2 entry daha
  • [uyarı: şimdi girmekte olduğum hatta sizler okuduğunuzda doğal olarak girilmiş olacak bu entiri aslında #9071932 no'lu entiriden çok da farklı şeyleri anlatmamakta.]

    sene 2001, harıl harıl tab'larını aradığım pantera türküsü.
    zeynep diye bir kızcağız vardı o zamanlar, artık şimdi tam burada ismini veremeyeceğim biri deli gibi aşıktı ona, ama kızın gönlü yoktu. kızcağız ne yapacağını, ne edeceğini bir türlü bilmiyordu. hoşlanmıyordu en kaba saba tabirle. kendisi bana hep "jimi ne bok yiycem. jimi ne bok yiycem. jimi ne bok yiycem." deyip dururken (yanlış anlaşılmasın, yok öyle kızların en iyi arkadaşı oğlan çocuğu değildim ben, olmadım da hiç.), ben de beri yandan öbür çocuğa "git kızla konuş olm ne diyim ben sana, kız tamam gönülsüz ama ne bileyim, ne diyeyim şimdi.." deyu ötelerken, çok ama çok beri yandan, gel zaman git zaman içim kımıl kımıl olmaya başlamasın mı, geceleri this love, no stranger to love dinliyorum, arif'le bizde muhtelif konser görüntüleri vardı ortak, onları çevirip çevirip izliyorum, alkol tüketimim had safhaya yükselmiş, içim cayır cayır yanmaya hevesli şekilde, ha desen, kızcağız da bana karşı bir acayip davranıyor, boş değil biliyorum, hatta ara ara "içinde birşeyler var söyle, hadi tutma vs" şeyler söylüyor, beri yandan içimde sakil ama sakin bir beyefendiyi taşıyorum diye, sesimi de çıkaramıyorum. neyse efendim, ben böyle yanarken, bu şarkıya eğilmeye başladım. o günlerdir ilk böylesine vurgun şeklinde ta böğrümü delip geçmeye başlaması. işte mevzu da budur.

    neyse gel zaman git zaman bizim kendi hayatımıza dair ne varsa, işte liselisin o zaman vs, ne kadar yürek sızıntısı varsa hepsi için çıkış noktaları oluştururken, bir de zeynep belasıyla uğraşamam diye (yalan tabi) kesip attım kanayan yarayı.

    o günlerde salak bir kendimi buluşum vardı; işte moda sahilinde, alkolsüz bir günün bile olmaması, ye yat imperium'larıyla geçen saatlerin sonunda artık giderek insanlıktan çıktığım anlarda ne ben "i was me, but you werent you" ameleliğinden vazgeçebiliyordum, ne de hep bahsettiğim şu hayatın hep değişken olması yani, değişim kavramının kendisinin bile artık değişmiş olması hadisesini düşünmeden ediyordum.

    zaten yalnız kaldığım anlarda oluşabilecek 'sorunlu tip' imajından da tiksindiğimden;
    "i don't want you to look at me while i'm shedding...skin" gibi bir kelamı hiç etmedim.

    hatta;

    "i was betrayed, one more day of my short life.
    you were carried away.
    you had no shame. to suffocate my being.
    i was me, but you weren't you. "

    gibi ağlamaklı sözlerle de 'ezik ama çıkışı olmayan adam'ı da hiç oynama niyetinde olmadım.
    zaten dediğim gibi; bu başlık altına döşediğim diğer entiri dışında, gerçekten ama gerçekten bir ilişkimi bu şarkıyla özleştirdiğim veya paralelleştirdiğim de olmadı.

    "you're fucking, and sucking.
    you're friendless. it's endless.
    your flower has soured. it's endless. you're friendless."

    ben bunları söylemedim, ben bunları yaşadım, doğrudan .. sucking, friendless, endless bir vaka olduğum, hem de bu vaka'yı bu kadar tiksinç bulurken, esas adamı oluverdiğim acı ama gerçek bir şekilde suratıma aslında daha 17-18 yaşlarımda çarptı. e şimdilerde eskisi gibi bu türküye veya başka türkülere, veya alkole, veya filmlere, veya başka abuk sabuk ne kadar afyon varsa sarılmamamın sebebi de bu. büyüdüm artık, olgunlaştım, şarkıdaki gibi bağırıp çağırmıyorum, deri değiştiriyorsam bunu efendi gibi odamda gerçekleştiriyorum, duygu yoğunluğumu milyonların önünde yaşamıyorum ki, bu hataya düştüm de ne oldu, bir daha hata yapmam dediğim anda ekşi sözlük'te böyle bir hatayı yaptım kocaman bir adamken, ne oldu sonuç? o sıralarda "ulan ben yıllardır platon 'un asil adam'ı gibi yaşadım durdum, yalan mıydı? kendimi mi kandırdım .mına koyim?" dediğim bile oldu, düşünün durumun vehametini, ulan beni bile inancımın dışına itmiş bu durum, tıpkı topun taca çıkması gibi.işte ben kocaman adamken olgunlaşmamın verdiği kafamdaki o naturel akışın biraz dışına çıkıp, prensip dışı davrandım da ne oldu, olan açık yolda görsem dönüp bakmayacağım onca tip belli aralıklarla yaşamıma müdahil oldu, bakın dahil oldu demiyorum, müdahil oldu. yaşadığım kutsal ilişkinin -öncekilerinde kısmen olduğunca- bir getirisi muhakkak olacak da, ulan bunun bir sınırı var değil mi? insan bir güzel gözlüye sevdalanmışsa, başka bir şey istemiyor, başka bir şey hayatına müdahil olsun istemiyor .mına koyim.en doğal hak lan bu. misal o çocuk da öyleydi, zeynep'i seviyordu başka da bir şey istemiyordu, hakkıydı da. bir örnek daha vereyim; ulan ben seventh star dinlemek istiyorum diyen adama "abi sen bunu dinle ama önce ajda pekkan'dan petrol'ü de dinleyeceksin "deseler adamın canı sıkılmaz mı? neşet ertaş dinleyecek adama sen theater of tragedy dayarsan, adam senin kafanı yarar, canını sıkmış olursun adamın. aynen ben de böyle şeyler düşünüyorum, aynen aynen, zeynep de benzer şeyler düşünmüş olabilir o zamanlar, istemediği biri sürekli istemediği bir yemek koyuyor önüne, reddetmeye hakkı yokmuş gibi de pis baskı var, of anam of..

    allahtan eskisi gibi değilim, bağıra çağıra "deri değiştiriyorum siktir lan, git burdan. ben bendim,sen sen değildin. bir kere daha aldatıldım şu hayatta. bbbööhüüğeea" demiyorum. işte anlattım, eskiden çok salak bir durumda, çok salak bir kız çocuğu için bu çığlığı dinledim ve attım dedim, çok hassas ilişkilerimde ben "deri değiştiriyorum" demedim ki, şimdi niye sümküreyim, neden "yara gibi yapıştın vücuduma" diyeyim..

    tekrarlıyorum, deri değiştirmekten bahseden bu güzide şarkı insanlara; hem de ahlaki kavramlardan sözedip, dostluktan, sevgiden sözedip kendi ahlaksızlıklarına zemin oluşturanlara ibret olmasın, sakın ha. onlara ibret olacak olan şey zaten, içlerindeki olgunlaşma sürecinde gizli.

    değişim kavramının kendisi bile değişmiş derimin değişmesiyle.
    hadi geçin bunları hadii..
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap