• cinayetten daha az düşünülen bir harekettir.
  • intihar edeni hiç bir şekilde yargılamamak lazım. zira üsküdar amerikan'da okudum, intiharlarıyla meşur bir okul. güçsüz, bencil, hayatla baş edemeyen insanlar olarak tanımlanıyor intihar eden insan. benim için bir nevi bu dünyaya fazla gelen insanlar. kimseyi "güçsüz" diye yargılamak haddime değil. vakti zamanında bu şekilde de düşünmüşlüğüm vardır.

    her insan için bazı şeylerle baş etme durumu farklıdır, güçlü/güçsüz olmakla alakası yok bunun. bu saatten sonra intihar eden insanı yargılayacak halim de yok zaten. ama işte her şey o kadar kolay değil, o kadar basit değil.
  • niçe bu kavram için şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "intihar düşüncesi güçlü bir avuntudur. sayesinde bir tek kabus dolu geceyi geçiştirir insan." sadece düşüncesi bile böylesi bir ihtişama sahipken fiiliyata geçince nasıl olduğu merak uyandırıcıdır.
  • ''fazlasıyla ölmeyi istesem fakat kendimi öldürmeye cesaretim olmadığından bir arkadaşıma beni öldürmesini rica etsem o da öldürse bu durum intihara mı girer cinayete mi?'' diye üstünde fazlasıyla düşündüğüm seçimli ölüm.
  • yapmayın oğlum dediğim eylem. şimdi bunu planlayanlar ile empati yapmak istiyorum. haklı olduğunuz taraflar vardır, şimdi ben bile hayatıma baktığımda içinden çıkamadığım durumlar görebiliyorum. ne olabilir, aşk acısı olur, sevgilinden ayrılmışsındır ya da işten çıkmışsındır, her şey olabilir. sana göre bu hayata bir dur deme yöntemi olabilir ama değil. dur, şimdi sana nasıl geliyor bilmiyorum, belki de çoğu insan gibi başkalarının canını acıtmak için yapıyorsun bunu, ama yapma. bekle, biraz düşün. abi ne olabilir intihar edince? boşluğa mı gideceksin? ya da hayal ettiğin, inandığın cennet ya da cehenneme mi? yani bilinmeze bir yolculuk yapacaksın. nedeni ne? acılardan kurtulmak. kurtulabilecek misin? böyle sormayayım, bu şekilde kurtulunca rahat edecek misin? yapma, biraz daha düşün. kimin için, ne için kendi hayatına son vereceksin? hele hayat sana bunları unutman için binlerce fırsat verirken. ya da bunların hepsini unut. seni gerçekten seven insanlar ne yapacak? sen rahatça uyurken, ebedi uykunu bulmuşken onlar ne yapacak? seni unutacaklar mı senin yaptığın gibi? hayatlarından seni bir anda silebilecekler mi? onlara ne olacak? sırf canlarını acıtmak için yaptığın insanlar ya da şeyler seni umursayacak mı? yoksa gündelik hayatın gündelik sorunları gibi tek bir gözyaşı dökmeden umursamayacaklar mı? seni gerçekten sevenlere acı dolu bir hayat bahşederken, acısınlar diye yaptıkların insanlar seni umursamazken, kaybolduğun, kendini hapsettiğin dünyanda sen rahat olabilecek misin? boşver arkadaşım, aklından çıkar bu fikri. hayatında binlerce kez bulacaksın üzgün, kırgın hayatını düzeltecek fırsat, doğru insan, sen her nasıl diyorsan.
  • bazı şairlerin yazdıkları şiirlere bakınca neden intihar etmediklerine şaşıyorum.
  • dusunmuyor degilim nasil olurdu diye. belki suan bulundugum durum sebebiyle. ama hastalik da var ustune iste arada bir dusunuyorum.

    and like the cat i have nine times to die this is number three. what a trash to annihilate each decade...

    dusuncelerimin odak noktasi da tamamen su oluyor. aslinda biz kendimizi gordugumuz kadar onemli degiliz. bunun uzerine kafa yordum ve gercekten olumden korkmuyorum. zaten oldugumu anlamicagim icin korkmam gerekmez. varken yok olucam. ama o gecisi bilmicem. sonra da zaten benim istedigim gibi olursa denize kullerim dokulucek. neyse biraz konudan saptim ama olay su: hirvatistan'da bir kadin olumunden 42 sene sonra bulunmus. 42 sene bu kadini kimse arayip sormamis, bu kadin merak edilmemis. herkes yakinlarina verecegi acilari dusunuyor, bu kadinin da yakinlari vardi ama kimse apartmanina girip merak bile etmemis orada mi, yasiyor mu diye.
    polisler bulduktan sonra orayi time capsule olarak adlandirmislar. kadin cayini yapip sehpaya koyup, televizyonu acmis ve ansizin olmus 1966'da ve simdi ayni sekilde 2008'de bulunmus. bu kadar.

    ondan dolayi bizim olumumuz ne tahmin ettigimiz etkiyi ne de tahmin ettigimiz aciyi vericek insanlara. bi nokta gelicek ki unutulucaz.

    kucukken adimin heryerde duyulmasini isterdim, tarihe gecmek isterdim. belki de ondan buraya yaziyorum biseyler, birileri okuyor sonucta, bir dusunce olarak da olsam varim.

    ama en en sonunda su boktan dunyadan kurtulucaksam, artik bu cektigim onemsiz gibi gorunen acilari cekmiceksem oluyim nolcak ki. biliyorum bencilce, ama zaten her hareketimiz bencilce. geri de biraktiklarimi da yukaridaki sebeplerden dolayi dusunmuyorum. dun gordum ki cogu seyi kafamizda kuruyoruz. hayati yasamiyoruz aslinda parcalari birlestirip aralari dolduruyoruz, istedigimiz seylere odaklaniyoruz. ne istiyorsak o yonde gidiyoruz. zaten benciliz. her hareketimiz bencil. her kurgumuz ben merkezcil. bu da bencil hersey gibi ama nolcak ki. en kotu arkamdan tanidigim en bencil insandi derler. o da aslinda ne zaman bulduklarina bagli. 42 seneyi gecersem belki adim gene bilinir hedviga golik gibi.
  • sürekli düşündüğüm ama cesaret edemediğim şey.

    gerçi intihar edince wristcutters a love story filmindeki gibi ikinci bir hayat bekliyor olsaydı beni şu anda balkonumdan bırakırdım kendimi aşağıya.
  • dünyanın en boktan şeyi eğer beceremeyip hayatta kaldıysan. herkeste bi suçlayıcı bakışlar, acaba neden düşünceleri, sahte samimiyet (o da nası oluyosa oluyo işte), gereksiz iyi davranış, yapaylık vs vs. uzak durun, sizi üzen şeylerin ölmesini bekleyin, inanın uzun sürmüyor.
  • sonun başlangıcı.
    çaresizlik ve acizlik durumu.
    bu durumda olan insanların elbetteki ruhları çoktan ölmüş, gerçek hayatta bedenen ölmeyi dilemişlerdir. yapmayın derim. her şeye rağmen her koşula rağmen hiç birimiz kendi canımız kadar kıymetli değiliz. bir can kolay kazanılmıyor. düşününce anlık fakat zaman geçtikçe pişmanlığa yol açıyor. siz siz olun kendinize mukayyet olun canlar.
hesabın var mı? giriş yap