2 entry daha
  • harika bir güfte, muazzam bir beste ve müthiş bir müslüm gürses yorumu.

    müslüm gürses'in, babanın, biz oğullarına yıllardır borcuydu bu şarkı. hep biz ona seslenmiştik "baba" diye, şimdi de o cevap veriyor. bizimki kadar içten, fakat bizimkinden acı bir sesleniş bu.

    darısı tüm diğer borç sahibi babaların, annelerin başına..

    şarkıdaki sadelik o yoğun acıyı hissetmeye engel değil, bilakis kolaylaştırıyor ve gözpınarlarına on kusurlu hareketten birini yapıyor. gerisi yalnızca refleks.

    önce "babam ve oğlum", sonra "ah oğlum". bizden istenen nedir, anlaşılacak gibi değil. bu kadar nokta atışı yapılmaz ki ama?
    sanırım çoğumuzun içinde, kızların anneyle, erkeklerin babayla ilgili bir zayıf noktamız, bir hallolmamış meselemiz, bir yarım kalmış ve hep de öyle kalacak acımız var. bunlara dokunan şeyler de haliyle aşırı etkili olabiliyorlar.

    şarkının minik bir hikayesi var. murathan mungan'dan alıntıdır:
    "ah oğlum’un sözlerini yazarken, daha aynı gün şarkı bitmeden telefon çaldı, sezen’di arayan. ona ilk iki dizesini okudum. büyük bir boğumlu ses çıktı sezen’den. "hayır kimse ölmemiş" deyip telefonu kapattı. beş dakika sonra tekrar aradı: "kusura bakma, suratına telefon kapattım ama evdekiler biri öldü, sen de ölüm haberi veriyorsun sandılar. şarkı beni mahvetti ne yazdın sen böyle!" o an kavradım ne yaptığımı. bir şarkının nerelere kadar gidebileceğini ondan iyi kim bilir?"

    sözler aşağı yukarı şöyle:

    "evimizin güneşiydi gülüşün
    fotoğraflar yerini tutmuyor oğlum

    ah oğlum, ah oğlum

    yıkanmadı gömleklerin
    kokun gitmesin diye
    montun asılı duruyor duvarda hala
    dönersen birgün giyersin diye

    (şiir formunda okuyarak)
    varsa bir ayıbın günahın, paylaşırız burdayız oğlum
    babalar eksik gösterse de çok sever
    dönmesen de bunu bil oğlum
    ah oğlum"

    dönmemek mümkün mü? zamanı gelince elbette...

    * * *
    yaklaşık 4 buçuk yıl sonra gelen edit:

    "dönmemek mümkün mü? zamanı gelince elbette" demişiz ve keriz gibi o zamanı beklerken keriz gibi dönecek yeri olmayan adama dönmüşüz meğer.

    aradan geçen süre içinde babamı kaybettim.

    çok fazla tekrarlıyorum kerizliğimi ama içim rahat. ben keriz gibi ona dönmezken kanser onu pankreastan yakalamış. tam bir keriz, gerçek bir keko gibi küs olmayı marifet sayan ben de mezarını sulamayı bir şey yapıyor olmak sanmakla meşgulüm.

    dostlar, eğer aranızda annesiyle babasıyla küs olan varsa kırsın gururunu, yıksın sinirini ve bitirsin bu küskünlüğü. sonra mezar taşına konuşmanın hiç anlamı olmuyor.

    babacım, sen de bu satırları okuyorsan, yani ekşi sözlük takip eden biriysen gör durumu işte. yıllar önce de böyleyken böyleydi, yazmışım yukarı. şimdi de aynı şekilde. tek farkı sen bunları benden duyamadın.

    daha ziyade inci sözlük takip eden ama arada buraya bakan biriysen diye özet de yazayım:
    seni ben zaten çok seviyordum, hala çok seviyorum, hep de çok sevicem. küslüğün amına koyim afedersin. keriz oğlunu affet.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap