• türkçesi, (bkz: evlenme teklifi)
    ingilizcesi, (bkz: proposal)
  • the hobbit premierinde yapilmisi da varmis. ic cektirir.
    http://www.heart.co.uk/…k-premiere-london/proposal/
  • hala nasıl ve ne şekilde yapacağıma karar veremediğim tekliftir.

    (bkz: evlensen ya benle)
  • kurban olunası eşim tarafından, hayatım boyunca asla unutmayacağım, planlı organizasyonlu yapılan teklif. buradan evlenme teklifi yapacak olan arkadaşlara anlatayım, belki yardımım dokunur.
    eşimi ve beni, tanışma hikayemizde bağlayan en büyük özellik; ikimizin de 7 nisan doğumlu olmasıdır. aramızda bir yaş var. ilişkimiz başlayalı artık 2,5 yıl olmuş. söz yapacağız ama ortada bir teklif yok. 14 şubatı bekledim deliler gibi. "özel bir zaman da yapacağım sana bu teklifi" diye tutturmuştu ama 14 şubatta geçti gitti. aklıma tek bir gün geliyor; o da doğum günümüz. haziran da söz var zaten.
    neyse yavaş yavaş doğum günümüz yaklaşıyor ve arkadaşlarımla buluştuğumuzda, bunlar yanımda fiskos fiskos konuşuyorlar. işte parmağımın ölüçüsü, yok beni ortamdan uzaklaştırıp konuşmalar, sinsi bakışlar gülüşmeler. bende kıllanıyorum ama farkındayım yüzük ve teklif geliyor. ahahayy biliyorum yani o kadar da belli edilmez ki arkadaşım.
    doğum günümüzün olduğu gün, eşim çok pahalı bir restaurantda yer ayırtmış. şıkır şıkır giyindim süslendim püslendim. iş çıkışı buluştuk gittik taksime. girdik ama ne kalabalık allah allah. bizim de etimiz ne budumuz ne. girer girmez mekana, hesap yapmaya başladım. kıyamıyorum parası gitmesin diye. o da yavrum: "canın sağ olsun. bu gün en güzel, en özel günümüz daha ne olsun?" diyor.
    oturduk masaya, siparişleri verdik. menüde en ucuz ne varsa söyledim hemen. yediğimizde; bilmem ne soslu ördek bir parça tavuk budu büyüklüğünde. bilmem ne soslu et oda but büyüklüğünde. 2 bardak şarap ki bardaklar 2 yudumda bitiyor. ekmek ve su. gelen hesap 150 liraydı ki 2011 yılından bahsediyorum.
    yemeğimizi yedik. kalabalıktan zaten konuşamıyoruz, duymuyoruz birbirimizi ve etrafı inceliyorum. yan masalarımızda gelenin gidenin haddi hesabı yok falan. heyecanlıyım ne konuşacağımı bilmiyorum ben de. sağa sola bakınıyorum kurbanlık koyun gibi. yemeklerimizi bitirdik. ben artık dayanamadım hediyemi çıkardım verdim. güneş gözlüğü almıştım. ihtiyacı vardı. gizlice arkadaşlarını ayarlayıp, beğendiği gözlüğü öğrendim ve aldım içime sine sine. çok mutlu oldu, şaşırdı falan derken, sıra ona gelmişti ve o da hediyesini vermek için elini cebine attı. önceden de utana sıkıla bana: " küçük bir hediye aldım. senin ki kadar pahalı değil. ya beğenmezsen falan" diye uyarıyor beni ama ben de tabi küçük olacak, yüzük yani, ayar çekiyor. seni seni ah canımm diye içimden sevinç çığlıkları atıyorum.
    hemen son yudum şarabı yuvarladım. görevliye: "masayı toparlar mısınız?" dedim. ellerimi ona doğru uzattım ve aşk dolu gözlerle bakıyorum ona. yavaşça elini ceketinin cebine attı. küçük bir kutu çıkardı. kutuyu yüzüme doğru uzatıp açtı.... ana kolye. evet bildiğiniz kolye. hatta o dönemler de yusufcuk kolyeleri çok modaydı. böcekli kolye. kaşlarımı çattım, kolyeyi parmağımın ucuyla zincirinden tutup yukarıya doğru kaldırdım ve sallamaya başladım: "bu ne be?" diye.
    sinirlerim zıplamıştı, hayallerim yıkılmıştı. "hediyeni beğenmedin mi hayatım! küçük bir hediye biliyorum ama..." diye açıklama yapıyordu ama ben duymadım bile. " yüzük nerede?" dedim. bildiğiniz hesap sormaya başladım." ya inanmıyorum, hani yüzük nerede? sen o kadar kızlarla plan yapıyordun. parmak ölçüsü, gizlice konuşmalar, özel anda teklif, bu lüks yer falan... bunların hepsi yüzüğü işaret ediyordu. bugün evlenme teklifi planın vardı sanıyordum bu ne adam?" dedim. biliyorum, yaptığım çingenelikdi. ama o kadar hesap, plan ve bu kadar hazırlık, hepsi beni o kadar çok umutlandırmış ve doldurmuştu ki bir anda kolye almak, soğuk duş etkisi yaptı ve yıkıldım o anda. istem dışı söylenmeye başladım gözlerim dolu dolu. kolum kanadım kırılmıştı. " sağol ya! teşekkür ederim. neyse düşünmen yeter, tak bari boynuma." diye kırılgan ve sitemli kolyeyi taktırdım.
    morali bozulmuştu." canım ben senin böyle düşüneceğini bilemedim. yani benim kafam da başka planlar var. niye öyle yüzün düştü?" gibilerinden yarım yamalak teselliler de bulunuyordu ama ben de moral sıfırlandı. " iyi o zaman sözümüzde gelir yüzüğüm, zaten ben de kabahat senden böyle şeyler bekleyen bende. yo yo tamam uzatmıyorum, keyfimize bakalım. hatta ben terasa çıkayım havamı aldım kesmedi bir hava daha alıcam" diye bastım çıktım. peşimden geldi, öpeyim der yok derim. sarılayım der yok derim. sonra sonra kendime geldim. dedim vardır bir bildiği olmuyorsa olmuyor. üzerine çok gittin zaten yeter. geceyi de dahada mahvetmeden bunu unut gitsin.
