• kendisinin ilk sevgilisi degilseniz afedersiniz ama tam anlamiyla "agziniza sicacak" kisidir...
  • yıllar sonra facebook'ta seni bulup da, "naber" diye mesaj atması bile insanı bir hoş edendir. siz çıkarken cep telefonu bile yoktu yahu, evden aradığında telefonu baba açmasın diye telefonun başında saatlerce beklediğinizi bilirsiniz. çekilen yegane fotoğrafınız bir okul gezisinde tesadüfen yanyana olduğunuz fotoğraftı, ki onu bile ilişkinizi bilmeyenlerden saklayacaksınız diye canınız çıkmıştı.

    şimdi fotoğraflarını gönderiyor dünyanın öbür ucundan, msn'den görüntülü konuşuyorsunuz ama o ilk el tutmanın tadı yok ki.

    not: işbu entry "ben senin kadarken radyonun içinde küçük adamlar var sanırdım" tarzı olmuş olabilir, verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
  • her daim hafızada parlak bir yer işgal etmeyebilir.

    ilk kız arkadaşım aradı bugün; ilk dediysem hani, elini falan tuttuğumda hormonlarımı harekete geçiren kız işte. naif bir şekilde başlayan ilişkinin, bildiğin brezilya dizisi kıvamına geleceğini tahmin edebilmek için çok küçüktüm halbuki.

    ergenlik zamanlarım, hani onüç ondört civarı lise için dersaneye gidiyorum. aile çulsuz olduğundan dönem ortasında ancak kaydolabildim, haliyle ortama soğuğum böyle çekingen de bir çocuğum zaten. tek avuntum erken gelişmeye de başladığımdan fiziğim yaşıtlarıma göre düzgün, sınıftaki kızlar böyle hep benim önümde birbirleriyle şakalaşıyorlar. gören de sanır en sevimli hoplayıp zıplayanı koynuma alacağım, o yaşın komplimanı işte…

    --- spoiler ---

    he koynuma almak demişken sevgilin falan oluyor tabi o yaşlarda ama iki elini tutuyorsun yahut en fazla öpüşüyorsun (french kiss falan değil lan dudakları yapıştırıyorsun işte birbirine) daha da ileri giden denk getirirsen kızın göğsüne (hafif bir öbek) falan dokunmuşuzdur. hele bir soran olsun:
    - alper ne yaptınız lan melisle?
    - sevişiyoruz oğlm!
    - harbi mi lan?
    - herhalde…

    bozmayın işte sevişiyorduk.

    --- spoiler ---

    dersanenin başlarında bir kız geldi sınıfa; böyle 1.65 boylarında falan beyaz tenli sarışın bir şey… dibim düştü benim tabi; lan ölürüm ben sana, ne güzel kızsın sen öyle. (düşündüm de kızın kaşları bile alınmamıştı, o yaşlar çok sakatmış harbi)

    götün götün yanaşmanın yollarını arıyorum, neyse ben kızla bir şekilde konuşmaya başladım yalnız öteki zibidiler rahat bırakmıyor ki, ben buna bir iki kelam edeyim. aşık olmuşum hacı. dersaneye giderken hazırlanmamı görmeniz lazım; tişörtün üstünde önü açık bir gömlek, altta ya lacivert kot yada böyle dizden aşağısı fermuarla ikiye bölünebilen bir pantolon. saçlar geceden fönlenerek sabah jölelenmeye hazır hale getirilmiş, böyle kirpi stayla dikilmiş… anlayacağınız modern zamanlara öykünmüş sirk palyaçosu gibi dolanıyorum ortalıkta.

    bir ara ketenpereye denk getirip kızdan randevuyu kopardım. randevuyu kopardım da cepte para yok nereye gidiyorsun. neyse allahtan o zamanlar iki akor gitar çalmayı biliyorum, kızı bostancı sahilinde buluşmaya ikna ettim. veriyorum kıza haramilerden mavi duvarı üstüne de çakıyorum akdeniz akşamlarını; haluk levent’in g.tüne koyayım afedersiniz*. ses müthiş, detone bile olamıyorum o derece. kız bitiyor tabi, bulmuş yeni nesil james hetfield’ı aşık olmasın da ne yapsın.

