• kulak, burun, boğaz kanallarının yalıtımının çok zayıf olması. cips yerken hiçbişey duyamıyorum ulan. bu nasıl kusursuz tasarım.
  • yaklaşık 8 saat sarj süresi, 16 saat kullanım süremiz olması.

    nokia 3310 2 saatlik sarj süresi, kullanım performansına bağlı olarak da aşağı yukarı 48-72 saat kullanım süresi ile insandan çok daha mükemmel bir yaratık bence. bu ne biçim kusursuz tasarım olm?
  • ya ilkokul çağındaydım, ya da öncesinde.. o sıralar işte, tv'de bir çizgi film vardı. hiçbir şeyini hatırlamıyorum çizgi filmin, bir sahnesi hariç. bir yerinde küçük bir çocuk, koalalardan bahsediyordu, artık koala mı görmüştü neydi bilmiyorum, onu dinleyen yetişkinler de şey diyordu "ama küçük hanım, koalaların nesli yıllar önce tükendi".

    bu sahneyi hatırlıyor olmamın sebebi, tahmin edersiniz ki aslında koalaların neslinin tükenmemiş olması. tv'de ilk defa koala gördüğümde şaşırmış, "koalaların nesli tükenmemiş miydi ya" demiştim. hatta büyük olasılıkla ilk gördüğüm anda kafamda yer etmiş bu "nesli tükendi" bilgisi galip gelmiş, kanlı canlı bir koalayı görmüş olmama rağmen koalaların artık yaşamıyor olduğunu düşünmeye devam etmiştim.

    daha sonra yine gördüğümde yine şaşırmıştım. seyrettiğim çizgi filmin gelecekte geçen bir hikayeyi anlattığı, ve o hayali gelecekte koalaların neslinin tükenmiş olduğunu sonradan çözdüm tabi ama koala gördükçe şaşırmaya devam ettim sürekli. peki bu şaşırmam ne kadar sürdü dersiniz..

    şu an 39 yaşıma geldim, hala her koala gördüğüm, her koala lafı duyduğumda aklıma hep o çizgi film ve o sayede edindiğim "nesilleri tükendi" bilgisi gelir. otuz sene geçti aradan ve hala taaaaaaaaaa o gün aklıma girmiş bilgiyi tamamen silemedim. ilk yıllarda daha şiddetliydi bu, sanki reddedersem bütün kabullerimin sarsılacağı bir bilgiydi bu ve beynim direnç gösteriyordu bu yeni bilgiye.

    koalaların yaşayıp yaşamadığı bilgisi dini inanç değil, ideoloji değil, hayatını şekillendirmek için temel aldığın ve onun üstüne kat çıktığın bir bilgi değil.. ama otuz sene önce tek bir sahne, hepi topu birkaç saniye sürmüş bir çizgi film anısı beni otuz senedir kovalar durur. bunu bağlayacağım yere gelelim şimdi..

    birkaç saniye, ya da tek bir sahneyle değil, çocukken sürekli olarak, defalarca, tekrar tekrar kafanıza kakılmış bilgileri düşünün. dini inançlarınızı, ilkokul tarih/türkçe/sosyal bilgiler kitaplarınızda her sayfada sizi, sizden kabul ettikleriniz dışında sayılan bütün insanlara düşman etmeye şartlayan, dört başı mamur bir ırkçı yaratmaya çalışan fikirleri düşünün. duyduğunuz ezanların sayısını, kafirleri öbür dünyada nelerin beklediğini, milli kahraman/önderlerinizin ne kadar muhteşem insanlar olup, her şeyinizi onlara borçlu olduğunuzu, bayrağınızı bayrak yapanın kan olduğunun kaç defa tekrar edildiğini ve bilumum ırkçı/dinci hezeyanları.

    bazen rastlıyorum, bugün savunduğunuz fikirleri "evet tamam küçükken empoze etmiş olabilirler ama zaten doğru fikirler bunlar, şu an gelişmiş zihnimle tekrar değerlendirdiğimde iyi ki öğretmişler diyorum" diyenler çıkıyor. o zaman soruyorum işte,

    otuz sene önce bir çizgi filmde "koalaların nesli tükendi" lafını duydum diye yıllarca, defalarca tersinin kanıtı önüme çıktığı halde bu yeni bilgiyi kabul etmeye zorlandı benim zihnim, siz gerçekten bugünkü aklınızın saf ve bozulmamış olduğuna emin misiniz.. yıllarca beyninize enjekte edilmiş bütün o hezeyanların, tersine dair kanıtları gözünüze sunulduğunda ağzınızdan çıkan "sütü bozuk, vatan haini, terörist vs" laflarının altında gerçekten de böyle dediklerinizin böyle olması mı yatıyor, yoksa aslında sadece beyniniz yeni bilgiye karşı direnç mi gösteriyor.

    insan vücudundaki kusurlara girer mi bu bilmiyorum. sonuçta bilgiyi depolama şeklimiz de fizyolojimiz dahilinde olduğuna göre girer diyelim. çocukken öğretilen (ki ona beyin yıkama deniyor) bilgileri yıllarca inkar edemeyen, yanlış olsa bile sıkı sıkı sarılan basit bir canlıyız biz.

    ve bunları yazdığım yer artık sadece bu insanlarla dolu. hepimiz child abuse kurbanlarıyız aslında. n'apalım.. bunu mümkün kılan bir türüz biz.
  • kusursuz yaratıldığımıza ve haliyle bilinçli tasarıma inanan insanların, tasarımı yapan şahıs/kurum/kuruluş'un bilinçsiz olduğunu düşünmelerini gerektirir. "bu mükemmel kusurlar tesadüf olabilir mi" diyecekseniz çok okumasanız da olur hoş.

    * insanın gırtlak yapısı hatalı. yemek ve solunum yollarının bu şekilde kesişmesi, ve gırtlağın olması gerekenden yukarda oluşu büyük bir anatomik kusuru. yemek yerken boğulmaya bu kadar müsait kaç tane canlı vardır ben şahsen merak ediyorum.

    * insan vücudunda bağırsakların yapısı, ayakta dik olarak yürüyen bir canlıdan daha ziyade dört ayağı üstünde giden bir canlınınkine uygun. bağırsakların vücutta bu şekilde durması, iç organlara yapılan baskıyı düzensizleştiriyor, birçok bağırsak problemi de bundan kaynaklanır.

    * kadınlarda pelvis aralığı olması gerekenden çok daha dar. doğum yaparken diğer canlılar insan kadar zorlanmıyor ya da acı çekmiyor. tabi modernliğin getirdiği şeylerden oluşuyor bir kısmı -mesela artık çömelerek doğum yapmıyoruz- ama yine de dışardan yardım almadan gerçekleşmeyecek doğumların sayısı da çok fazla.

    * kadın fizyolojisinde, anüs, vajina ve idrar yolu ağzı birbirine çok yakın. haliyle enfeksiyon oluşumu kolaylaşıyor.

    * 20 yaş dişi insan çenesine uygun değil. faydası olmadığı gibi, abseden tutun çene deformasyonuna kadar birçok sorun açıyorlar. (hatta açtılar bile anasını satayım) insanın eski dönemlerinden hatıra sıkıntıdan başka bir şey vermeyen artıkları...

    * insan bileği ve insan ayağı iki ayağı üstünde yürümesi gereken bir canlı için fazla zayıf. insan ayağının kemere benzeyen yapısı, bileğe fazla yük bindirdiği gibi yürüme esnasında da ayağı en az zedeleyebilecek şekilde gelişmemiş. diz kapağı da kendi kendine deforme olmaya oldukça uygun.

    * sinüslerin yapısı enfeksiyonu kolaylaştırdığı gibi, bölgedeki kılcal damarların işlevlerini yerine getirememesiyle beraber sinirlerin hasar görmesine, ve enfeksiyonun en sonunda beyne sıçramasına da müsait.

    * apandis, aksi ne kadar savunulursa savunulsun, gerekli bir organ değil. zamanında gerekli olmuş olsa da, şu anki potansiyel zararı, sağlayabileceği herhangi bir faydadan çok daha fazla.

    filaaan falaaan... daha bin tane vardır heralde.
  • beynin üç parçalı evrimleşmiş olması.

    şimdi eğer bi yaratıcı olsaydı, insan beynini sıfırdan yaratır, yepisyeni bi organ olarak dizayn ederdi. ama böyle olmadığını görüyoruz. nasıl mı olmuş peki,

    şu dünyadaki canlı türlerinin sıralanışına göre önce sürüngenlerin sahip olduğu beyinle başlanmış (beyin sapını saymazsak). buna r-complex deniyor. r diye kısaltma "reptile" yani sürüngen manasında. carl sagan'ın sözleriyle,

    "burası öfke, ayin (ritual), bölgeselcilik ve sosyal hiyerarşinin kaynak bölgesi. yani aslında bizim beyinlerimizde en altta bi timsah beyni duruyor"

    sonra evrim bi öncekinin üstüne yeni bi taş koymak olarak özetlenebilecek bi süreç olduğundan iş aynen böyle gerçekleşmiş ve eskisinin üstüne yeni bi ikinci beyin evrimleşmiş. limbik sistem ya da memeli beyni diye adlandırılan beyin parçası. işte yaratıcı ihtimalini yok eden süreç bu. ortaya yepyeni sıfırdan bi beyin çıkmamış, eskisinin üstüne yeni bi parça eklenmiş. yine carl amcaya kulak verelim,

    "burası hislerimizin, moral halimizin, özen duymamız, başkasının haline aldırmamız ve yeni doğanlara gösterdiğimiz ihtimamın kaynağı"

    üçüncüsü de insanın bugünkü beynini oluşturacak parça.. cerebral cortex..

    şimdi gelelim bunu neden kusur olarak saydığıma. sonuçta beyin böyle de çalışıyor ve ortada bi teknik kusur yok. ama sosyal bi kusur var ve binlerce yıldır da o kusur yüzünden bu dünyayı rezil hale soktuk, hala da sokuyoruz. taa o ilk beyinciğe gidelim şimdi,

    eğer sürüngenler üstüne belgeseller seyrettiyseniz o sürüngenlerdeki bölgeselcilik (teritoriality) kavramının nasıl gelişmiş olduğunu görebilirsiniz. yani artık neredeyse her canlının başat özelliği olan "burası benim, geleni yakarım" diye özetleyebileceğim denyo anlayış bu sürüngen beyinciğinden miras. david attenborough bi kertenkeleye ayna tutuyor ve izliyordu. aynadaki kertenkeleyi kendi bölgesini işgal eden başka bi kertenkele sayan salak sürüngen önce aynadaki aksine tehdit mesajı (elini sallayarak yapıyor bunu) veriyor, aynadaki de kendisine aynı hareketi yapınca ve uzaklaşmayınca salak kertenkele aynaya saldırıyordu.

    işte bütün bölgeselcilik, milliyetçilik vs gibisinden fikirler bu en primitif beyin parçasından, beyincikten, sürüngen beyni kalıntısından geliyor. eğer insan kendisini geliştirmez ve en primitif içgüdüleriyle yaşamını sürdürürse ondan ancak milliyetçi, ırkçı bi salak çıkıyor. bu noktada einstein'ın ünlü sözünü hatırlayalım,

    einstein herhangi bi marşa ayak uydurup uygun adım yürüyen askerleri ve bu zihniyetteki insanları "aslında kendilerine bi beyincik bile yetebilecekken yazık ki kullanmadıkları halde diğer beyin parçalarına da sahip olan insanlar" diye etiketlerken bu lafı sadece afili bi aşağılama cümlesi olarak kurmuyordu. derdi sadece milliyetçileri ilginç bi küfürle kötülemek değildi, söylediklerinin altında bi gerçeklik payı vardı. milliyetçiler, ırkçılar bu fikirlerini sadece beyinciklerinden alıyorlar, üst beyinlerinden değil.

    cosmos'da carl sagan'ın söyledikleriyle finali yapalım o zaman,

    "beyinlerimiz büyüdü ve değişti. eski parçalar yeni parçalarla yönlendirilmeye başladı, ve bu bizi insan yaptı. şefkat, ileri görüş ve mantık kazandık. ama bunun yerine içimizdeki o sürüngen sesi dinledik. korku, bölgeselcilik ve öfkeyi yeğ tuttuk."

    ve hala da dinliyoruz. insanlık o sürüngen beyninin kalıntılarını üst beyninden önce tuttuğu sürece de kurtuluş şansımız yok.

