• ....
    - benim ki niye 100?
    - onlar sendikalı.
    - ben de harranlıyam
    - git işine be...
    - patron da sendikalı herhal... hemşehrisini kayırıyor.
  • toplumumuzun saçma sapan bir alışkanlığı daha. sanki kendi isteğiyle oralı oldu da, bir de bununla işlerini görüyor. hayır, her şeyi geçtim; adamın memleketi y.rrak gibi, ben oralı olsam söylemeye utanırım, adam çıkmış bir de onun davasını güdüyor nunagoyyim.
  • bizim toplumun kendine özgü "güvenlik soruşturması" budur. yeni karşılaştığınız kişi, sizinle daha yakından ilişki kurmak istediği zaman sormak istediği sorular bunlar olur: "nerelisin? kimlerdensin?"

    eğer bu sorulara aldığı yanıt "hemşerilik" gibi, "ortak tanıdıklık" gibi özellikleri ortaya çıkarırsa hemen yakınlık kurulur. böylece bir ortak bağ bulunamaz ise başka bağlar aranır: "nerelerde bulunulmuştur?" "ne işle uğraşılmaktadır." "evli midir?" "çocuklar var mıdır" ve benzeri. aynı okullarda okumak, aynı dönemde askerlik yapmak, bir yerde ortak anı yaratacak rastlantılara sahip olmak son derece önemlidir.

    bu "aynılık", o olmazsa "benzerlik", o da yoksa "benzer bir bağı olmak", örneğin aynı takımı tutmak, aynı gazeteyi okumak, tv'de aynı diziyi izlemek vb. gibi bir gereksinmenin kökeni nedir?

    bu gereksinme, büyük ölçüde güven eksikliğidir. önce kendine güvenememek, sonra da başkalarına güvenememek. bu yaygın güvensizlik de böyle güven adacıklarını zorunlu kılıyor, onun için de insanlar "akrabalık-hemşerilik-tanıdıklık-etnik köken ortaklığı-dindaşlık-mezheptaşlık-memleketlilik-milliyetçilik" gibi daha çoğu yöresellik, tamamlayıcı olarak da ulusallık olan ortaklıkları arıyorlar. bu ortaklıkları bulunca rahatlıyor ve güveniyorlar, bulamayınca rahatsız oluyor, kendilerini yabancı hissediyorlar.
  • sahip olduğu pek çok değeri kaybeden bir milletin eğrisiyle doğrusuyla hoş sayılabilecek bir payda oluşturma isteğidir.
    yurtdışında ya da yurtiçinde her hangi bir sebeple memleketinden uzaklaşmak zorunda olan kişilerin sığınağıdır.
    istanbula, sivas'ın zara ilçesinden göç eden bir adam, farklı sebeplerle zara'dan gelen bir başkasının kendisini artvinli'den, adanalı'dan daha iyi anlayacağını bilir.
    yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı bir kentten, ağlatan soğuğu ile meşhur bir şehre göç eden adam tabii ki sıcak ve kurak bölge insanını arayıp bulacak, soğuğa ve tanımadığı caddelere alışmayı öğrenecektir.
    karşısındakini tüm etiketlerinden sıyırıp sadece menfaat çerçevesinde gören batılı gelişmişler için elbette ki bir londralı ile bir mençıstırlı arasında bir fark olmayacaktır.
    "- hemşerim sende mi adanalısın?" sorusunun altında yatan esas soru "o allahsız sıcağı, pamuk tarlalarını, kemikli sivrisinekleri, damlardan düşmeleri, kan davalarını sen de mi yaşadın?" şeklindedir. "aaa.. ben de adanalıyım" cevabı ise "beni en iyi sen anlarsın!"dan başka bir şey değildir. ve bu hiç de fena bir adet sayılmaz. tabii görmesini bilen gözler için...
  • yurdum insaninin kendine guvensizliginin sonucu, bir gruba ait olma durtusunden kaynaklandigini du$undugum bolgesel fa$izm.
    - nerelisin?
    - izmir..
    - aa, ben de. ne guzel, dost olalim sırf bu yuzden, kiyak yapalim birbirimize..
    - sikerim, bizim gibi 5 milyon daha var, hepsine vercen mi??
  • hemşehricilik taassubu, günümüzün oldukça politize olmuş toplumunda belirleyici bir faktör olarak başımıza daha pek çok iş açacağa benziyor. şehirlilik bilincinin gelişmesinde yaban otu mesabesinde gördüğüm nesep saplantısı, kalkınma-serpilme hamlelerinin kökten enerjisini emmekle kalmıyor, onu cılızlaştırıp vitamini çekilmiş bir posaya dönüştürüyor.
    medeniyetin inşasında kozmopolit yapılanmaların tesirini tarihe baktığımız zaman net bir biçimde göreceğimiz aşikardır. fazla uzağa gitmeden osmanoğulları’na bakalım. osmanoğulları’nın en önemli politikalarından biri fethedilmiş şehirlere daha önceki şehirlerden ailelerin getirilmesi, yerleştirilmesidir.

    o halde osmanoğulları topraklarında hakim olan sarsılmaz devlet politikası, hemşehricilik değil şehirlilik düsturunun bir sonucudur. bu, ülke menfaatlerini koruma refleksinin kuvvetlendirilmesi diğer yandan da aşiretçi, daraltılmış aileci-soycu yaklaşımların zayıflatılması anlamına gelir. rantiyenin; abi, dayı kayırmasının önünün kesilmesi demektir.

    şimdiki duruma göz atacak olursak; çevremde politik mensubiyetler ile kader çizgisini oluşturmuş hadiselerde hemşehricilik illetinin fevkalade hatırlı olduğunu görüyorum. şehrin idaresinde bir şekilde söz sahibi olmuş kimselerin faydalı olup olmamasının, ufuk kazandırıp kazandırmamasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. aranan birinci özellik hemşehri olmasıdır ki bu da bir ailenin abâd olması, iktisadi anlamda semirmesi, siyaseten bileği bükülmez bir pehlivana dönüşmesi demektir.

    aşiretçiliğin, küçük ölçekte de hemşehriciliğin günümüz siyasetini nasıl da tıkadığını hepimiz görüyoruz. bu tip bir eğilimden ivme kazanan politik ilişkilerin bugün bizi getirdiği yere bakarak manzaranın mide bulandırıcılığına dikkatinizi çekmek isterim. misalen; çok yakın bir geçmişte, doğuda bir şehrin milletvekili olarak seçilen bir uyuşturucu kaçakçısının meclise giriş macerası… bu adama dokunulmazlık maskesini veren partinin halkın gözündeki misyonu vs… dindar bir söylemi benimsemiş ve başında ümmete halife olarak seçildiği empoze edilmiş kıvrak bir siyasetçinin lider olarak yol göstericiliği ittifakla kabul edilmiş böyle bir partinin hemşehricilik kaygısıyla yol verdiği, söz sahibi yaptığı bir uyuşturucu tüccarının ülke siyasetini ne hale getirdiğini, işte gözlerinizle gördünüz!

    bu ve bunun gibi daha pek çok örnek. doğuda ve batıda ülke sathına yayılmış bu zihniyet bir takım aileleri siyaset kalkanıyla korumuş, zenginleştirmiş gizliden gizliye baronların idaresinde bir anadolu gerçeğini var etmiştir.
    hemşehricilik, sadece misal olarak verdiğimiz söz konusu partinin meselesi değil. bu türk siyasetinin, parti-görüş ayrımı olmaksızın girdiği bir bataklık. özellikle yerel yönetimlerde daha şiddetli hissedilen aşiretçi yaklaşım, bir an önce önü kesilmesi ve mümkünse yok edilmesi gereken arızi haldir.
  • oldum olası sevmezdim bu kavramı. akp zihniyeti de tüy dikti. bir insan, sadece hemşehrisi diye birine oy verir mi? verirse ne olur? mükafatını alır tabi. devletin tüm kurumları rizeli dolar. hemşehricilik, hemşehricilik doğuruyor. iğrenç zihniyet döngüye girmiş hiç bitmiyor.
  • bu nasil bir referanstir, nasil bir guven saglayicidir anlamadim gitti. agzimla kus tutsam, hemsehri cikmanin yerini dolduramam herhalde. hele de senede bir haber alinan uzak aile buyukleri icin.
    "-damat kimdir necidir?
    -muhendis amca, calisiyor, yuksek yapiyor, soyle iyi boyle guzel...
    -nereli?
    -bizim orali
    -afferin kizim, afferin. kedi olali bi fare tuttun. hanim bak, damat hemsehrimizmis...
    - ? "
  • askerin el kitabı'nda yazanlara göre, askerlikte yasak olan müessese. bir allahın kulu da çıkıp sormaz mı; bu bok madem yasak, neden "kısa künye" olarak anılan en basit tanıtma formu "ali, veli, konya" şeklinde diye?
    (bkz: kısa künye)
  • kurulmus derneklerin istatistiksel olarak buyuk bir oranini teskil eden "x koyu yardimlasma ve dayanisma vakfi" "x'liler dernegi" gibi isimler altinda varliklarini surduren orgutlerin olusmasina neden olan kavram... ayni zamanda "dayanasacaktiniz da niye memleketinizde dayanismadiniz; buralara gelip dayanisiyosunuz?" "vakti zamaninda birbirinizin farkina varsaydiniz gidip koyunuzu kalkindirsaydiniz ya" diye sorulara muhatap olasi kisilerin icinde bulundugu koruma kollama durtusu...
hesabın var mı? giriş yap