• zonguldak valiiği ve bülent ecevit üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilen proje ile zonguldak bölgesinde yaşayan romanların yaşamları araştırılmış.

    sosyoloji bölümünde yrd. doç. dr. olan erdem dirimeşe'yi de, "romanları anlamak" çalıştayındaki sunumuyla tanıdım. bu tanışmanın gecikmesi yüzünden çok mutsuz oldum doğrusu.

    sunumu "bir sosyal grup nasıl anlaşılır" üzerine kesinlikle ders olarak okutulmalı.

    dirimeşe'nin, gazetelere yansıdığı kadar, çalışmasındaki dehşetengiz raddedeki sosyal bilimsel katkı örneği olan bulguları:

    "romanların kahvaltı etmiyor, varsa akşamdan kalan yemekleri yiyor, cenazelerini 1 gece bekletirken dışarıda ateş yakıyor ve bazılarının hırsızlık yaptığı söyleniyor" diye aktarmış.

    kendisini anlamayan ve muhtemelen "kahvaltı yapmayan, akşamdan kalma yemeği yediği için de olabilir, bir gündür beklettiği cenazesi yüzünden ne yapacağını şaşıran, dışarıda yaktığı ateş yüzünden gözleri islenmiş ve hırsızlık yaptığından şüphelenilen" birileri de:

    "salonda bulunan roman kadınlar buna tepki gösterdi. bir kadın, "yalan, hepsi yalan. söylediklerinizin 5'i doğruysa, 5'i yalan. tamamen düşürdünüz bizi. yok kahvaltı yapmıyormuşuz falan. ayıp değil mi?" diye konuştu".

    ayıp yahu ayıp. ne müdahale ediyorsunuz.

    bir de yetmemiş muhtar da:

    "geriyorsunuz ortamı. 'cenazeyi bekletiyorsunuz' diyorsunuz. yani diyeceksiniz ki 'yakıyorlar cenazeyi.' lütfen efendim böyle bir şey yok" demiş.

    erdem dirimeşe ise:

    "biz sadece aldığımız cevapları paylaşıyoruz. biz yorum yapmıyoruz. 6 grup görüşmesi yaptık. 17'si kadın, 10'u erkekti. görüşmelerde bu veriler toplandı" diye konuş"muş.

    (bkz: http://www.haberler.com/…-gerginlik-7359268-haberi/)

    ne desin, sosyolog o. sosyo öyle demiş; o'na da sunmak düşer.

    19. yüzyılda, afrika'nın balta malta girmeyen ormanlarına, fötr şapkasıyla girmiş ve oradaki kabileleri oturup yazmış oryantalist gibi davranmanın alemi yok kendisine.

    halbuki erdem dirimeşe, masterda "lisede din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredatının program geliştirme süreçleri bakımından incelenmesi";

    doktorada da "din eğitiminin amaçları açısından kur’an’da duygusal zekâ" isimli tezleri yazmış.

    tamam formel olarak sosyolojiden değil ama felsefe ve din bilimlerinden eğitim almış. ne yapaydı yani.

    bakın, makalelerine,

    -"eğitimde duygusal cehaletten okuryazarlığa; sosyal ve ahlaki boyut açısından duygusal zekânın önemi",

    -"kuran perspektifinden duygusal zekâ- din eğitimi ilişkisi (the relatıonshıp between relıgıous educatıon and emotıonal ıntellıgence from perspectıve of the quran)",

    ingilizce makaleleri de var:

    -"emotional ıntelligence in the qur'an from the point of the aims of religious education",

    -"evaluation of high school religious culture and moral knowledge curriculum from the perspective of curriculum development",

    oo bir sürü şey yazmış. üstelik de tezlerinden uyarlama değil hiç biri.

    19. yüzyılda kaldığı sanılan ve unutulan, sosyolojiyi yeni ve bilimsel din olarak algılayan comte'u en iyi anlayan ilim insanlarından. din ve sosyolojiyi birleştiriyor. daha ne yapsın.

    bu memleket kıymet bilmiyor.

    en yakın zamanda tezlerini indirip, okuyup, buraya da onlarla ilgili bir şeyler yazma cüreti göstereceğim; tabii ki idrak edebilirsem. zira metinlerin yoğunluğu ve derinliğini bu fani zihnim anlamaz/idrak edemez diye korkuyorum.

    ama ısrarcıyım. yapacağım. romanları okuduğu gibi güzel bir şekilde okuyacağım metinlerini.

    hocaya sosyoloji yolunda, ben kadir kıymet bilen biri olarak, başarılar diliyorum.

    sevgiler, saygılar.
  • bülent ecevit üniversitesi, sosyoloji bölümünde öğretim üyesi olan bu akademisyen hakkında yazdığım entryden sonra iki mail attı. ilk mailinin türkçe imla hatasını öfkesine vermiştim ama imla hatalarından dolayı anlamam uzun zamanımı aldı. derken ikinci maili geldi. evvela ekşi sözlükte uzun zamandır yazmıyorum. burası için olan mailime de bakmıyordum. dirimeşe kusuruma bakmasın. cevap vermememin nedeni bundandı. cevabımı da kamusal bir şekilde veriyorum. olayı kişiselleştirmiyorum, etmeyeceğim de. benim derdim türkiye'de eskiden beri olan bir sosyolojik yaklaşım/gelenek. dirimeşe de bunun yeni kuşak temsilcilerinden. araştırma alanındaki aktörleri ele alış şekli, dirimeşe'nin de yaptığı gibi, sorunlu bu geleneğin. mübeccel kıray geldi aklıma, bir makalesinde bir türlü "batılılaş(a)mayan" kentteki yoksul gruplar için "ebedi muvaffakiyetsizler" demişti.

    neyse, yazdıklarımı kontrol ettim, hakaret yok. eminim kendisi de hukuki bir tavsiye almış ve yazdıklarımda herhangi bir hakaret olmadığını biliyor ki bana mail atıyor.

    entrymde bir maddi hata var. o da yayınlarıyla ilgili. hata benden kaynaklanmıyor. bunu düzeltebiliriz. ben dirimeşe'nin bir sürü yayını var dedim ama öyle değilmiş. sözü kendisine bırakıyorum: "öncelikle yanlış bilgi verdiğinizi bilmenizi isterim. benim tek bir makalem var ve diğerleri ya tezlerim ya da bildirilerim. ancak siz academia edu gibi bir siteden bakarak bunları yazdınız sanırım. orada ingilizce yayın sandığınız eserlerin ya da bildirilerin başlığının ingilizcesi. zamanında site yönetimine bunu bildirdim. ama kişisel özgürlük deyip geçiştirdi". academia sitesini bilmeyenler için ufak bir hatırlatma, bu site uluslararası bir akademik bilgi ve iletişim sitesi. akademisyenler için bir platform yani. içerik sağlamıyor. akademisyenler buraya facebook gibi üye olarak yayınlarını vb koyuyor. öyle "zamanında site yönetimine bunu bildirdim. ama kişisel özgürlük deyip geçiştirdi" gibi bir durum yok. sen ne yüklediysen o. istersen bauman'ın bir makalesine ismini yaz ve yükle, site karışmıyor. yüklediklerini silebiliyor veya değiştirebiliyorsun. dirimeşe bizimle eğleniyor.

    yazdıklarımda dirimeşe'nin hoşa gitmeyen şeyler var. ben sadece araştırmasını ironik bir şekilde ele aldım; ötesi berisi yok!

    bana, ilk mailinde 8 madde ile cevap vermiş. ben de bu maddelere teker teker cevap vereceğim. tırnak içerisindekiler, dirimeşe'nin maddeleri/itirazı (imla hataları kendisine aittir).