    sınavda koca istanbul’da aynı okula denk düştük*. aşkımız dağlardan büyük tabi, sürekli görüşüyoruz, dolaşıyoruz. cep telefonu falan hak getire, evde telsizi kapıp saklanıcaksın da aynı anda denk getireceksin onun da telefonla konuşabileceği zamanları da muhabbet edeceksin. yani ev boşaldığı zaman sevişiriz beklentisinden ziyade telefonla konuşuruz diye seviniyorduk. ta ki gelen telefon faturası yüzünden annem beni evlatlıktan reddetme kıvamına gelene değin bu görüşmeler bu minvalde sürdü gitti.

    haberleşme sistemimiz çökünce yazın bir ara diyaloğumuz koptu bununla. baktım olacak gibi değil annemin evde olmadığı bir ara punduna getirip aradım evi ‘düt düt düt’ diye ses geliyor telefondan. lan nerde bu kız? kalktım evine gittim, bekliyorum ki dışarı çıksın. akşama kadar bekle yok, ne gelen var ne giden… ortak bi arkadaşımızı gördüm orada sordum, nerde, diye. taşınmış, nereye gittiklerini de bilmiyor. vay arkadaş koca kız kayboldu. eee lan kaldık mı çük gibi ortada!

    aşk acısı fena dostlar, hele o yaşlarda... ailenin yarısını doğal afette kaybetmiş gibi dolanıyorum ortalıkta. küçükyalı kayalıklarının dili olsa da konuşsa gelsin biralar gitsin sigaralar…

    --- spoiler ---

    bu sigarayla ilgili bir mevzu var anlatmadan edemem; daha yeni yeni içmeye başlamışız sigarayı. sahilde kayalıklarda oturup içimize çekme alıştırmaları yapıyoruz. yanımızda kızlar falan var tabi, yanlız sigara içerkenki forsu daha şu yaşıma kadar denk getiremedim.jestler mimikler, gören sanır barış çubuğu tüttürüyor pezevenk! vapur falan geçtiğinde gizleniyorduk ki, vapurda tanıdık biri olur sigara içerken bizi görür diye.

    --- spoiler ---

    kız kayboldu, eylül gibi okul başladı. lisenin başlaması da şu meşhur marmara depreminin olduğu seneye denk gelir. ilk gün tekrar deprem olunca okulun açılması ertelendi. ben de kadıköy'de mala bağlamış yeni liseli olarak geziyorum; belde yarım kilo walkman, içinde garage inc. albümü döndür döndür dinliyorum. akmar pasajı vardır meşhur, bu kız buralara takılırdı, rocker style; bende gidiyorum ki benim kızı görürüm belki diye. o zamanlar da satanist haberleri revaçta, pasajın önünde gördüklerini topluyorlar. bir kere taklaya geldim gittim karakola, yaş falan tutmadığından bizimkiler almaya geldiler beni bir daha da uğramadım oraya… zaten akıl işi mi lan -mallığa bak- kadıköyün gündüz nüfusu iki milyon sen dolaşarak kızı denk getireceksin.

    o yıl öyle geçti, ben kızı unuttum. başka kız arkadaşlarım oldu. bir kaç yıl sonra sanırım lise ikinin son zamanları, nisan ayı olması lazım. evde oturuyorum annem, ‘alper telefooon’ diye bağırdı içeriden. bende bizim dallamalardan biridir diye yarım gönülle açtım, efendim dememe kalmadan, ben betül* dedi. amına koyim dilim tutuldu, birşey diyemiyorum. ne yapıyosun alper, tık yok. nerdesin, ses yok. neyse onuncu dakikaya varmadan çözüldüm ben. kız işte yakın bir yerde liseye başlamış, şöyleydi böyleydi yarım saate yakın konuştuk numarasını bıraktı kapadık. ben evdekilere çöktüm bana cep telefonu alacaksınız diye, kızla konuşmam lazım. neyse allem ettim kallem ettim en sonunda motorola’nın benden başka hiç kimsede görmediğim bir modelini bulup tutuşturdular elime*. kızla buluştuk.

    lise zamanlarım benim solculuk oynadığım dönemlerime denk gelir. 1 mayıs 2002, elemanlar tutturmuş kadıköy’de yürüyüş var katılmamız gerek. oğlum etmeyin eylemeyin zaten anca jop yiyoruz başka bi boka yaradığımız yok, aşk oğlum bu dertten anlayın biraz,yok illa gitmemiz gerek. hızır idi yunus idi derken valla hacı ben devrime ihanet ettim, gittim kızla buluşmaya. kadıköy’de saklı bahçe mi gizli bahçe mi bir yer var en son dörtler dershanesi vardı üstünde boğanın karşı çaprazındaki sokağın girişi işte. herneyse orada buluştuk kızla, lan bu bir güzelleşmiş, bir güzelleşmiş. her şeyi geçtim kaşları bile almış!

    kız karşımda konuşuyor, ben eriyorum olduğum yerde. anlatıyor da anlatıyor. bu liseye başlamış bir erkek arkadaşı olmuş, onunla bir şeyler yaşamış. eleman müzisyenmiş, bunlar ne halt yedilerse lisenin birinci sınıfında bunları bırakmışlar derslerden, sınıf tekrarı almış falan. en sonunda ayrılmışlar. ne dedin, ayrılmışlar. tamam bana bu yeter.
    -benden önce yaşadıkların önemli değil betül, bizden bahsedelim.
    beyin olmuş sünger tabi ne anlatıyorum kıza belli değil ve hayatımın en yaratıcı kız tavlama yöntemini uygulamaya dökerek kibrit çöpüyle kızdan oluru aldım*.

    şimdi geriye bakınca hep derim ki, kafasının içinde soru işaretleri olan insanlarla birlikte olmamalıydım. size eski ilişkilerinden hasbelkader bir defa dahi bahseden insandan asla hayır gelmez.

    o zamanlar ne bilesin tabi, onbeş yaşında falanım işte. kıza şiirler, aforizmalar yazıyorum. hani okusan götünle gülersin şiirlere ama edebi yeteneğimin üst düzey olduğuna inanıyorum, kitap falan bastıracağım o derece. lan ilişki böyle ara sıcak giderken ve sevişmeyi de öğrenmişiz az çok. bir gün bi mesaj kızın telefondan;
    - ‘betül benimle, benim evimde yatağımda uyuyor.’
    amına koyim var ya, sinirden kafamı duvarlara vuruyorum. arıyorum açan yok, mesaj atıyorum tık yok. neyse ertesi gün oldu kızı aradım buluştuk bostancı sahilde, nasıl sinirliyim ama demediğimi bırakmadım. dedim bir daha gitmeyeceksin oraya. bu, sen benim kiminle görüşeceğime karışamazsın falan demesin mi! iyice dellendim kıza bir şey yapamıyorum, eşek gibi de seviyorum kızı, ne halt edeceğim belli değil.

    üzerinden biraz zaman geçti, kızın tavırları soğumaya yüz tuttu. yani buluşuyoruz, öyle yiyişmeler var ama ötesi yok. üstünkörü cümleler, bakışlar; belli yani kız gidecek. şimdi olsa ilk tribinde kapının önüne koyarım da o zamanlar tecrübesizlik büyük.

    ayrıldık. o yazın sonunda ben istanbul dışına çıktım. zaten ne zaman böyle sıkıntıya girsem durmam ben istanbul’da. akçay’a tatile gitmiştim, okul bitmiş. ulan otobüsten indik, sağolsun aria bir mesaj çaktı 'yunanistan’a hoşgeldiniz' diye. baz istasyonu yok yunan adalarından çekiyor telefon. sim kilidi olayı var başka hatta takamıyorum. e yeni telefon alacak para da yok zaten. jetonlu telefondan kızı arıyorum ben, açmıyor; açsada küfreder gibi konuşuyor benimle. bir yerde patladım artık ağzıma ne geldiyse söyledim buna, bu da terk etti beni.

