aynı isimde "hayat (film)" başlığı da var
  • “cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır.”
  • ben olsam yapmam diye büyük konuştuğun şeyleri yaptırır
    kınadığını, yargıladığını dolaylı da olsa yaşatır
    korkularınla mutlaka yüzleştirir
    kendinden çok değer verdiğin, güvendiğin herkesle sınar
    öğrenmen gerekenleri, olaylarlar ve insanlar aracılığıyla anlatır
    uyuduğun konularda bir darbeyle seni uyandırır
    samimiyet ve iyi niyetle emek verdiğinde hazır olduğunda destekler
    görebilmen için perdeleri bir bir kaldırır
    yüzleşip anlamaya, kabullenmeye başladığında yükseltir
    ne olmak için geldiysen, o olana kadar ağlarını örer.
  • "her şeyi yerli yerine oturtma" meselesi.

    bir insanın kafasında her şey yerli yerindeyse, o insan hayatı yaşıyor demektir. hatta hayatı da yaşamıyordur.

    sadece ve basitçe, yaşıyordur.
  • siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir demiş eskilerden biri.

    genel itibarı ile ıvır-zıvırdır. hayatınızda ıvır-zıvır eksikse hayatınız da eksik olur.
  • “doğarken bindiğimiz trende anne ve babamızla tanıştık. o zamanlar onların hep bizimle seyahat edeceklerini sanıyorduk.

    oysa
    istasyonun birinde onlar trenden ineceklerdi ve bizi yolculuğumuzda yalnız bırakacaklardı.

    zamanla
    trene başkaları da bindi
    ve bizim için önemliydiler. kardeşlerimiz,arkadaşlar, çocuklarımız,
    hatta hayatımızın aşkı...

    bir çoğu inmiştir, arkalarında üstelik de kalıcı bir boşluk bırakarak.
    kimisinin de eksikliği o kadar farkedilmez olmuştur ki, yerlerinin boşluğunu bile farkedememişizdir..

    bu tren yolculuğu neşe, keder, hayaller, beklentiler, merhabalar, allahaısmarladıklar ve vedalarla doludur.

    burada başarı,
    tüm yolcularla iyi ilişkilerde olmaktır. bunun için de elimizden gelenin en iyisini
    yapmalıyız..

    ancak,
    hepimizin karşı karşıya olduğu bir muamma var:

    hiçbirimiz hangi istasyonda ineceğimizi bilmiyoruz.
    işte bunun içindir ki,
    en iyi şekilde yaşamalı,
    en iyi şekilde sevmeli, affetmeli, olduğumuzun en iyisini yansıtmalıyız.

    burası çok önemli
    çünkü trenden inip de yerlerimizi boş bırakacağımızda
    yaşam treninde yolculuğa devam edeceklerde güzel anılar bırakmalıyız.

    öyleyse
    yaşam treninde size iyi yolculuklar diliyorum.

    çok sevgi verin, başarı biçin!

    son olarak da, trenimde yolcu olduğunuz için her birinize teşekkür ederim.

    ha, unutmadan!
    şahsen trenden bu yakınlarda inmeye hiç niyetim yok!

    yine de,
    ola ki indim,
    sizinle seyahat bir zevkti!

    iyi ki binmişsiniz!..
  • birileri veya bir şeyler seni incitiyor. veya sen birilerini incitiyorsun. birbiriniz için vazgeçilebilirseniz, ya da geçinmeye gönlünüz yoksa uzaklaşıyorsunuz. sonra kalan boşlukta kendine yeni bir hayat kuruyorsun. ona alışıyorsun. ve yaşıyorsun. bu arada bazı insanların geçinmeye çok gönlü oluyor. işte onlarla bitmiyor. bitmeyenlerle olabilmek dileğiyle…
  • acaba yaşanan her iyi veya kötü şeyle hayatımızın bir noktası arasında bağ kurmalı mıyız?
  • o kadar gelişine yaşıyorum ki artık akıl şaşar.
  • "ulan nasıl bi' filmin içine düştük, ben kimim, neyim, niye yaşıyorum" diye sorguladığın zamanlarda bu soruyu sormana sebep olan uyaran ne oluyor; mesela cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğin sorular sormak ufkunu açıyor mu? kendine sorduklarına cevaplar bulman mı ikna edici oluyor, referansına inandığın insanlara açılıp onların cevaplarına ikna mı olmak işine geliyor?

    hayatın rutinine dayanıp erimeye başlamış beynine egzersiz yaptırmak, perdelerin kalkmasına vesile mi oluyor, seni inandığın ya da algıladığın gerçekliğe mi yaklaştırıyor? yoksa tatmin olduğun ya da gerçek olduğuna inandığını basamak bilip yeni sorulara köprüler mi kuruyorsun? cevaplar mı ikna etsin isterdin, sorular mı bi' noktadan sonra bitmeliydi?