    "1. o gün yapılan çalıştay henüz bir araştırmanın başlangıç düzeyinde üniversite yönetiminin isteğiyle acele yapılmış bir durumdu.
    2. ve çalıştay halka açık değil üniversite hocaları arasında yapılacak bir oturum olacaktı. ancak genel seçimlerde bunu oya çevirmek isteyen birileri habersiz bir şekilde halkı oraya getirmiştir.
    3. ben o bölgede büyüyen bir çocuğum. sizin araştırma stiliniz ya da yöntemleriniz farklı olabilir. 100 yıldır bölgede yer alan o mahalledeki bütün evlere tek tek girebiilecek kadar içlerine kabul ettikleri bir insanım. biraz antroploji okursanız size malinowski yararlı olabilir.
    4. salonda bulunan kişiler bu bölgede yaşamayan ya da bölgeden taşınmış ve o bölgeyle ismi anılmak istenmeyen insanlar ki haklı tepkilerini elbette gösterdiler.
    5. nitel araştırmada grup yada kişi sayıları istatiksel hesaplara dayanmaz. 500 kişinin yaşadığı bir mahallede sayının geçerli ve güvenilir olduğunu bilmenizi beklerdim.
    6.sosyolojiye formel gelmediğim doğrdur. ama işimi formel yaptığım yada formel gelenler gibi ideolojiyi işe bulaştırmadığımı da öğrencilerim başta olmak üzere tanıyan herkese sorabilirsiniz.
    küçük bir not: sosyolojide bildiğinizi düşündüğünüz insanlara bir bakın kaç tanesi formel olarak sosyolojiden gelmiş. önemli olan eğer buysa sizin için.
    7. bir insanı tanımadan onun hakkında aleni bir suçlama yaptığınızı umarım en kısa sürede anlarsınız.
    8. hakkımda ilahiyat mezunu olmak gibi tek bir doğruyu istediğiniz kadar yazabilir, ya da isterseniz size tezlerimi kendi ellerimle gönderebilirim. benim vicdanım rahat umarım sizde hatanızı düzeltir ve vicdanınızla hesaplaşırsınız."

    cevaplar:

    1 ve 2. madde: evvela bir araştırmada başlangıç düzeyinde olunması, üniversitenin isteği/zorlamasıyla sunumun erkene çekilmesi ve araştırmanın halka değil üniversite hocalarına yönelik olması, alanla ilgili,

    "romanların kahvaltı etmiyor, varsa akşamdan kalan yemekleri yiyor, cenazelerini 1 gece bekletirken dışarıda ateş yakıyor ve bazılarının hırsızlık yaptığı söyleniyor"

    sözlerini anlaşılır kılmıyor.

    benim de ilk entryde hedef aldığım tam olarak buydu.

    3. madde: dirimeşe'nin nerede büyüdüğü, araştırma stili veya yöntemiminin farklı olmasıyla yukarıdaki tespit arasında nasıl bir korelasyon olduğunu cidden anlamadım. ayrıca, dirimeşe'nin "100 yıldır bölgede yer alan o mahalledeki bütün evlere tek tek girebiilecek kadar içlerine kabul ettikleri bir insan" olmasıyla araştırma çıktısı arasındaki ilişkiyi de anlamış değilim. hele de malinowski okumam bu uzlaşmazları nasıl anlamam/uzlaştırmam gerektiğini daha ayrıntılı anlatır umarım. yalnız malinowski değil daha peripatetik topluluklar (bkz: peripatetic groups), hiç olmadı kent, kent yoksulluğu hakkında metin okunmalı. zira romanlar çalışacaksan peripatetik gruplar üzerine olan araştırmalar olmadan saçma sapan analizler yaparsın. kaldı ki klavuzunuz ilkel kabileler üzerine üretilen metinler olsa bile böylesi tespitler yapılmaz.

    4. madde: tepki gösterenler "bölgede yaşamayan ya da bölgeden taşınmış ve bölgeyle isminin anılmasını istemeyen insanlar" demiş. ben de o bölgeyi hiç bilmiyorum. ben de sahayla ilgili dirimeşe'nin söylediklerine tepkimi gösteriyorum. onlar "haklı tepkilerini elbette gösterdiler" oluyor da ben gösterince mi haksız oluyorum? onların "haklı tepkileri" tam olarak benim eleştirdiğim şey zaten. dirimeşe neden kendisine haksızlık yaptığımı söylüyor anlamış değilim.