    yaz bitti, okul açıldı lise üçteyiz artık. başka kızlarla takılmaya başladım, unutmuyorum kızı ama hormonlar da rahat bırakmıyor bir yandan. neyse ocak mı aralık mı ne bu tekrar aradı beni buluştuk, ne yaptı ne ettiyse tekrar çıkmaya başladık. benim abi o zamanlar amerika’da eskisiyle kıyaslarsan para bok, istediğimiz gibi takılıyoruz geziyoruz. kız da bir iyi davranıyor bana ama görmeniz lazım. sanki bir sene önce yol veren başka hatundu.

    ilişki benim açımdan iyi gidiyor. geziyoruz, tozuyoruz, sevişiyoruz. her şey yolunda anlayacağınız. biraz zaman geçer, o zamanlar -hala var mı bilmiyorum- liseler arası müzik yarışmaları vardı kasdav’ın düzenlediği, bu tutturdu bir akşam onu izlemeye gidelim. iyi gidelim, gittik. fena da gruplar yok, şimdi albüm çıkaran rock gruplarına beş basar çoğu.

    neyse liseler sırayla çıkıyor, sıra bu kızın lisesine geldi. lan, bir baktım gitarist dallama; bunun eski erkek arkadaşı. ben de bok var en ön sıralara niye geldik diyorum. lan bu eleman kızı göstererek orada solo falan atıyor. ketenpereye gelmişiz de haberimiz yok. karı da yanımda böyle duygusal tripleriyle bizim jimmy’i kesiyor. lan dedim sikerim böyle işi, bunların lisenin yarısı doldurmuş bostancı gösteri merkezi tribünlerini başladım kızı öpmeye, ama nerdeyse sevişiyorum orada kızla. hocalar, arkadaşları tefe koyacak bunu. bu da içmiş kafası kıyak kendini kontrol edemiyor neticede bütün okula rezil oldu. aslında bende tam olarak bunu istiyordum.

    ertesi gün oldu aramıyorum kızı ben, iyice gurur yaptım. seviyorum diye de oyuncak olacak değilim herhalde. neyse öyle limoni şekilde devam ediyor ilişki ama kopacak bir yerden belli.

    kızın bir saplantısı vardı o zamanlar. bu ibanez’in yedi telli bir elektrogitarı var*. 1500-2000 dolar falan, alacak bunu parası yok. benim de açıkçası alıp hediye etmeye niyetim yok. onaltı yaş bitmiş artık onyediye falan gidiyor, eskisi gibi her gülücüğe kanacak değilim ya. kızdan soğudum da saplantı olmuş, ayrılamıyorum.

    o ara kızın doğum günü geldi. lan liseli ne alır. gittim buna kocaman bir köpek aldım, valla şimdi olsa o parayı verirken düşünürüm hani. çok ucuz da bir şey değildi. buna hediyeyi verirken demesin mi, ‘ev peluş oyuncakla dolu zaten’, diye. tek taş pırlanta bekliyordu herhalde kevaşe, hayal kırıklığına uğradı bebeğim.

    doğum günü partisi yapıyoruz caddebostan’da, bunun bir sürü tanımadığım arkadaşı falan gelmiş. bu duman’ın yeni patladığı zamanlar, barda dört saat ‘beni yak, kendini yak’ dinlemekten omurilik soğanımdan devam ediyorum artık yaşamaya. bir de çok içmiştim o gün, yanımda da -sonradan kaybettiğim- kuzenim var. kızla iki öpüştüm, demeye kalmadan elemanlardan birisi dellendi. bunun çocukluk arkadaşı mıymış neymiş. bar birbirine girdi. lan hayvan gibi herifim ben, vurduğum dağılıyor da poliste çağıramıyorlar. yaş tutmuyor kimsede bar sahibi göte gelecek. barın görevlileri aldı beni içeriye, bu namus bekçisiyle benim hatunu da çağırdılar. kız ağlıyor hüngür hüngür ama elemanla bir olmuş, beni haksız çıkardılar. dedim ben kızla yalnız konuşacam, girdik tuvalete bu dedi; ‘alper git sen’. üstüne bir de kovulduk mu! gidelim bakalım. gittim.

    iyice boka bağladı mevzu ama saplantı işte. ben başladım bunu aldatmaya, her bulduğum kızla çıkıyorum. en son bir kızla uzun süre birlikte oldum bununla birlikteyken. bir kaç yıl sonra o kızda iki küsür sene sevgilim oldu benim.

    yaz geldi, iyice koptuk. bu tutturdu ‘alper ne oldu biliyor musun?’ diye. ne oldu? bizim evi soymuşlar. eee? ‘gitarlarımın ikisini de çaldılar’… hadi lan ordan, bu aklı sıra beni kandıracak bende ‘üzülme hayatım ben sana gitar alırım’ diyeceğim. lan karadenizli olan benim, herkes bana üç kağıtçı olmuş. ben o yaz bastım biraderin yanına gittim. bunu arıyorum ama haftada bir kaç kez. konuşuyoruz, bu hala gitardı akordu bişeyler saçmalıyor ama kim siker senin kaprislerini...

    geri geldim, artık ekim gibi falandı. buluştuk bununla. şimdiki süreyya operası’nın* ilerisinde bir kafede. sarıldık falan, yanyana oturuyoruz. neyse arada şakalaşıyoruz, öpüşüyoruz. bir saat sonra bunu arkadaşları çağırdı. aşağıya iniyoruz, rexx’in ordan; bir yerin önünde durduk. ulan bu kız burada arkadaşı ne ara edindi demeye kalmadan. bu döndü, ‘alper sana bir şey söylemem gerek, bazı şeyler değişti bizim ilişkimiz bitti. sonra problem olmasın yukarıda.’ anladım ben mevzuyu tabi,yok dedim olmaz; çıktık yukarıya.

    kimseyi tanımıyorum ortamda sanki kaç senedir kızla çıkan ben değilim. abuk subuk tipler, kız yanımda duruyor elemanın teki gelip kucağına oturup şakalaşıyor. süper godoşa bağladık anlayacağınız. benim de damar tutmuş, dağıtacağım elemanı, kızı gideceğim ondan sonra. yarım saat geçmedi bunun eleman geldi. bu içeri girer girmez ben elimi kızın beline attım, öptüm bunu. yav iyi de eleman kızardı bozardı tek kelime edemiyor. kolumun kalınlığı kadar beli var çocuğun. kızı öptüm, sarıldım bir bok demedi. kalktım gittim bende.

    kızı unuttum. başka bir kız arkadaşım oldu. üzerinden bir buçuk sene geçti geçmedi. bu eski hatun beni aradı 'doğum günüme gelir misin,' diye. yok dedim, o gün işim var. ama bir gün önceden görüşebiliriz istersen. nerde görüşelim? evin müsait mi! müsait dedim, geldi bu file çorap, mini etek giyinmiş de ben artık ondört yaşında değilim iki yüz metreden seni görünce montun önünü düzelteyim. bu resmen zorla soktu beni yatağa ama ben hayatımda hiç bir kadından böyle tiksindiğimi hatırlamıyorum. artık her yaptığı beynimde dolanıyor. neyse kalktık giyindik, bu gitti. üniversiteye falan başlamıştı bu orada organizasyon mu yapıyormuş ne onlardan bahsetti gitti.

    düzgün de ilişkim var, pişman oldum yaptığıma. zaten bununla buluşurken yalanı da tutturamamışım iki sene sonra yüzüme vurdu öteki kız arkadaşım. iki sene, yalanımı yüzüme vurmak için beklemiş. orada kadın nesline tekrar biat ettim.

    bir kaç hafta geçti. bu eski hatun beni tekrar aradı. ‘alper görüşmemiz lazım.’ ne oldu? ‘ya biz bir konser organizasyonu yapıyoruz da, bize bir miktar para lazım.’dedi. yani, benimle yatma sebebi belli olmuş oldu. veremem dedim, bu ara uygun değilim. kapattım telefonu. mesaj attı bana;
    -bunca yıldır senin için neler yapmışken, sen beni sadece kullanmışsın’ diye.
    güldüm geçtim. cevap bile yazmadım.

