• aslında tam ve doğru tanımı 'hayatı, instagrama fotoğraf koymak için yaşayan insan'dır.

    özellikle son birkaç sene içerisinde sosyal medyanın geldiği konumda gerek kendi arkadaşlarım gerekse genel kullanıcılarda feci şekilde böyle bir yaşam tarzı mevcut.

    insanlar, spora sağlıklı olmak için değil spor salonunda fotoğraf çekip güzelliklerini, çekiciliklerini sergilemek için gidiyor,

    normalde kanepeden götünü kaldırmayacak insanlar 'aaaa şurada da fotoğraf çekiniriz di miii?!' diyerek travel blogger olup buranın tiramisusunu şuranın keşkülünü deneyin diye sonradan gurmeliklere soyunup dünya harikası yerlerin olabilecek en boktan fotoğraflarını çekiyor,

    eşine dostuna hadi onları da geçtim anasına babasına bi çorba kaynatmayan insanlar kocişlerine, kalabalık -ve genelde aile olarak adlandırdıkları- arkadas gruplarına mükellef sofralar ve sunumlar hazırlıyor,

    el kadar bebeklerinin, 2-3 yaşında çocuklarının her anını çekip, onlara türlü sevimlilikler yaptırıp onlar üzerinden fenomen olmanın peşinde koşuyor; ki bence en tehlikelisi bu; o dünya tatlısı çocuklar 8-9 yaşına gelip de ilgi çekici en ufak özellikleri ve yetileri kalmadığında 3-4 yaşından beri içinde oldukları sahte fenomenliğin bitiş ve çöküş psikolojisinden nasıl çıkacaklar ve tekrar dikkat çekmek ilgi görmek için kim bilir neler yapmayı düşünecekler diye anne-babaları tarafından zerre düşünülmüyor. zaten amaç 'tatlı çocuğum' demekten çok 'ben ve benim yaptığım tatlı çocuğum' demek olduğu için; bu insanlar anne blogger olarak fenomenliğe oynadığı için o sabilerin psikolojisi de maalesef kimsenin umrunda olmuyor.

    tatile giden adam gözlüğünü havlunun üzerine koyup hem gözlük hem havlu hem de kaldığı otelin adını/markasını fotoğrafa etiketliyor (ulan o gözlük gözüne tak da güneşten korun diye, havlunun üzerine çıkarıp gözünü kısa kısa fotoğraf çekip ray-ban diye etkilemen için değil.)

    yemekler yenmeden, masa hiç bozulmadan en başta fotoğrafı çekiliyor, masadakiler fotoğrafta yok, tabaklara etiketleniyor.

    daha binlerce örnek sayılabilir ama sadece eğlenmek ve belli anları paylaşmak için var olan uygulamalara sizce de fazla anlam yüklemiyor muyuz?

    dışarıda yaşanacak koca bir dünya var ama biz onun anlık kesitlerini 4,5 inch ekrana sığdırmak için yaşıyoruz.
  • yeni bir modelle karşımıza çıkan instagramcılardır.

    bu son modelin özelliği, sırf instagrama fotoğrafını koymak için çocuk doğuran tiplerdir. çocuğunun ağlarken bile fotoğrafını çekip "poyrazımız bugün chook üzgünn .s.s" diye yorumlar yaparlar.

    lan önce çocuğu bir düzelt, sonra fotoğraf çek değil mi?

    çocuğun ateş 38 olmuş, çocuğa ilaç vereceğine, doktora götüreceğine, lan ne bileyim işte çocuğun alnına sirkeli sulu bez basacağına, instagrama fotoğrafını koyup "bugün çok hastayız... yanıyoruz.s.s" yazıyorlar.

    daha da beteri, sanki insanoğlu her gün gülmeyi yeniden öğreniyormuş gibi, çocuğunun her güldüğü anın fotoğrafını çekenler var. çocuk gebeş oldu amk.

    sizin samimiyetinizi sikiim... baktığın çocuğa yazık...
  • türlü maymunluk, kasıntılıkla defalarca çektirdikleri fotoğrafları birde altına uzun özlü sözlerle paylaşmıyorlar mı? işte o beni mahvediyor. ulan türlü triplere girdin çekerken 1-2-3-4-5........ denemenden sonra altına suskunluğum asaletimdendir yazdın. samimiyetsiz insandır.
  • hayatı paylaşmayı değil, hayatını paylaşmayı seven ve "kimse görmedikten sonra ben görmüşüm/yaşamışım ne fark eder" düsturunu benimseyen insandır.
  • "...gerçeklik olmayan bir gerçeklikle son derece ciddi bir biçimde sürekli uğraşan insanlar..."

