99 entry daha
  • kıvanç sezer'in filmi, hemen herkese hitap edip hiç kimseyi tatmin edememenin filmi olması açısından hayli ilginç olmuş aslında. popcorncuyu ayrı, festival kitlesini ayrı, solcuyu ayrı noktalardan yakaladığı söylenebilir ve fakat istisnasız hepsini ayrı sebeplerden hoşnutsuzluklarla karşı karşıya bırakmış. filmde pejoratif bir şekilde ifade edildiği şekliyle söylersek, "sen bana niye vermiyon"'un filmi.

    2016 yapımı iki filmin ortalaması diye tarif edilebilir sanırım. mehmet can mertoğlu'nun albüm'ü ile seren yüce'nin rüzgarda salınan nilüfer'i... belki çatışmaları ve diyalogları sebebiyle bir miktar da kelebekler var burada. fakat bu üç film kadar da yetkin değil temas ettiği noktalarda. kifayetsiz bir karakterin filmini yapmak ayrı şey, bir (ya da birkaç) fikri alıp sonuna götüremeyerek filmin kendisinin o duruma düşmesi ayrı...

    küçük şeyler neresinden tutulsa elde kalacak zayıf ve derme çatma bir yapım. genel bir yapı eksikliğinin yanında (yapısızlığın da hak edilmesi gerekirdi), yer yer oyuncularına yeterince malzeme vermeden onlardan aşırı performans beklemiş ve onlar da bunun altında kalmış. uzun diyaloglu sahnelerin hepsinde bu durum mevcut. tam da bu noktada sanrılar oyunculara bir çıkış noktası sunacak bir mekanik olabilecekken, yönetmen bu malzemeyle de ne yapacağına tam karar verememiş sanıyorum. kıvanç sezer daha çok sanrılarla oynamaktan, onları nasıl saçma bir estetikle temsil edeceğinden, onlara gülmekten falan aldığı kişisel hazla ilgilenmiş gibi. bu yönüyle mastürbatif bir ekip işi tadı bırakıyor film. tolga karaçelik falan, bu ekip sinemanın afili filintalar'ı olmak için fazlasıyla overqualified'lar, hem o işi onur saylak ve ekürisi zaten hallediyorlardı?
107 entry daha
hesabın var mı? giriş yap