    sonra yıllar geçti. kadıköy’de almanya milli maçı var önceki yıl, livane’de oturmuş izliyoruz. bu kız geldi yanında sevgilisi. kıza baktım, sigaradan içkiden mahvolmuş nerdeyse. on dört yaşındayken elini tutmaya kıyamadığım kız bu muydu, öyle ayak üstü selamlaştım. elemanla da hasbihal yaptım, gittiler.

    bugün telefonum çaldı. öğleden sonra iki gibi. açtım, aynı ses;
    - napıyorsun,dedi.
    - iyiyim, dedim.
    canı sıkılmış, numaramı aramış sonra; merak etmiş ne yapıyorum diye. anlattım işte, okul bitti, iş güç uğraşıyorum.
    - haftaya boş musun? dedi.
    - istanbul dışına çıkıcam iş için, dedim.
    - ya bu hafta müsaitsen bir kaç gün sende kalabilirmiyim, erkek arkadaşım askere gitti de…
  • çook eskiden uzak bir diyarda küçücük bir mahallenin en büyük kız ve erkek çocuklarıydık. o zaman internet, bilgisayar nedir bilmeyen mahalle çocukları da bizim etrafımızda toplanır oyun oynarlardı. o mahalle çocuklarının ablasıydı, ben abisi. öyle bir topluluktuk ki 3-5 kişi değildi grubumuz 20-25 kişiydi.

    okulun en iyi 2 öğrencisiydik, başarılıydık, neşeliydik, mutluyduk. her şey güzel gidiyordu taa ki benim mala bağladığım onun ise inanılmaz güzellikte bir genç kız olmaya başladığı ergenlik çağlarına kadar. aramızdaki o sıcak yakınlık sanki bir anda uçuyordu ve ben de hiçbir şey farketmiyordum.

    sakin, güneşli bir gün bisikletimi pür neşe sürerken ona rastladım yolda. yalnız değildi. birinin elini tutuyordu.

    insanın büyüdüğünü anladığı anlar olur ya, bende de öyle bir aydınlanma oluvermişti. o hışımla gittim daldım adama, yer misin yemez misin.... şaka lan şaka, nerede bende o cesaret.

    tabi su katılmamış mal olan benim yanlarına damlamamla, "gider misin buradan yaaa?" tepkisinin gelmesi bir oldu. şaşkındım, saftım ve son olarak harbi maldım.

    etrafta başka hiçbir kız yok. tek komşu kızı var ve onun çevresinde de inanılmaz bir erkek ordusu. evet, tahmin edebileceğiniz üzre kanı kaynayan ben hepsine savaş ilan ettim. yanına gideceğini farkettiğim kişinin üstüne bisikletimi sürüp dayak mı yemedim. onun kız grubunun içinden kanka yapmaya çalışıp taşak konusu mu olmadım, sınıfına gidip sırasına adımımı mı yazmadım( evet çok malım ya la).

    azmin elinden ne uçan kurtulur ne kaçan demişler. 32 kere beraber olalım diye "teklif ettim". 32 ü de değişik yollar, değişik süprizler, değişik olaylar şeklinde. 32. de kabul etti ancak.

    yaş 25 oldu hala beraberiz demek isterdim ama değiliz. bir hafta sonra, ya sen ne malmışsın da ben farkedememişim diye tekmeyi bastı.

    şimdi hala doğduğumuz şehirde evlerimiz yanyana ama o doğuda öğretmen, bense kronik eğitim hayatını devam ettirmeye uğraşan gariban öğrenci.

    bu arada... hala malım, evet!

    yıllar yıllar sonra( 2 şubat 2016 ) gelen edit: komşu kızı nişanlandı iyi mi? bu arada batıya tayini çıktı, gebzede galiba. keyfi yerinde.

    ha ben mi? bu entry'den sonra kendimi rusya'da buldum. gene mal bir öğrenciyim. profesyonelliğe döktüm olayı. artık 2bin tl para veriyolar öğrencilik yapayım diye. bakalım, evleneceğim zaman yine bi edit gelir buraya. kaç yıl sonra acep sözlük. yengeniz okuyor mu bu entry'i. belki benim entry'm dönüp dolaşıp...