    (arthur schopenhauer, filister'in tanımını yaparken)
  • beğenilme orospusu olmuş insanlardır. her gün en az 150-200 "beğeni" almadan duramayan kişiliktir, böyle altına erkek, kız arkadaşları kalpler koyar, manasız, abartı iltifatlar ederler oğlum ne sahte insanlar topluluğu oluşturdunuz var ya!

    bende en fazla beğeni belki 100 ile sınırlıdır yani bir an öyle yüksek beğeni alsam kötü hissederim, siktirsin gitsinler, beğeni atmasın kimse. ben sizden önce kendim için paylaşım yapıyorum.

    ama beğeni hastalığına düşmüş zibidi tipler mide bulandırıyor, insanlar sizin sayenizde hayatı tekrar sorguluyor.

    birkaç kere denk geldim böyle insana, kendisi yüksek statülü sayılacak birisi, ortam koşu kampı. amk her saniye fotoğraf, video çektirip gitti ya insan... lan ne güzel dağın başındayız, koşuyoruz, mükemmel kareler var siktir et fotoğrafı.

    soluk soluğa fotoğraf çektirmek de neyin nesi? siktir git dağı, taşı izle, götüne sok o telefonu.
  • beraber bir şeyler yapmanın eziyet olduğu insan tipi. şöyle 3 4 kişi toplanıp bir yerlere gidelim gezelim dersiniz. bu kendine kadar influencer olan arkadaş arabaya biner binmez çıkarır o telefonu ve başlar eli saçında milyon tane boomerang çekmeye. 5dk sonra sıra video çekmeye gelir arabadaki güzelim müzik değişir ve türk tiktok ortamı oluşur. kendini clubda sanan arkadaş 2cmlik hareket alanında türlü türlü storyler çeker çeker durur kendi kendine. neyse şarjı falan yarılanır ve bırakır telefonu, yolu da zaten çoktan yarılamışsınızdır.

    daha kötüsü başlar. gezmeye başlarsınız ama arkadaşınız sürekli beni şurda çekin burda çekin diye diye habire birilerini darlamaktadır. gruptaki herkes bıkar ama bu eleman asla bıkmaz. sürekli geride kalır, sıcaktan ondan bundan şikayetçi olur, üzerine sizi de yavaşlatır. dönüş yolunda "ne gezdik be, güzeldi" vs muhabbeti dönerken influencer elemanın sesi çıkmamaktadır çünkü kendisi o ara zibilyon tane fotoğraf ve videodan hangilerini story hangilerini post atsam diye düşünüyordur.
  • artık harika bir manzara gördüğümüzde o manzarayı yaşamak ve incelemek yerine ilk olarak elimize telefon alıp story atmaya çalışıyoruz. refleks haline geldi bu. daha sonra o fotoğrafı incelediğimizde aslında o an farketmediğimiz bir çok detay olduğunu farkediyoruz. o manzara, o yemek, o kişi, o mekan, o deniz, o otel... hiçbir anı gerçekten yaşayamıyoruz. artık detaylar önemsizleşiyor beynimizde ve beyin daha daha tembelleşiyor. herşey çok hızlı ve gösteriş üzerine kurulu. halbuki o manzarayı gören kimsenin de sikinde değil.

    yani şöyle düşün. sen o kadar para harcamışsın, kendine vakit yaratmışsın o tatile gidebilmek için. o anın keyfinin senin yaşaman lazım. ama ilk olarak o anı sosyal medya aracılığıyla takipçilerine yaşatmak istiyorsun. o keyfi onlar yaşasın istiyorsun. çok saçma değil mi.