    taksimin sokaklarında dolaştık yemekten sonra, keyfim yerine gelmeye başlamıştı biraz içim buruktu ama. sonra çocuklar gibi neşemi bulmaya başladım. ama arada aklıma geldikçe, şeytan dürttükçe, dellendim yine de belli etmedim. eve dönüşte, araba da sessizliğimizi bozan tek şey müzikti. yavaş yavaş üzerime gelmeye başladı anlam veremedim. " ya demek istediğin olmayınca hemen surat yapıyorsun. ben zaten odunum düşünemem böyle şeyleri. hediye de aldık ama yaranamadık. tamam ya bırak ben kimim ki. e niye umutlanıyorsun?" vıdı vıdı yedi beni. sanki ben ona bir şey yapmışım gibi, ben de dayanamadım çatır çatır cevap vermeye başladım. böyle hede höde bizim eve yaklaştık. tam sitenin girişine geldik, yolun ortasında iki adam yere çömelmişler bir şeyler yapıyorlar. bir anda o adamlar döndü ve ellerinde kocaman bir pankart " zululuhonorlu benimle evlenir misin?" yazının hemen yanında da, elinde yüzük tutan eşimin karikatürü çizilmişti...
    şok oldum. başım döndü, bayılacaktım, titremeye başladım. eşim hemen yüzüğü çıkardı şak diye. o anda arabanın camına bir de kamera yapıştı. eşimin arkadaşı çekiyor bizi videoya alıyor tüm olayları. ellerimle yüzümü kapatıyorum, çekmeyin diyorum ama hepsi kahkahalar atıyor. eşim yüzüğü parmağıma taktı, alnımdan öptü, " öküzüm ama düşünürüm" dedi. kaç ton renge büründü benim suratım o anda bilemedim ama sonra tüm çekimi izlediğimiz de utancımı, şaşkınlığımı, heyecanımı gördüm. iyi ki bayılmamışım.
    arabayı yolun kenarına çektik. dışarıya çıktık. çocuklar yanımıza pankartla geldiler, biri fotoğraf çeker, biri video. biri bu tarafa bak der, öbürü bu tarafa. bense heyecandan ve utancımdan, deve kuşu gibi kafamı eşimin göğsüne gömmüşüm "allah ayaklarım tutmuyor kenara oturtun beni, çok fenasınız, çok kötüsünüz, bunu bana nasıl yaparsınız" diye vızıldıyorum.
    sonra tüm planı anlattılar. eşim arkadaşlarıyla bir gün önce bizim siteye gelip ön hazırlık yapmış pankartı şurada açalım diye. ondan önce de bir hafta boyunca pankartı hazırlamışlar, çizimler bilmemneler. herkesin haberi var. benim arkadaşlarımı, onun arkadaşları, hatta iş yerindeki arkadaşları. annesi ile yüzüğü almaya gitmişler, kolye de yem olarak alınmış bana. çocuklara da evimizin yolunu belletmiş. biz birbirimiz yerken, çocuklara da eve yaklaştığımızı bilmeleri için telini açmış, tüm konuşmalarımızı duymuşlar. yemek esnasında mesajlar havada uçuşmuş " oooo yüzü düştü, keklendi, plan saat gibi işliyor çok fena sinirlendi" diye. maksat en beklenmedik anda önce öldürüp, en beklenmedik anda güldürmekmiş.
    ayak üstü çocuklara anlattık geceyi, ben kutuyu açınca yüzüğü göremeyince yüzüm nasıl olmuş. efendime söyleyeyim nasıl tripler atmışım. bir de beğenmediğim kolyeyi boynuma takmışım vs... acayip dalga geçtiler. biz elimizde pankart ki açık vaziyetteydi bunları konuşurken yoldan vızır vızır arabalar geçer, bize bakar. sonra pankartı sarıverdik. birde devriye gezen polis görüp: " hayırdır gençler bir olay mı var?" diye şüpheyle baktığında ( 4 erkek bir kız görünce ve o kız ruh gibi bembeyaz bayılacak gibiyken şüphelendiler zahir), " bende yo yo memur bey, evlenme teklifi aldım ehe" diye vız bız açıklama yapmıştım. bunların hepsini inanın videoyu seyredince hatırladım. yoksa o akşam bu kadar heyecana, ne akıl kalır ne de fikir.
    70 ime gelsem asla ama asla unutmayacağım. benim için muhteşemdi. hem dellendirdi, hem de mutlu etti. bu iki duyguyu bir gece de doruklarında yaşamak bünyeye zarar ama gerçekten eşimin amacı unutulmaz bir teklifti ve her 7 nisan da hatırlayacağımız, çocuklarımıza anlatacağımız bir anımız oldu. muhtemelen eşim bizim bebelere: " ananızı da evlenme teklifi diye böyle yedim o da çingeneliğe vurdu ama sonra aklını aldım ehehehe" diye anlatacaktır. hiç sesimi çıkarmadan dinlerim bende yüzüm de kocaman bir tebessümle o vakit. çünkü gerçekten öyleydi....
  • kesinlikle edilirken dikkat edilmeli. partnerizin kabul edeceğinden emin olun. yoksa şu gibi durumlar sizi üzebilir. http://www.cezmikalorifer.com/…o/izle.php?id=708496
  • cevabı hayır olabilecek teklif. lakin sonuçları şöyle de olabiliyormuş:

    soyunurum uleyn
  • gözde yaş, yüzde tebessüm oluşturanı şöyledir:

    --- spoiler ---

    satc'nin 6'ıncı sezonunun 6'ıncı bölümünden...

    charlotte york, musevi sevgilisi harry goldenblatt için din değiştirmiş; yaptığı fedakarlık karşısında beklediği teklifin en yakın zamanda geleceğini düşünmektedir. geciken teklif, charlotte'ın sinirlerini gerer ve çiftimiz charlotte'ın sabırsızlığının yarattığı bir ayrılığa savrulur. bir zaman sonra ikilinin yolu sinegogta kesişir...

    charlotte: harry?

    harry: how have you been?

    charlotte: not good.
    i miss you.
    and being away from you only made it
    all the more clear how much i love you.

    harry: charlotte...

    charlotte: wait. let me finish.
    i don't care if you ever marry me.
    i just wanna be with you.
    i would be lucky to have you.
    so if you could find some way
    to forgive me, if you could just call me...
    or just ask me out again?

    harry: that's not good enough.

    (harry diz çöker, ve…)

    harry: will you marry me?

    charlotte: yes.
    yes, i'll marry you.

    --- spoiler ---

    izlemek isteyenler için
  • evlilik teklifinde harcanan enerji tek taşın büyüklüğü ve parlaklığı ile ters orantılıdır.
hesabın var mı? giriş yap