    günlük gibi edit: komşu kızı evlendi. üstüne bir de düğününde halay başı oldum. evet. güzel çift olmuşlar.

    bu arada benim "yenge" işi de yalan oldu galiba. kimsenin gelip uğradığı yok. tek marla var şu sıralar. bu hatunun da sevgisi olmasa, idare edemezdim sanıyorum. seviyorum seni tüy yumağı.
  • "ilk" öptüğün, elini tuttuğun, başını göğsüne koyduğun değildir..

    kendini "ilk" defa yanında "yerinde" hissettiğindir.

    "ilk" kez seni gör-ebilen, değiş-tirebilen, hesapsızca gülümsetebilendir..

    "ilk" defa sev-gili olabilendir..
  • orta 1'de idil vardı, ilk sevgilim olur. tenefüslerde kantinden simit, tost, hamburger falan alıp birlikte yerdik bahçede. çıkışlarda sokağın başına kadar birlikte yürürdük. konuşmalarımızın genel çerçevesi 6-e'den nevnihal'in kaprisleri [en yakın arkadaşıydı], 6-b'nin öğretmenlerin en şikayetçi olduğu sınıf olması falandı.. bize dair, bize ait konular yoktu henüz, ama sevgiliydik. cep telefonu denen icad-ül şeytan yoktu o dönemler, evden aramak da mümkün değildi. o yüzden okuldu bizim tek görüşme şansımız. yaş küçük olduğu içün aklın ermiyor bazı şeylere tabii.. okul bahçesinde idil'i öptükten sonra kızı orda sik gibi bırakıp koşa koşa sınıfa çıktığımı hatırlıyorum. elim ayağım titriyordu heyecandan. çıkışta sordu neden kaçtın ya öyle deyu, sıkışmıştım dedim. asdasdas. sıvadım resmen velhasıl.

    okulun kapanmasına yakın zamanlarda birbirimizin hayatına dahil olmuştuk, güzel günler çabuk bitiyor hep olduğu gibi. karneyi aldık, yine aynı sokağın başına doğru yürürken sadece salı ve perşembe günleri okulun köşesinde görüşebileceğimizi söyledi. neden deyu sormadım, tamam dedim. 3 hafta boyunca buluştuk. son hafta durgundu, neyin var dedim, hava çok sıcak ya dedi. üstelemedim. sonraki salı gelmedi idil okulun köşesine.. hani telefon da yok ki arayıp sorasın sebebini. bekledim mecburen. insan kaşarlanmayınca belli konularda, daha bir yıkıcı oluyor yaşadıkları.. 2 gün uyuyamadım. perşembe gidip beklemeye başladım okulun köşesinde.. yine gelmedi. ulan dedim bu böyle olmayacak, evlerinin önüne gidip sesleneyim. okuldan arkadaşıyım nasılsa kimse kızmaz. gittim, bağırdım balkonlarının altında, kimse çıkmadı.. bir kez daha bağırdım, ve bir kez daha, bir kez daha.. nihayet alt komşuları çıktı, kime bakıyosun deyu sordu, idil dedim. taşınmışlar meğer. 5 gün olmuş. o an orda öğrendim ben. asdsafs aşka bak amına koyyim, sevgiliye bak taşınıp gittiğini günler sonra komşusundan öğreniyosun. eve nasıl geldiğimi, ne ara yatıp uyuduğumu hatırlamıyorum. allak bullak oldum. çok daha kallavi ayrılıklar yaşadım sonra, ama o günkü kadar beyaz değildi hiçbir şey; kirlenmiştik, ve yeni lekeleri göstermiyorduk artık.

