• 80'li yillarda cocuklugunu yasayip* karate, kungfu filmleri furyasindan etkilenen yurdum gencligi de gayri resmi olarak da olsa bu cemiyetin fahri birer uyesi olmuslardir. esasinda cekilen filmlerin cogu cin kokenli olsa da turk halki o donemde cekik gozlulerin alayini japon zannetmis ve karsilik beklemeden sevmistir bu ufak tefek milletin dovuscu insanlarini. turizmin canlanip da japonlarin turkiyeyi turist olarak istila ettigi son zamanlarda ise bu milletin aslinda hic de oyle gozu kara karizmatik dovuscu bir millet olmadigi aksine fotograf makinesi elde siritmaktan baska hicbir ozelliklerinin olmadigi aciga cikinca turk gencligi sukuti hayale ugramis ve huzuru kanada gibi ulkelere sempati duymakta arar olmustur.

    (bkz: bruce lee)
    (bkz: samurayin intikami)
  • bir dönem kendi adıma sempatizanı olmayı arzu ettiğim müstesna bir cemiyet. bu cemiyete olan ilgim, andrea beatrix efendinin torunu ile tanıştığım güne dayanır. bu hanım kızımızın capon ırkına karşı farklı bir duruşu, bir oturuşu, oturduğu caponun karşısında duramayışı, bir dilini tutamayışı vardı. aynı zamanda cevval bir coder olan bu kızın capon milletine karşı olan sevgisizliğinin genetik kodlama hatası olduğunu o sıralar bilemezdim pek tabii...

    ve fakat, çok geçmeden araştırmacı ruhum bu hanım kızımızın ruhunun labirentlerinde dolanmaya, etrafı kolaçan etmeye başladı. bu maceramızın notları ne yazık ki caponların dünyaya kattığı teknolojiye karşı yavan ve hayvan tembel bir beceriksizlik içinde olduğundan fotografik hafıza teknikleri kullanarak aktarmam gerekiyor bu öyküyü sizlere...

    o günlerde, bir süredir tanıdığım vayloverc aslında beni uyardı... bu gotik görünümlü dişi canavarın, tarihin seyrine müdahale edebileceğini söyledi. bu melek yüzlü dişi şeytanın vayloverc'in rus kostebegi olduğunu iddia ederek onu haklayacağını nerden bilebilirdim ki...

    bu üzücü hadiseden sonra, caponlara olan muhabbet dolu duygularım kıpraşmaya başladıysa da, japon bilimadamlarının caponların pipilerinin mini minnacık olduğunu açıklayan bir makale gözüme çarptı. dehşete düşmüştüm, evet... hemen arkasından ünlü türk filozofu pakize suda hanfendinin de capon pipisine aman pardon mevzusuna pek sıcak bakmadığını anladığım özlü ve güzel bir sözüne rast geldim: yeri dar olanın icadı bol olur...

    dedim kendime; unut bunu kalbim, unut bu capon sevdasını sen de...

    "ey unutuş, kapat artık bu muhip defterini...
    çıkmaz artık sular altından bu dünya,
    kapat hatta çeneni..."
  • severek unutmaya inanmak bir nevi
    (bkz: japon cizgi filmi edasinda sozluk)
  • o zamanlar mitsubishi sabana öküz koşuyor, hatta çift öküzü piyasaya sürmüşler.buna da isim takmışlar, miyu düpangrella diye, bizim kahvenin gençleri tercüman-ı ahvalin sayfalarında bakıp bakıp iç geçiriyorlar çift sabanlıya.oradan bir genç atıldı mahalle ağızıyla, yağız..

    - abi bunlar bizim tandem duruşumuzdan araya araya sızmasınlar.yani annadın mı bu işte bi orostopolluk seziyorum anadın mı.geçende de berber saminin dükkanının karşısına bi japon keranesi açmışlar, yanına da karate salonu.ufaktan önlemimizi alsak mı rasim baba?

    rasim baba, her mahallenin bir babası olur kuralından minvel, tevekkülü ağır basan edasıyla şöyle yanıtladı:

    - domates, biber, patlıcaaaaan.. barış manço dost, japonlar armonik duygudan yoksun, olsun japonlar kardeş, dünya barışı, lsd..
    - rasim abi, hayırdır.tevekkülü fazla kaçırdın herhalde.iyi saatte olsunlar falan mı?
    - yok rasim abi de japon olmuş.
    - rasim abi japon çekirdeği yerken görmüşler seni..

    işte böyle, mahallenin ağır abisi, babası rasim bile bir anda madara oluvermiş mahallenin gözünde..
    sokağın köşesinde kıs kıs gülüyormuş fakat japoncuklar..
    ama japonlar iyidirler ve en kötüsü, en zorlandıkları da o dönemin şartları ve imkansızlıkları içinde, fotoğraf çekememeleriydi.zaten bir 100 sene içinde hepsi türkleştiler.türk olupta japon kültürünü benimseyenlerin de alayı judoda olimpiyat madalyası kazandı..
hesabın var mı? giriş yap