• "evde başka bir enstrümanımız olmadığı için piyano çalmaya başladım, aslında, davul çalmayı tercih ederdim. misal, çocukken farklı eşyalardan kendime bir setup yapar ve ballroom blitz çalan sweet gibi duyulmaya çalışırdım. fakat magnus davullarıyla beraber gelince piyanoda kalmaya karar verdim. magnus ve ben birlikte büyüdük ve başlangıçtan beri birlikte çalıyoruz. magnus'a ilk davul seti hediye edildiğinde bize geldi ve çalmaya başladık, nasıl çalacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yoktu ama çok eğlenceliydi. öğretmenimiz olmadığından ve kimse de bize nasıl çalacağımızı söylemediğiden müziğimizi eşi olmayan, farklı bir yönde geliştirme şansını yakaladık." der esbjörn svensson bir röportajında. muhtemelen müziklerinin farklılığı bu imkansızlıklardan ve biraz da şanstan oluşmaktadır zaten.

    seksenlerin ortalarından beri esbjörn svensson ve magnus öström, isveç ve danimarka caz sahnelerinde sık sık boy gösterirler. ilk trio'larını 1990'da kurarlar ancak ilk albümlerini yayınlamaları 1993'ü bulur. albüm yayınlama gereksinimleri ortaya çıktıktan sonra dan berglund'la tanışırlar ve tekniğinden, yaratıcılığından oldukça etkilenip gruba davet ederler.

    1993 yılında esbjörn svensson trio'nun ilk albümü when everyone has gone piyasaya çıkar. 1995'te mr. & mrs. handkerchief albümü canlı olarak kaydedilir lakin ancak 6 yıl sonra e.s.t. live '95 adıyla tüm dünyada yayınlanabilir.

    doksanların ortalarında artık isveçte ünlü bir grup olan üç arkadaş, superstudio gul/ diesel music adlı aslında pop albümleri dağıtan bir şirketle sözleşme imzalar. bu şirket için ilk albümleri e.s.t. plays monk aynı yılda yayınlanır ve kısa sürede onbin kopya satar. 1995 ve 1996 yılarında bay svensson yılın isveçli cazcısı ödülünü alır, ve 1997 yılında yayınladıkları vinter in venice isveç grammy'sine layık görülür.

    1999 yılında from gagarin's point of view albümü yayınlanır. bu albümün özelliği, alman plak şirketi act üzerinden, iskandinavya dışında da yayınlanan ilk e.s.t. albümü olmasıdır. jazzbaltica ve montrö festivallerinde yer almaları da grubun yırtma noktası olarak göze çarpar.

    bir yıl sonra çıkan good morning susie soho albümü kendilerine ingiliz jazzwise'ın yılın trio'su ödülünü kazandırır. üçlü, jazz circuit'in yükselen yıldızları olarak avrupadaki tüm majör organizasyonlarda yer alır. amerikan sony columbia ise good morning susie soho ve from gagarin's point of view albümlerinin bir toplaması olan somewhere else before cd'sini yayınlar.

    2002 yılında yayınlanan strange place for snow albümü tüm avrupa ülkelerini ve amerika ile japonya'yı dolaştıkları dokuz aylık bir turneyle desteklenir. albüm ayrıca fransız aktris ve senarist marina de van'ın yönettiği "dans ma peau" adlı filme de soundtrack olur. ayrıca bbc'nin "yılın caz albümü" ve fransa'nın grammy'si victoire du jazz'ı da kapsayan sayısız ödülü toplar.

    2003 yılında seven days of falling yayınlanır. yayınlanır yayınlanmaz almanya, fransa ve isveç pop listelerinde 15. sıraya kadar yükselir. albüm avrupa'nın yanı sıra birleşik devletler, japonya ve güney kore'de de dağıtılır. grup supporting band olarak k.d. lang ile turlar ve amerika'da büyük kitlelere hitap etme şansını yakalar. sayılar onbinlerle ölçülmektedir ve tüm bu başarının sonunda caz endüstrisinin yirmiüç farklı ülkeden yirmiüç farklı profesyonelinin oylarıyla hans koller yılın sanatçısı ödülüne layık görülür. sene 2004'tür.

    viaticum, 2005 yılında yayınlanmasıyla önceki albümlerdeki başarılarını dahi sürklase eder alman ve fransız top 50 listelerinde uzun süre kalır, isveçte ise dördüncü sıraya kadar çıkar. ülkemizde üç büyük şehri de ziyaret ettikleri bir dünya turuna çıkarlar. artık topladıkları ödüllerin hesapları tutulamamakta, grup yaptığı müziğin tarzı dikkate alındığında inanılmaz bir başarıya ulaşmış gözükmektedir.

