24 entry daha
  • üstünden seneler de geçmiş olsa temel alarak amerikan değerlerini sorgulama dürtülerimi harekete geçiren filmdir ayrıca.

    film olarak kritiği yeterince yapılmış, ekleyecek çok fazla sözüm yok. sadece aksiyon sever biri olarak seyre değer bulduğumu belirtip asıl anlatmak istediğim noktaya geleyim hemen.

    film alzheimer hastalarının tedavisi için köpekbalıkları üzerinde test yapan bi çift bilimadamının yaptıkları işe eleştirel bi bakış açısı içeriyor. asıl dert elbette ki aksiyon yaratmak... bugüne kadar sürüsüne bereket köpekbalığı filmi yapılmış olduğu için, akıllı köpekbalığı fikri üzerine film yapılması hoş ve yeni bi fikir gelmiş olacak ki köpekbalıklarının akıllanması için en basitinden radyoaktif bi kaza yerine biraz daha sofistike (ve daha inandırıcı) bi yol seçilerek genetik oynanma seçilmiş.

    bilimadamlarımızın motivasyonu ise gayet anlaşılır ve hatta şahsi kanaatimi sorarsanız takdir de edilir açıkçası. fakat senaryo tersini düşünüyor. film boyunca doktor hanımımız kendisini ve yaptıklarını makul bi şekilde savunuyor fakat hikayenin asıl kahramanları tarafından sebep olduğu sonuçlar yüzünden neredeyse aşağılanıyor.

    rüzgara karşı işeyen doktor beyimiz köpekbalığına o kadar yaklaşmamış olsa bu sonuç hiç vuku bulmayacaktı bile ama yine de olduğunu ve tesisteki insanların köpekbalıklarına yem olduklarını farzedelim. yine de doktor hanım kızımız bu derece eleştirilecek bi davranış yapmış mıdır?

    kaybedilen insanların günahı üzerine yüklenir ama isterse o insanların ölümünün birinci derecede sorumlusu olsun, amacı o insanların ölümünü tolere edecek kadar ulvi değil midir? yüzyıllar boyunca insanlar kendilerini çok daha mütevazi amaçlar uğruna feda etmemişler midir? savaş esnasında düşman cephaneliğine sızmış bi asker sadece o silahların ve mühimmatın yokolmasının kurtaracağı asker arkadaşları için havaya uçurmaz mıydı cephaneliği kendisi de içindeyken?

    burada söz konusu edilen ise bırakın sadece bi tabur insan, binler belki de milyonlar. beyin hastalıklarına toptan ve kökten bi çözüm getirmek gibi koskoca bi amaç için beş altı adam hayatını kaybetmiş çok mu? üstelik doktorun silahı eline alıp diğerlerinin kafalarına teker teker sıkmışlığı da yok. tek yaptığı araştırmanın selameti için köpekbalıklarının genleriyle oynamak ve onları olduklarından daha zeki yapmak. bütün suçu bu...

    fedakarlık ve insanlık için iyi bişey yapma içgüdüleri neredeyse sıfıra yaklaşan amerikan değerleri devreye giriyor, hikayede o ana kadar ölmüş iki kişinin suçu doktora atılıyor ve “skmişim benden sonraki nesilleri, biz öldükten sonra bize ne bizden sonraki insanlardan” fikri gözümüze gözümüze sokuluyor.

    filmi ilk seyrederken son sahneye gelindiğinde, bizim inançlı aşçının köpekbalığı tarafından yakalandığı an “bu adam ölmemeliydi ya” demiş, köpekbalığından kurtulduğunda da sevinmiştim. oysa filmin beni dumura uğratmak için son bi mermisi daha varmış. bi hollywood filminde şaşmaz kuralardan biri de hiçbir kötülüğün cezasız kalmamasıdır. e doktor hanım kızımız da bütün bu olanların birinci müsebbibi olduğundan cezasını çekmelidir. ve tamamen saçmasapan bi ölümle hayatını kaybeder. üstelik hayatını kaybedişi yine kendisini feda etmesiyle gerçekleşir. sırf köpekbalığı açık denize ulaşamasın, başkalarına zarar veremesin diye kendisini suya atar ve fedakarlıklar da amerikan adetlerinde cezasız kalmaz. üstelik zaten filmin başında bu köpekbalıklarından biri zaten kaçmış ve sonrasında yakalanmamış mıdır? tekrar yakalanmayacağını kim söylüyor? fakat birine zarar verme olasılığı var ya, sırf bu olasılık yüzünden kız kendini feda ediyor.

    burada şu denebilir. yıllarca aksiyon filmleri seyrettik ve pek çok şeye alıştık. artık biri öldüğünde onun içi o kadar da üzülmüyor, ölümü yeterince güçlü olmadıysa sadece buna üzülüyoruz. misal şu sarışın ağlak kızın ellerini carter’a uzattığında carter’ın kızı bileklerinden kavramasını, köpekbalığının da kızın vücudunun alt tarafını kopararak carter’ın ellerinde kızın sadece vücudunun üst tarafını bırakmasını beklemiştim. olmadı... neden olsun ki? filme göre o kız mağdurdu ve sempati beslemeliydik ona. sevdiği birini kaybetmişti ve doktorun yaptıklarını onaylamıyordu. böylesi vahşi bi ölümü haketmiyordu. ama doktor hakediyordu ve hart hart ısırılıp balığın ağzında kayboluşunu seyrettik. haketmişti orospu, senin neyine insanları kurtarmak... cık cık cık.

    konuyu dağıtmayalım, ölümlerin artık bizi şaşırtmadığını ve etkilemediğini söylüyorduk. bu yüzden artık her filmde ölümler olabilecek en beklenmedik anlarda ve en beklenmedik kişilerin başlarına geliyor ki hala seyrederken etkilenebilelim. zenci patronun öldüğü an buna bi örnektir. fakat işte bu tür bi savunma yaparak doktor kızın öldüğü anı tanımlayamam. bu sahne seyirciyi şaşırtmak için, “aa bu kızı da öldürdüler” dedirtmek için konmamıştır. çünkü dikkat edin film boyunca kim ölse ardından en az bi laf edilir, samimi anlar gösterilirken sadece doktorun ölümü sonrasında böylesi bi sahne yoktur. kadın ölür ama sonrasında balık da havaya uçtuktan sonra bizim aşçıyla carter geyik yapıp gülerler ve vucci vucci bi müzikle sanki mutlu sonmuş gibi film biter.

    şu an için aklıma başka örnek gelmiyor fakat pek çok başka filmde daha büyük sayıda insanların hayatlarını kurtarmak adına bikaç insanın hayatını feda etmesi fikri hep eleştirilen bi fikir olagelmiştir amerikan filmlerinde. aklıma geldikçe o filmlerin başlıklarının altına bu entry için bkz vermek de boynumun borcu olsun.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap