• morarmış gözlerim kalsın aklında,
    ben ise ceketimin sol cebinde taşıyacağım
    yaşayamadığımı.
    ve ölmediğimi.
    ve arasında kaldığım tanrı ve dünyanın,
    bir de kahrolası güzelliğini...
    seni sevdiğimi,
    beni sevmediğini,
    beni sevmiyorken bile çirkinleşmediği yüzünün,
    yüzünün çiçek duruluğunu...

    (bkz: nursen yıldırım)
  • her şey birdenbire oldu.
    birdenbire vurdu gün ışığı yere;
    gökyüzü birdenbire oldu;
    mavi birdenbire.
    her şey birdenbire oldu;
    birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
    filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
    yemiş birdenbire oldu.

    birdenbire,
    birdenbire;
    her şey birdenbire oldu.
    kız birdenbire, oğlan birdenbire;
    yollar, kırlar, kediler, insanlar...
    aşk birdenbire oldu,
    sevinç birdenbire.
  • yalnız hüznü vardır kalbi olanın
    hüzün öylece orta yerdedir..
    .
    .
    ilhami çiçek
  • sonumda "sonunda" diyeceklerdenim,
    bir kurtuluş olarak öleceklerdenim,
    "bekle" diyen olursa bilsin ki beklemem,
    arkasına bakmadan gideceklerdenim...

    bbvbn
  • niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına?niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
    niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına??öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna
  • sen yoksun ya şimdi..
    sensiz hesaplarım hep yarım kalıyor
    sensiz defterlerim hep açık
    hata etmişim şimdiye kadar
    hep varlığını hesaplamışım
    yokluğun ne hesaba kitaba gelmezmiş meğer
    kıvranıp yanıyorum hatıralar arasında
    usul usul sonsuz bir karanlıkta yitiyor gibisin
    unutuluşun nice nice karanlığı
    ıssızlıklarıma itiyor seni
    seni unutmak bana uzak olsun
    her daim güler yüzün hatırımda bulunsun

    ..sen tesellilerimin tesellisi
    ..sen şarkılarımın şarkısı
    ..okşa cümle yetim kalan saçlarımı...
  • yüzün diyorum bir bir bir bir
    yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor
    çoktan durmuş gibi bir şeyler orda
    saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş
    ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların
    ne bir köpek havlaması sokaklarda
    ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara
    uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca
    boynunla saçların arasında

    yüzün bu âlemmiş de sanki
    davud sana gelmiş, musa sana, isa sana
    salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviye de
    gökyüzü sanki senden esinlenmiş
    zebur senden, tevrat senden, incil senden
    binlerce renge doğru koşmuş yüzün
    bilinmez renklere, çizilmez renklere

    yüzün adsız bir mevsimi kiralamış
    ne zemheriler gibi soğuk
    ne kavurgan yazlar gibi sıcak
    bir bulut kaçmış da göğünden
    sanki yüzüne konmuş
    yüzün, koca bir dünyayı
    ıslatacak ıslatacak ıslatacak

    insan ölmek için yaratıldı korkuya inanma
    ateşe inanma, suya, havaya inanma
    aşk bile ölüyor aşka inanma
    bir ceket al üstüne
    bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla
    insan düşmek için yaratıldı kuşlara da inanma
    sen sıkı sarıl kalbime dünya sandığın yer değil
    sandığın yer değil en güzel yerin
    en güzel yerinde değiliz biz bu şiirin

    yüzün diyorum bir bir bir bir
    yüzün diyorum huysuz bir yağmur başlıyor
    olsun, ben böyle yağmurları da severim
    böyle yağmurlarda büyür insan
    fırıncılar en güzel ekmekleri çıkarır
    acısız bir selam verir
    silinmiş sloganlar içinden duvarlar
    duyulur en güzel vapurun sesi
    en güzel trene binilir
    ve gidilir bir cehennemden bir cehenneme
    ve adına yolculuk denilir
    zaten insan bir yolculuk değil midir

    durdur içinde büyüyen hüsran ordusunu
    kışla bekçilerini, silah çatanları
    silahşörleri durdur ve bekle
    işgal edilmeli yüzün bir deniz kokusuyla
    çocuklar uçurtma uçurmalı
    taze çaylar demlenmeli kahvelerde
    yüzüne taptaze bir sabah gibi bakmalıyım

    yüzün diyorum kayboluyorum
    bir kuş bir fili boğuyor sanki kayboluyorum
    yükünü boşaltıyor kızıl atlar kayboluyorum
    kim bulmuş ki zaten kendini kaybolduğu yerde
    kim anlamış insanı
    yüzün diyorum yüzünde memleket telaşı

    binlerce yoldaşım öldürülmüş
    binlerce çiçek büyüyor ama hâlâ
    pıynar ağaçları, çınar gölgeleri büyüyor
    büyüyor kar bakışlı bir kadın
    susamış bir nehir yatağıyla gidiyorum ona
    ve yüzün diyorum bir bir bir bir
    bir yüzün diyorum...
    yüzüne bir geçiş bulmalıyım
    (bkz: ırmak eriş)
  • nazım hikmet ile birlik, merak ettiğimdir, sahi ne yapıyor?

    o şimdi ne yapıyor
    şu anda şimdi, şimdi?
    evde mi, sokakta mı,
    çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
    kolunu kaldırmış olabilir,
    — hey gülüm,
    beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...—
    o şimdi ne yapıyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?
    belki dizinde bir kedi yavrusu var,
    okşuyor.
    belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
    — her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
    sevgili, canımın içi ayaklar!...—
    ve ne düşünüyor
    beni mi?
    yoksa
    ne bileyim
    fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
    yahut, insanların çoğunun
    neden böyle bedbaht olduğunu mu?
    o şimdi ne düşünüyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?...
  • o bir çay istemişti, trenin içinde
    biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
    ben yalnız kalmıştım, senin içinde
    oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!

    aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin

    o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
    yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
    ben eski kalmıştım, senin içinde
    oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!

    düşü geçtik, kendine bakabilirsin

    o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
    ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
    oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!

    kimi geçtik, kimseye sorabilirsin.

    (bkz: haydar ergülen)
  • ben geceyim diyor bir ses
    her şey konuşur benimle

    bir ağaç durduğu yerde
    dönüp duruyor

    akşamüstüne öykünüyor yüzün
    ama sen nerelerde dolaşırsın

    inanma sokaklara
    tarihe de

    rüzgârın dediklerine dönmeli

    bilinir mi bilmem
    suyun taşla konuştuğu
    hiç sormayız

    ketumdur taş.

    ilhan berk
hesabın var mı? giriş yap