza; bilimsel, sanatsal ve felsefi açıdan da belli bir kalite kazandırmaktır.

    sorulacak olan -ufku iki katına çıkarmakla yetinmeyip, ona kalite de kazandıran- sorunun cevabını hiçbir yerde bulamadığımızdan -bu, doğallıkla, kendi beceriksizliğimizden de kaynaklanabilir- emin olduktan sonra sorumuzu bu başlığa girebiliriz. gelelim işin cevap kısmına. cevabı bilen yazar arkadaşımız ise bu cevabı, sorunun sahibi olan yazara mesaj yoluyla iletecektir. bu andan sonra ufkunu iki katına çıkarabilme fırsatını kaçırmayıp bunu değerlendiren yazar arkadaşımız, dilerse, sorduğu soruya aldığı cevabı, 'girdi'sini düzenleyerek, hepimize sunabilir ve böylece, aynı sorunun cevabını araştıran gerek sözlükten gerekse de siteye dışarıdan giren insanlar da, soru sorma cesaretini gösteren yazar arkadaşımız sayesinde ufkunu iki katına çıkarabilme fırsatına erişebilecektir.

    bir örnekle başlayalım, o halde:

    lamarck'ın evrim anlayışına göre bir zürafa yeterli besin bulabilmek için yukarı doğru uzanma eğilimi gösterirken, boynunda ve bacaklarında bir zorlama meydana gelmektedir. bu zorlama ile birlikte zürafanın boynu ve bacakları nesilden nesile uzamış ve güçlenmiştir. başka bir deyişle, kullanılan organ güçlenir, gelişir ve sonraki nesillere aktarılır. aynı şekilde, kullanılmayan organ da körelir. lamarck'ın bu görüşü, kim tarafından, hangi yöntemle çürütülmüştür? darwin'in bu konuyla ilgili görüşleri nelerdir? darwin ve lamarck'ın bu görüşlerinin "marksizm"deki etkisi nedir? son olarak, darwin ve lamarck'ın bu görüşlerine osmanlı döneminde ilgi gösterilmiş midir?

    cevap:

    bu görüş, alman biyolog august weismann tarafından fareler üzerinde uygulanan bir deneyle çürütülmüştür. weissmann, 20 nesil boyunca farelerin kuyruklarını kesmiş ve 21.nesildeki farenin kuyruğunun -hâlâ- çıktığını gözlemlemiştir. böylece, kullanılmayan organ körelmemektedir. aynı şekilde kullanılan bir organ da nesiller içinde güçlenmemektedir. aksi takdirde kaslı kollara sahip bir babanın çocuğunun da kaslı kollarla doğması gerekecektir.

    darwin, zürafaların bu durumunu iki nedenle açıklar:

    ilk neden, doğal seçilimdir. yani, rastgele meydana gelen varyetelerin doğa tarafından rastgele olmayan bir biçimde seçilmesidir. buna göre zürafalar içinde boynu kısa olanlar, güçlü olamadıkları için varlıklarını sürdürememişler; ortama uyum sağlayanlar ise ayakta kalmışlardır.

    ikinci neden ise cinsel seçilimdir. zürafalar çiftleşebilmek için dişilerini etkilemek zorundadırlar. bu yüzden erkek zürafalar kendi içinde bir rekabete girer ve dişilerini etkileyebilmek için boyunlarını sert bir şekilde birbirine çarparlar. boynu uzun, kalın ve güçlü olan zürafa kazanır ve üremeye devam eder. boynu kısa, ince ve zayıf olan zürafa ise zaman içinde yok olmaya mahkum olur.

    marksizm ise bu iki görüşü ele aldığımızda lamarck'ın evrim anlayışına daha yakındır. bunun en önemli nedeni ise, bu evrim anlayışında yer alan, "kullanılan organın güçlenmesi" ilkesidir. başka bir deyişle, kullanılan ya da emek harcayan, çaba gösteren organ güçlenir ve gelişir. aynı şekilde çaba göstermeyen organ da körelmeye mahkumdur. marksistler, lamarck'ı savunmakla birlikte darwin'i de eleştirmektedirler. bunun en önemli nedeni ise, darwin'in evrim anlayışında yer alan, "güçlü olanın ayakta kalması" ilkesidir.

    osmanlı döneminde gerek lamarck'ın gerekse de darwin'in görüşlerini benimseyen düşünürler olmuştur. darwin'in kuramını benimseyenler arasında baha tevfik, asaf nef'î, suphi ethem gibi isimler ön plana çıkarken; lamarck'ın kuramını benimseyenler arasında ahmet mithat, ismail fennî ertuğrul gibi isimler yer almaktadır. türlerin kökeni eserinin 1859'da yayınlandığı düşünülecek olursa, darwin'in evrim anlayışının aşağı yukarı 50 sene içinde osmanlı'da kimi düşünürler tarafından benimsenir hale geldiği görülebilir. örnek olarak; suphi ethem'in 1911 yılında yayınlanan darvenizm adlı eserini gösterebiliriz.

    dipnot: ekşi sözlük'ü, insanlara katkı veren bir bilgi kaynağı olduğu günlere döndürmek yalnızca bizim elimizdedir. yeter ki çalışalım, çabalayalım.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap