• michel foucault, deliliğin tarihi'nde, 1500 yıllarından 1800 yıllarına; deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallaya sallaya dolaştıkları ortaçağdan, artık tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği döneme dek, batı'daki deliliğin arkeolojisini irdeliyor...
  • ülkemizde ilk baskısı üç cilt, ikinci baskısı tek ciltte daha özet bir çalışma olarak toplanmıştır.

    ilk basımın birinci cildini bitirdikten sonra takıntı yapıp, halen ilk baskının ikinci ve üçüncü ciltlerini tırım tırım arandığım eserdir.

    ayrıca bütünüyle kuşkuda olanlar için önereceğim bir diğer kaynak şizofrengi külliyatı olacaktır... (fotokopi olarak çıkan ilk sayıyı bulamayanlar için seve seve)
  • (bkz: delilige ovgu)
  • michel foucault bu kitabinda da hapishanenin dogusunda yaptigi analize benzer bir analizle yaklasiyor delilik mevhumuna. foucault'ya gore hapishane, timarhane ve hatta okul gibi yapilarin kurumsallasmasi tarihte -18yy- ayni doneme denk gelmektedir ve tabii ki bu bir tesaduften ibaret degildir. bu kurumlarin disiplini saglayan mekanizmalar olarak ortaya cikisi toplumun yapisinda ciddi bir donusume isaret eder. timarhanenin bu uclu arasindaki ozel yeri toplum'un 'normal' taniminin -ki bu normal genelde beyaz, erkek ve heteroseksuel bireyler uzerinden tanimlanir- disindaki kalan bireylerini disipline etmek uzere calisan bir kurum olmasindan ileri gelir. timarhane daha ziyade semboliktir, cunku timarhanede lokalize olan disipline etme yontemlerinin benzerleri toplumda farkli bicimlerde zaten etkindirler.
  • 1961 yilinda fuko efendi isvec'te uppsala universitesinde fransizca dersleri dersi verirken, universitenin zengin kutuphanesinden yararlanarak yazmi$tir bu eseri.
  • zaman ve mekan ötesinden gelen bu deha adamla çalışmaları üzerine yapılan bir görüşmede bu kitabıyla alakalı olarak şöyle buyurmuştur "akıl üzerine çalışacak kadar delilik etmişitim, deliliği çalışacak kadar da akıllıydım"
  • foucoult'nun kitabının türkçe adı. (edit: başlık deliliğe övgü'den buraya taşınmış)

    kitabı henüz okumadığım için içeriğini bilmiyorum ama internette gezinirken denk geldiğim bir yazının kitaptan bağımsız olarak burada olması gerektiği kanaatindeyim:

    semra yıldırım imzalıydı:

    "kafka’nın değişim eserinde hayvanlaşan hayat anlayışımızı kaç kişi anlayabildi ki, intihar etmek için çabalarını kaçımız düşündü ki, yoksa hasta bir kişiliği mi okuyoruz?

    kaç kişi sanat adı altında mozart’ın sarayda kızların peşinde koşarken krala yakalanmasını biliyor ki? kız çığlıklar içinde kaçarken mozart onun peşinde koşuyordu. üstü başı dağınık, kendinden geçmiş bir halde kralı karşısında görünce susmak yerine krala şunu demişti: “ben bayağı biriyim ama yazdıklarım bayağı değildir.”

    zweig’in, tanrı’nın bileklerinden tuttum derken, “kaderime ben hakimim” demek istediğini. hugo’nun kadın düşkünü olduğunu, dostoyevski’nin kumar tutkunluğunu, balzac’ın dolandırıcılığını, poe’nin ayyaş olana kadar içtiğini, “sen sarhoş mu yazıyorsun?” dedikleri zaman, kaç kişi yüzünde beliren sanat anlayışı ile yaşamının arasındaki uçuruma kendini koydu?

    tarih deliliklerle dolu, kaç kişi bu deliliklerin arasında yolculuk yapmak ister?

    “gecenin mahremiyetini yırttım” derken rimbaud’u kaçımız anladı, verlain korkularının kendini uyutmadığını, nietzsche otel odasında kusmukları içinde ölürken yanında hiç kimsenin olmamasını, miller’in karısını sattığını bile bilmiyoruz belki de…

    gorki gibi yazabilmek için on yılımı harcarım diyebilecek kaç deli var aramızda, descartes’in alın kuralları eserini yazdıktan sonra tebessüm içinde övünerek kahvesini yudumladığını, kendi romanında kurguladığı kişiliğe herkesten önce kendisinin inandığı gogol gibi, kaç kişi var kurgusuna güvenen?

    tarih deliliklerle dolu…

    cipolla’nın iktisat tarihine meydan okuduğunu bile unutmuşuzdur.

    ibni sina’nın “tıbbı üç kelime içine alıyorum” dediğinde kibirli halini , batuta her gördüğü yüze inancını sorduğunu, farabi mutluluk teorisini kalem alırken mutsuz olduğunu kaçımız düşündü ki?

    düşüncelerin sakıncalı olabileceğini bile kralların savaşları kaybettiklerinde anladıklarını, kardeş kavgalarının gölgesinde suskunlukları, saray odalarında musiki yerine fransız müziğinin seslendirildiğini, kaç kişi gerçeklerin bizim düşündüğümüz gibi olmadığını biliyor ki?

    tarih deliliklerle dolu….

    sanat anlayışını hayatları ile kıyasladığınızda kaç sanatkar, kaç yazar, kaç şair, aklımızda hayal etmiş olduğumuz şekilde yaşadı ki?

    sanat delilik ister demiyorum, ama sanatkar deli olabilir…

    insanları yazdıkları ile anlamalıyız, yaşantıları ile anlamaya çalışırsak sanatlarının güzelliğine haksızlık ederiz…"
  • duyduğuma göre 3 senedir basımı yapılmayan kitaptır. bu sebepten okumak isteyip de bulamadığım; bu konuda yardıma ihtiyaç duyduran kitaptır.
    edit: piyasada olmamasından dolayı ikinci el fiyatı* birinci el fiyatından* fazladır. (bkz: ben bugün bunu gördüm)
    link editi: judetheobscure sağolsun bulmuş. arayan varsa burdan ilerlesin artık.
hesabın var mı? giriş yap