    2006 eylülünde viaticum'ın kaldığı yerden devam eden tuesday wonderland'i yayınlar grup. yine ödüller, turneler, ödüller.

    geçtiğimiz aylarda herkesi sarsan trajik kaza öncesinde yapılan planlarda eylül başında son albümleri leucocyte'ın yayınlanması, yine eylül ayı içerisindeyse live in hamburg albümünün dinleyicilerle buluşması öngörülüyordu. hemen ardından üç yıldır uğramadıkları türkiye'yi de içeren bir dünya turu vardı. esbjörn'ün dalış esnasında ölmesi planları haliyle etkilemiş durumda. son albüm leucocyte'ın raflarda yerini alması eylül sonunu bulacak. yine live in hamburg ise sadece download edilerek satışa çıkarılacak.

    bu zamansız kayıp üzerine grup elemanlarının suskunluğu ise sürüyor. şansla ve imkansızlıklarla başlayan bu öykü de büyük bir şanssızlıkla malesef burada son buluyor.
  • isvecli caz uclusu.
    dan berglund: bas
    esbjorn svensson: piyano/klavye
    magnus ostrom: vurmalilar

    yavas yavas amerikan caz geleneginden kendisini soyutlayarak elektronik muzikle kaynasmaya baslayan avrupa cazinin en onemli temsilcisi sayiliyorlar.
    2000 yilinda cikardiklari good morning susie soho albumuyle ingiltere'de en iyi uclu odulunu almislar, album de yilin cd'si olmus.
    mojo dergisi albumu tum zamanlarin en iyi 400 albumu arasinda gosteriyor.
    bunlarin ingilizcesi icin bkz: http://www.esbjornsvenssontrio.com/

    spam-boo-limbo'nun en yakin paylasim programi kullanilarak indirilmesinde sayisiz yarar goruyorum.
  • kış mevsimi başladığında yeniden giriverir hayatınıza.

    esbjorn göçeli çok olsa da başınızı soğuk cama dayadığınızda gelen mükemmel müzik hala sizinle kalır.
  • jazzwoche burghausen live (2004)

    esbjörn svensson - piano
    magnus öström - drums
    dan berglund - bass

    --- tracklist ---

    1. seven days of falling
    2. elevation of love
    3. definition of a dog
    4. why she couldn't come
    5. mingle in the mincing-machine
    6. when god created the coffeebreak
    7. behind the yashmak

    --- tracklist ---
  • (…mavinin ardındakini merak edip maviyi kazıdığında kırmızıyı göreceksin; kırmızının ardındakini sakın merak etme!...)

    bir kapı aralandı bilincimin sol tarafında. ışığı kıran karanlığın orta yerine düştü gece mavisi; yumuşaktı. sonra müziğin sesi kesildi. durdu her şey. kapı kapandı. kıpırdayan ne varsa durdu. duran ne varsa yerini aldı yumuşak sessizliğin ortasında. duvarlara çarpa çarpa ilerleyen gece kuşlarıydı durmayanlar; bir kapının daha açılmasını; karanlığı maviye boyamasını istiyorlardı…..

    defalarca düştüm bu uçurumdan aşağıya; her defasında öldüm. her defasında kuşlar yardım etmeye çalıştılar; olmadı...başaşağı çevrilmiş bir koridor gibiydi uçurum; sağda ve solda kapılar görüyordum düşerken; sağda ve solda ışıklar görüyordum aralık kapılardan sızan. bir teki bile tam açık olsa kurtulacaktım. defalarca düştüm, aralık kapılara tutunamadan, kuşlara takılamadan...

    tam ulaşmışken aralık bir kapının eşiğine kapanan bir kilit sesiyle irkildi koridorun duvarları. yer yaklaşıyordu bana doğru. birden binlerce kuş tüyü yalayıp geçti vücudumu; saçlarım değmişken yere havalandım…havalandım…havalandım……. yeniden koridorun başındaydım. bu kez daha yavaş düşüyordum aşağıya -rüyalarımdaki gibi- aralık kapılardan her birini açmayı deneyerek. ama ardarda gelen kilit sesleriyle irkildi koridorun duvarları.

    büyüyü bozmak için kanat çırpan kuşlar vardı alev alan koridorun boşluğunda. parlak, yumuşak tüylerinin yanmasına aldırmadan, çığlıklar atarak, ağızlarındaki acıyı ateşe bırakarak kanat çırpıyorlardı. rüzgarlıydı koridorun sonundaki deniz kıyısı; bütün denizi kapladı ateş; yangına dönüştü; kuşlar denize döküldüler; düştükleri denizde birkez daha yandılar koridorda yankılanan çığlıklar atarak…

    bilinç-dışı düzgünlüğünü bozan bir kırıntı düştü büyücünün avuçlarından; anısını yitirmiş bir kırıntı. sessizce büyürken halkalar, koridorun duvarlarına çarpıp kırıldılar. başka bir kırıntı düşmedi büyücünün avuçlarından suya; ben büyüyünceye kadar; anı kırıntıları yaratmayı öğreninceye kadar bilinç-dışı düzgünlüğü bozulmadı; her kuş çığlıklarını netce görüyordu yansıda…