    yanlış tarafa doğru sürüklenen kalabalığın arasına karışıp güvende mi olmalı, doğru tarafa ulaşabilmek için meşakkatle kalabalığa haykırma riskini almalı mı? hasılı, nasıl bi' filmin içine düştük anı yaşasan da hayat bi' film değil. özne sen olduğuna göre sen yoksan bu hikayenin içinde anlam bulan hiçbir şey senin için yok. ama hafıza dediğin şey insan zihninden de bağımsız. insanlığın hafızası yazılmaya devam ediyor.

    geçtik.

    rahime düştük, aylarca su dolu bi' fanusun içinde yüzdük. hatırında olan var mı?
    gözümüzü açtık, dünyaya doğduk. bebek olduk. anne sütünün ne olduğunu bilmeden ağzımız meme aradı. içtik, boy aldık. koala gibi yapışmayı da ihmal etmedik. annenin sesi dinginleştirdi, kokusu güven verdi ve uykumuzu getirdi. yalnız kalma korkusuyla, kokusunu alamadığımızda götümüzü yırttık. altımıza torbalar dolusu sıçarken konforumuz için bezi her açtığında bok kokusuna maruz kalan bi' anne için kendi hayatı nerede bittiyse, bebeğin hayatı da orada başladı. bitenlerle başlayanlar arasındaki matematiği dikkatli bakınca fark ediyor insan.

    hepimiz çocuktuk. çocukluğunu yaşayamadan küfenin altına giren bedenler var da, çocuk olmadan büyüyebilen var mı? hafta sonu okul denen illete ara verip televizyon karşısında çizgifilm izlemekten asla bıkmayacağını düşündüğün o anlar ne zaman anlamını yitirdi de çizgi filmler ilgini çekmez oldu, hatırlıyor musun? hayat bir piyango dümeni olsa muhtemelen yine demirören işletiyor olurdu. hayalini kurduğun o bilet sana çıkmasın diye değil, kime çıkacağı belli olsun diye işleyen bi' mekanizma var, ne zaman farkına varırdın kozmos bilir.

    farkına vardıkların, bi' çocuğun yüreğini pır pır ettiren makul beklentilerden oldukça uzaklaştı. küfende hayat bildiğin ağır geliyorsa, bi' otur soluklan da bak haline. kimsin sen? hayat kafesteki kuş için de, iki sokak için alanını çizmek için işeyen köpek için de, camın önüne yatıp sokağı kesen kedi için de devam ediyor.

    ama büyüdün değil mi? kafaya takıp kovaladıklarının çapı yaşıyla orantılı büyüyenlerden mi oldun? bugün ıskaladığını düşündüklerin, dün akıl edemediklerin yarın da burun kıvırdıkların oldu mu? kimisi 20 yaşında idrak ediyor, kimisi 90'ında kavrayamadan gidiyor. bastığın yaşta ürkek bi' ceylan gibi sağına soluna bakıp tecrübe dilenmeye devam ederken, gerinden gelenlere köprüden geçerken sendelemesin diye gülümseyip el verenlerden misin, düşüşünü izledikten sonra akıl verenlerden mi? senin hikayenin önsözünde bu yazılacak.

    bu hayatın birkısım evrensel düzeydeki dertlerinin bir illüzyon olduğu manaya ne yüklediğinle idrak edilebilir. benim hafızamda birikenlerden 38 yılda süzülenler böyle söylüyor. yoksa dert buz gibi gerçeklik. sen neyi dert algıladın diye bi' otur düşün. umudun içini neyle doldurdun da yükünü boşaltırken her defasında yaşadığın hayalkırıklıkları alışkanlığın oldu?

    rutinin içinde önüne piyango bileti diye koydukları hayatlara bakıp gerçek olmadığını idrak edebilmek için de insanın üzerine kara bulutların çöküp gerçek dertlerle yüzleşmesi gerekiyor: hayat ne kadar anlamsız dediğin o an... demek ki anlamsız olduğunu idrak ettiğin andan itibaren bi' anlam aramaya mı başladın, o an geldiğinde kendine bunu sorar herhalde insan.

    oysa tarihi hafıza bundan çok daha fazlası. insanın kendine dert ettiklerinden, yönelimlerinden, korku ve zevklerinden çok daha fazlası. içinde erdem var, erdemli olana umut var, hatırlaman lazım gelir belki ama mesela sevgi var.

    kovalamaya devam edip hiçbir zaman yakalayamayacağınla yüzleşmek de var. ama kendisini daha iyi manipüle eden bi' canlı yok. kendini kandırmak ve zamana oynamak da madalyonun öteki yüzü.
  • bu kadar incinmeye gerek yoktu. güçlü kalmak zorundayım bazen yoruyor ama düşmemek gerekiyor.
hesabın var mı? giriş yap