28 entry daha
  • filmekiminde izlediğimden beri aklımdan çıkmayan bir filmdi juste la fin du monde. oturdum bu gece yeniden izledim. ve abartmadan şöyle söyleyeyim. bu film bugüne kadar gördüğüm ve bugünden sonra göreceğim en güzel film olacak muhtemelen. evet abartmadan diyorum bunu.

    ilk izlediğimde louis'den ziyade antonie'ye odaklanmıştım. daha bir gerçekçi daha bir vurucu ve benim çok daha iyi anladığım bir karakterdi kendisi. hatta önceki entryde de yazmıştım "boğazımı düğümlüyor" diye. az önce izlerken bir şeyi kaçırdığımı hissettim. bir başka karakteri. suzanne'ı.

    antonie'yle özdeşleştirmiştim filmin sonunda kendimi ama bugün fark ediyorum ki yalnız bir antonie değilim bir tutam da suzanne'ım aslında.

    antonie.. sinirli, öfkeli, nefret dolu. louis'in gitmesinden sonra bir başına kalmış, terk edilme duygusunu sonuna kadar hisseden bir abi. ama bunun dışında hayatta istediklerini yapamamış ve sorumlu olarak da louisi gösteren birisi. haklı da aslına bakarsanız louis kendi hayatını kurmak için çekip gidince bütün sorumluluklar antonie'e yüklenmiş. evinde kalmak zorunda kalmış, dışarı çıkamamış, annesinin yanından ayrılamamış. ve bunlar yetmezmiş gibi bir de sürekli louis ile karşılaştırılıp değeri bilinmemiş. en çok da yaralayan bu galiba. kardeşi gitmiş o kalmış ve ona neden kardeşi gibi olamadığı sorulmuş.
    genel olarak konuşmuyor antonie. ama en çok da louis hakkında konuşmuyor. tıpkı louis'in öleceğinden konuşmaması gibi.

    suzanne.. abisini neredeyse hiç tanımamış, duyduklarından yazdıklarından çıkarımlar yaparak onu tanımaya çalışmış, başarılarıyla övünüp onu idealleştirmiş. onun gibi gitmek isteyip de gidemeyenlerden. belki beceremediğinden belki de yapamayacak olmasından -ve evet bu ikisi apayrı şeyler-

    evdeki karmaşa ve gerginlik de bu iki karakterden çıkıyor zaten. birisi bir an önce louis siktir olup gitsin ve yaşattıklarını tekrarlamasın istiyor diğeri ise bugüne kadar tanrı gibi gördüğü insanı insan olarak tanımak istiyor.

    bunların yanına louis'i çok seven, onu anlayan ve antonie'ye çok da değer vermeyen anneyi ve louis hakkında hiçbir şey bilmeyen ama bir şeyleri sezen catherine'i de eklediğimizde ortaya muhteşem bir trajedi çıkıyor.

    çok şey anlatıyor film. çok şeyler söylüyor ve guguk kuşunun ölmesiyle bitiyor. "zaman kalmadı".

    filmin renklerine, oyunculuklara, çekimlere, sinematografiye değinmeye gerek bile duymuyorum. hepsi harikulade zaten. hepsi birbirini tamamlayacak kadar güzel.

    3 güzel şarkı var filmde onları koymazsam olmaz ama;

    exotica - une miss s'immisce

    camille - home is where it hurts

    moby - natural blues

    neyse önceki entryimde umarım bir gün yazarım demiştim o gün de bugünmüş demek.

    antonie'den bir replikle bitirelim bu entryi de; "sessiz insanların iyi dinleyici olduklarını sanıyorsunuz ama ben insanlar beni rahat bıraksın diye susuyorum."

    ha bu arada aklıma gelmişken sahi siz ne demek olduğunu bilir misiniz antonie'yi ve suzanne'yi aynı vücutta yaşamanın ne demek olduğunu?
77 entry daha
hesabın var mı? giriş yap