    5. madde: ben araştırmanın nitel olmasıyla ve görüşmeci sayısının geçerli ve güvenilir olmasıyla ilgili bir şey demedim sayın dirimeşe. aksine nitel araştırma çok iyi bir yöntem.

    6.madde: formel olarak sosyoloji eğitimi almamasıyla ideolojinin işe karıştırılması (şahit öğrenciler ve dirimeşe'yi tanıyanlar, araştırma içeriği değil yani) arasında nasıl bir ilişki olabilir. formel bir sosyoloji eğitimi almamak da önemli değil, araştırma etiği, sahada hangi bilginin işe yarar hangisinin işe yarmaz ve saha hakkında analiz yapmak asıl mesele bana kalırsa. son olarak ideolojisiz bir sosyoloji yok. ideolojik olmayan bir bakış da yok. bir marksist sosyolog da "romanların kahvaltı etmiyor, varsa akşamdan kalan yemekleri yiyor, cenazelerini 1 gece bekletirken dışarıda ateş yakıyor ve bazılarının hırsızlık yaptığı söyleniyor" dese aynı eleştiriler yapılır.

    7. madde: olayı kişiselleştirmedim, derdim hiç tanımadığım dirimeşe de değil. şayet tanısam da "çok iyi insan ama berbat analiz yapmış" derdim.

    8. madde: dirimeşe'nin, ilahiyat mezunu olmasını hatırlatmamın nedeni, ucundan kıyısından sosyolojiyi kavramaya çalışan herhangi bir sosyoloji bölümünde, bırakın lisans üstü öğrencisini lisans öğrencisi bile dirimeşe'nin yaptığını yapamaz. yaparsa bile ders geçemez.

    şaka gibi şu tespiti yapan bir akademisyen var (bu metni sürekli copy paste yapasım var):

    "romanların kahvaltı etmiyor, varsa akşamdan kalan yemekleri yiyor, cenazelerini 1 gece bekletirken dışarıda ateş yakıyor ve bazılarının hırsızlık yaptığı söyleniyor"

    tepki gelince de:

    "biz sadece aldığımız cevapları paylaşıyoruz. biz yorum yapmıyoruz. 6 grup görüşmesi yaptık. 17'si kadın, 10'u erkekti. görüşmelerde bu veriler toplandı".

    buna cevap vermemiş.

    son söz yerine: örneğin dirimeşe bir kentteki bir site üzerine araştırma yaptı diyelim. sunumunda "x sitesi sakinleri sabah kalkar kalmaz tuvalete gidiyor" diyecek mi? demez zira saçma ve gereksiz bir bilgi. herkes sabah kalktığında tuvalete gider. herhangi bir analize de hizmet etmiyor. ama akşamdan kalma yemeğini yemek tam olarak yoksulluk.

    şimdi eli ayağı tutan bir sosyolojik analiz dirimeşe'nin dert ettiği detayları şöyle düşünebilirdi:

    "romanların kahvaltı etmiyor, varsa akşamdan kalan yemekleri yiyor" bilgisine, yoksulluktan derdi. sınıf melesi üzerine düşünürdü.

    "cenazelerini 1 gece bekletirken dışarıda ateş yakıyor" bilgisi için. acaba idareciler, romanların ihtiyaçlarına çok mu duyarlı? onların cenazelerine hemen koşturuyor mu? romanlar üzerine olan toplumsal dışlamanın yanında idari dışlamayı da düşünürdü. dışarıda ateş yakmaları belki kültürel belki ısınma, aydınlatma. ama bunlar üzerine düşünmek için sosyolojik bir perspektif gerekmekte.

    "bazılarının hırsızlık yaptığı söyleniyor" demiş. bu kadar dışlamaya ne yapsın aç insan. bu da mı sınıfsal ve toplumsal dışlama değil?

    neyse. dirimeşe cevap verirse direkt olarak ekleyeceğim. ama bundan sonra bir şey yazmayı düşünmüyorum.
  • şu an dersinde olduğum bülent ecevit üniversitesi sosyoloji bölümü başkanıdır. alanında başarılı, hoş sohbet ve cehalete tahammülü olmayan huysuz ve tatlı bi beydir.
hesabın var mı? giriş yap