    ”düşe düşe büyüyeceksin” diye affettirmişlerdi düşüşlerimi; budaya budaya büyüttükleri ağaçların geçici uysallığıydı parmaklarıma sinen. sonra….çok sonra gökyüzünün inatçımavisini taklit eden plastik boyalara batırıldı fırçalar. doğalın ortasına yapay bir cennet kurma telaşıyla gidip geliyordu fırçalar; yukardan aşağıya, sağdan sola…plastik mavi kapattıkça doğalın önemsenmeyen gölgeli inatçımavisini, gölgesiz dümdüz bir gerçeğin yapay rengi yapay bir cennetin anahtarını uzattı bana…”kazı!” dedi dümdüz bir ses “cennet kırmızının ardında”
  • 3 ila 4 yıl önce, bir caz festivali kapsamında cemal resit rey konser salonunda izlediğim, gurubu bilerek gitmenin verdiği parça bilgisiyle, canlı performansın büyüsü karışınca ağlamama sebebiyet veren grup. 3 enstrümanla ne sesler yaratılır, kontrabas nasıl ağlar, pianoya distortion modülü takılırsa neler olur gibi konularda ders veren, yanılmıyorsam tüm albümlerine sahip olduğum trio. az sonra iş sanat da konseri başlayacak olan, fakat 50 kağıtlık bilet parasını abartı buluyor oluşumdan dolayı gitmemeye karar verip, evde arka arkaya bütün albümleri dinlemek şeklinde kendimce bir ritüel yarattığım, fütürüstik jazz akımı temsilcileri.
  • antalya kemer yolunda saat 5 civari gunes tam dogmadan once, arabanin cd calarinda son ses dinlenince hayati cok daha keyifli kilan grup.
    (bkz: elinize saglik)
    isimlerini dogru yazabilene askolsun*.
  • ruhlu müzik. gerçek müzik. aşk gibi. insanı zaman içinde sokakta yürürken, fasülye pişirirken, postanede sıra beklerken, ders dinlerken bir anda "ya ben bu est'nin yaptığı müziği ne kadar seviyorum allaaam" diye düşündürten... deli midir nedir.
  • üçgen, onu kullanışlı, güçlü,istikrarlı ve çok yönlü yapan özellikleri ile en basit geometrik figürdür.bir çok mimar üçgenleri, kendi planlarında yapı taşı olarak kullanırlar, çünkü onlar, stresin eşit dağılımını sağladıkları gibi, aynı zamanda daha fazla genişleme için yüksek güç-ağırlık oranı sağlarlar.

    matematiksel hakimiyetim üst seviyede olsa da , müzik teorisi ya da cd'den başka herhangi bir şey çalmak konusunda pek yetenekli olduğum söylenemez. fakat cömertçe sahip olunan bir yetenek ve etrafına nüfuz eden yaratıcılığı anlamak için yeterli bilgi ve hissiyata sahibim. tıpkı esbjorn svensson trio nun ruhun derinliklerine işleyen eşsiz müziğini anladığım ve keşfettiğim gibi ...

    jazz müziğin girdiği yeni dönemin temelinde bulunan bu üçgen, piyanoda esbjorn svensson, bas'ta dan berglund, ve davulda magnus öström den oluşuyor. üç'lü , hafif deneysel tonlar, keskin doğaçlamalar, ve ses ile melodilerin katmalarında ince bir denge ile dolaşan, heyecan verici bir ses çeşitliliği yaratıyorlar.

    kuzeyin dingiliğini temel olarak alan müzik, bazen de aynı anda iki ayrı yöne gidiyormuş gibi geliyor. tıpkı tek tarafı donmuş, diğer tarafı ise eriyen bir buz şaçağı gibi tehlikeli ve merak uyandıran bir belirsizlik içerisinde .. bu noktada dikkat çeken ise, başka bir grubun parmakları ucunda kaybolacak ve darmadağın olacak incelikte dengesiz pasajları inanılmaz bir bağ ile kontrol altında tutarak yarattıkları akıcı melodiler ve basit melodiler ile kompleks etkileşimlerin oluşturduğu düğümün çözüldüğü noktada ortaya çıkan muhteşem müzikalite.
  • "from gagarin's point of view" hayatımda dinlediğim en derin düşüncelere daldıran 3-5 müzikten biri. çok geç tanımış olmam , bu kadar erken kaybedilmiş olmasının verdiği ruh sıkıntısını ortadan kaldırmıyor. az sayıdaki içimi acıtan kayıplardan biridir...
hesabın var mı? giriş yap