    bir de şey var. birinin düğününe gidip "çok mutlu olun canlarım" yazıp hiç tanımadığımız insanların halay çekişini izletmek. ulan bize ne bundan. iki insan birbirini sevmiş evlenmiş. hatıra olsun diye fotoğraf çekip koyabilirsin. ama 20 tane tanımadığımız insanın halay çekişini neden ard arda 20 story ile paylaşıyorsun. ben halay izlemeyi sevsem giderim youtube'dan halay videoları izlerim.

    insan pskolojisi çok hızlı bir şekilde evrim geçiriyor ve bundan 20 sene sonra ne olacağını tahmin edemiyorum. korkuyorum aq.
  • karantina günlerinde 6 ay önce yüklediği ve hatta hala aşşağıda da profilinde olan fotoğrafı sırf beğenilip ilgi gördü diye tekrar paylaşan ve her gün fotoğraf paylaşan arkadaşım var. kızı da tanıyorum karakterini biliyorum. instagram ne yazık ki bir insanların diğerlerinin egosunu beslediği iğrenç bir platformdan başka bir şey değil. üşenmeden girdim 1 yıldır tanıdığım insanın amacının beğeni olduğunu bildiğim için bütün görüp like attığım fotoğraflarından beğenimi çektim. madem o fazladan bir beğeni için öyle davranıyorsunuz benim de safım belli olsun. insanlardan iğrenmeye başladım.
  • cidden bu insanlar en çok uzak durmaya çalıştığım tiplerdir. her aldığı nefesi, hikaye post allah ne verdiyse atan, boş beleş insanlardır. cidden ömrümü çalıyorlar ya. işkence çekiyorum.
    sadece o da değil. yanlarında es kaza olunca, illa size “ayyy bir fotimi çeksene” deyip dururlar. eğlenmek için gittiğin yerden erol atar* olarak çıkıyorsun.
    boğarlar yav adamı. takip etsen bir dert. etmesen bir dert. söylesen anlamazlar. kırmayım dersin. iki resim çekersin. “ay bu olmadı bir daha çek” derler. he amk zaten ben de vaktimi senin fotoğraflarını çekmek için harcamaya gelmişim bu dünyaya.
    itina ile kaçıyorum kendilerinden. ama bir şekilde yoluma çıkıyorlar. en son, baya uzun zaman önce sessize aldığım kişileri, ayıp olmasın diye seslerini açtım. allah'ım kafayı yiyecem. bir insan 15 dakikada bir nasıl hikaye koyabilir “koçiş” i ile.

    yapmayın arkadaşlar. anı resmedip kaçırmak yerine, doyasıya yaşayın. kimseye mutlu, neşeli, fit vs. olduğunuzu ispat etmeye gerek yok. ki nitekim yemiyoruz da. (bu tarz insanların altından cidden sağlam psikolojik problemler çıkıyor. ya evliliklerinden ya da hayatlarından mutsuzlar. bir şekilde “çok mutluyum ben yhaaaa” diyerek etrafa birşeyleri ispat etmeye çalışıyorlar.)

    hadi influencer olsa, sosyal medyayı para kazanmak için kullansanalar anlayacağım da o da yok. ama kocaman da bir egoları var. bin takipçili biri bir gün “sürekli hikaye attığım için bilmemenin satışlarında patlama olmuş olabilir” demiş. he amk. emin ol olmuştur. kendini aşırı önemsiyorsan, yüksek ihtimalle derinlerde bir yerde yeterince önemsenmediğini hissediyorsun demektir ki bu çok üzücü.

    neyse bu benim sorunum değil. ben kendi sorunlarımı çözmek için zaten elimden geleni yapıyorum. o da gitsin yapsın.* bana ne.

    ama benden uzak dursunlar ne olur. cidden enerjimi alıp götürüyor bu insanlar…

    ben gidiyim de yine hikaye ve gönderilerini sessize alayım bari. *
hesabın var mı? giriş yap