    neyse boşverin siz bunu.. gidin askere gitmeyi reddeden sözlük yazarları başlığına, paso küfredin sevgi kelebeği pıtırcıklara.. beyinciklerini kullanan güruhtan cortexlerini kullanmalarını ümid etmek boş iş ne de olsa..
  • süre az, kesinlikle süre çok az. 70 sene nedir ya? zaten zihinsel ve fiziksel olarak yalnızca 20-40 yaş arası sağlıklıyız. toplasan 20 yıl yaşıyoruz yani. bence olmamış.
  • iskelet bikere yanlış yapılmış karbon - fiber olması gerekirdi.
  • başına "sanrı" koyunca kusur olmaktan çıkıyorlar galiba.

    sanrıymış 1: "soluk alma sırasında ve yutkunma esnasında boğazımızda valf vazifesi gören bir kapakçık var, demek ki mükemmeliz!"
    abi allahaşkına, o kapakçık olmasaydı zaten hepimiz ölü olacaktık. ölü olmamamız gırtlağımızın mükemmel olduğuna mı işaret? "boğulmuyoruz demek ki varız!" bu mudur yani?
    nerden geliyor bu desteksiz narsistliğiniz? boğazımız mükemmelmiş... bebeği her öksürüp tıksırdığında "boğazına bir şey mi kaçtı acaba?" diye telaş yapan anneler boşuna yapıyorlar demek ki. her sene o kadar insan da mükemmel olduğumuz halde, kendileri tırt oldukları için ölüyor.

    sanrıymış 2: bağırsaklarımızın oraya atılmış bir yumak doku olduğunu kim sanıyor merak ediyorum. argüman ileri sunarken tabi artı puanlar sağlıyordur heralde. neyse.
    bağırsaklarımızın ve karın zarımızın "olması gerektiği gibi" oluşuna yine hayatımızı idame edebilecek bazı sistemlere sahip oluşumuz örnek olarak gösteriliyorsa, peritonun neden yırtılmaya neden insanda bu kadar müsait olduğu da açıklanmalı o zaman. neden "fıtık" oluyoruz sizce?

    sanrıymış 3: eh iyi, molding diye bir mucizemiz var. şahane. tabi bu kadınların doğum yapana kadar kıçlarını yırttıkları gerçeğini ne kadar değiştiriyor? hiç. ben de bir iki tane terim sokayım aralara savlarımı desteklesin: cranium, corpus colossum, sternum. bak ne güzel oldu.

    sanrıymış 4: savunma mekanizmalarının olması idrar yollarını mükemmel kılıyor, kusursuz kılıyor yani? eh peki, kronik olarak idrar yolu enfeksiyonu olan kadınlara anlatın istiyorsanız bu masalları: "siz aslında mükemmel ve kusursuzsunuz, dikenli tel işermiş gibi acı çekmeniz de bu kusursuzluğun bir parçası" filan diyin. kesin yiyecektir bak gör.

    sanrıymış 5: insanda 20 yaş dişinin kusurlu olduğunu kabul etmemek için "ya aslında bak başka çok hoş çok güzel taraflarımız var" muhabbeti de süpermiş. o zaman tamam ya, sorun yok. ben de aynı bebek mantığıyla "o zaman düşen dişlerimizin yerine neden yenisi çıkmıyor yaaa:(" derdim ama hadi neyse...

    sanrıymış 6: sanrı denilmiş ama gerisi gelmemiş, heyhat. sinüsler insan vücudunun defektif yöreleridir arkadaşım, ne kadar araştırırsan araştır bunu bulacaksın.

    sanrıymış 7: apandis işe yaramıyor değil.. ama sağladığı herhangi bir fayda iltihaplanıp kişiyi öldürme riskinin fazlalığını kompanse edemeyeceği bariz olan bir organ niye savunuluyor anlamıyorum. allahtan "ne gadar mükemmeliz be" diyip oturmayan, insan vücudunun kusurlarını araştıran bir kısım beyin vardı da zamanında, siz de fazladan yaşayabiliyorsunuz.
  • gulop geninin bozuk olmasi. hemen hemen butun bitkiler ve hayvanlar kendi c vitaminlerini sentezlerken yanlislik sonucu mutasyona ugrayan bir gen nedeniyle c vitaminini disaridan almak zorunda kalmak.
  • yaaaa, emeğe saygı göstermeyen bir grup dallamanın bulduğu kusurlar işte... dostum daha iyisini sen çek, ondan sonra eleştir? adam hiç değilse bir şey koymuş ortaya o kadar boğaz beslemiş hem değil mi yaaa
hesabın var mı? giriş yap