    şimdi bakınca ulan diyorum keşke o zaman zirvede bıraksaymışsım bu ilişki olayını. sasfdsf.
  • pikaçu gibidir ilk sevgili, canı yanınca ağlarsın. en çok onu sever, ilk hatalarını hep onunla yaparsın. zaten onun sayesinde ondan sonraki her sevgiliyi bir şekilde poketopuna koyarsın. sonraki sevgililerini değiştirir çerizard, blastois yaparsın ama ilki hep pikaçu kalır.
  • benimki ortaokulda 1 ders sürmüştü. ders tarihti, ne dersten bir şey anladım ne sevgililikten. artık birlikte oturmalıyız dedi sevgili ve o ders birlikte oturduk. ders çıkışı "ben seninle yapamayacağım, ayrılalım" dedim, olaysız dağıldık.
  • insan bekler bekler, ilk sevgili kar$isina ciktiginda ona baglanmak, doyasiya sevmek, her$eyini onunla payla$mak ister.

    aklindan gecen her$eyi ona anlatmak ister, hayallerini payla$mak, birlikte gercekle$tirmek istedigini soyler.
    onunla ilk ve son ili$kisini ya$amak istedigini soyler, ama soyledikleriniz kar$inizdakinin anlayabildigi kadardir.

    bu tur insanlar, hic yorum bile yapmadan, tek cevap ile butun hayallerinizi, du$uncelerinizi suya du$urur, ustune tukurur,sicar, ortamin icine eder.

    (bkz: bana baglanma)

    evet bu kadar basittir her$ey, bana baglanma, ben lanet olasi pisligin tekiyim, sana fazlayim anlamina gelen ama bunlari soyleyemeyen onun yerine "bana baglanirsan, sana soyledigim en kucuk $ey canini yakar" demeyi tercih ederler.

    $ebnem ferah fon'da calmaya devam etmektedir, bu a$k fazla sana.
  • her şeyin başı
    aslında çok uzun bir yolculuğun belki de unutulmayacak ilk durağı
    ilk heyecanlar, göz göze gelindiğinde utanmalar, kızarmalar, elini tutmak yapılan onlarca girişim, elini kavradığın o anda hissedilen sevinç, çocukluğun verdiği masumiyet ve henüz her şeyin kirlenmemiş olduğu o ilk zamanlar...
    işte ilk sevgili de bunlar vardır.
    yıllar geçer, onlarca kişi gelir geçer ama o ilk heyecanları, ilk kalp çarpmalarını yaşatan kişi hiç unutulmaz.
    yapılan ilk programlar, saatlerce yapılan "ne giysem acaba"lar, ilk randevu, sinemada elini tutmak için yapılan her türlü hareketler, mideye giren kramplar, romantik şarkıları dinlemeler, karışık kaset doldurmalar, yazılan ilk şiirler ve denemeler, aşk mektupları, ilk öpücük hatta ilk kavga, ilk hayal kırıklığı, ilk ayrılık vs. bu kadar ilkten sonra kim unutabilir ki o tatlı heyecanları, biraz da çocukluğun verdiği o masumiyeti, henüz maddi ve manevi öğelerin kirletemediği o güzel günleri...
    ilk sevgili aslında güzel bir mazidir, bir erkeğin ve bir kadının her zaman kalbinde yaşattığı en güzel, en özel anıdır.
    ilk sevgili ilk dersi de verir ayrıca. ilk kazığı, ilk ayrılığı, ilk ağlamalar ve sızlanmaları getirir / getirmiştir peşi sıra. uzun bir eğitim ve öğrenim hayatının ilk dersidir ilk sevgili.
    ama ne olursa olsun gözlerinizi bu dünyaya ilk açtığınız kişidir. yıllar geçip gitse de unutulmayandır. her şeyin başlangıcıdır, kendinizi tanımaya başladığınız, bir ilişkiyi, sorumluluk yüklenmeyi öğrendiğiniz, güçlerinizi, elinizden geleni gelmeyeni görüpte anladığınız ve bunları ilk elden anlatan ve ilk dersi veren ilk hocadır ilk sevgili.
    öyle ya da böyle özeldir, başlangıçtır, geçmişin tatlı bir hatırasıdır, unutulmazdır, unutulmayandır, kalpte ve akıllarda yer edendir. uzun lafın kısası "ilk"tir.
hesabın var mı? giriş yap