• hayat nedir; ilerisi ve ötesi nasıl yaşanır?
    krishnamurti'nin life ahead kitabından bir bölüm her an ve her durum için geçerli olabilecek küçük ipuçları içeriyor:

    "..hepimiz, farklı şekillerde de olsa psikolojik olarak kendimizi emniyette hissetmeye muhtacız. güvende olma haline ve sırtımızı yaslayabileceğimiz birine ihtiyaç duyarız. küçük bir çocuk annesinin elini nasıl sımsıkı tutarsa, biz de o şekilde yapışabileceğimiz bir şeyler ararız; yani biri tarafından sevilmek isteriz. güvende hissetmezsek eğer, ruhsal dünyamızı koruyan bütün kalkanlarımız ortadan kalkar ve kendimizi kaybolmuş hissederiz, değil mi? başkalarına yaslanarak yaşamaya alışığız, başkaları tarafından yönlendirilmeye, yardım edilmeye. bu nedenle bu desteği kaybettiğimiz anda karman çorman bir hale bürünür ve korkarız; ne düşüneceğimizi, nasıl davranacağımızı kestiremez hale geliriz. kendi kendimize kaldığımız an yalnız, güvensiz ve kararsız hissetmeye başladığımız andır. ve tüm bu hisler korkuyu doğuracaktır, öyle değil mi?

    yani biz hep kesinliğin, bizde kesinlik duygusu yaratacak şeylerin peşindeyiz ve bu emin olma halini korumak için hem içeriye hem dışarıya dönük çeşitli kalkanlara sahibiz. evimizin kapısını penceresini kapatıp, içeride oturduğumuz hal güvende ve rahat hissettiğimiz haldir. fakat hayat bu değildir. hayat daha fazlasına şahit olabilelim diye sürekli kapımıza vurmakta, pencerelerimizi açmaya çalışmaktadır; biz korku içinde kapımızı kilitlemeye, sürgülerimizi indirmeye çalıştıkça o kapıya daha şiddetli bir şekilde vurmaya devam edecektir. güvenlik adını verdiğimiz şeye biz daha sıkı yapıştıkça, hayat daha fazla bizi zorlayacak ve peşimizi bırakmayacaktır. biz sürekli olarak korunmanın peşindeyiz ama hayat bunun mümkün olmadığını bize söylemektedir; ve işte mücadelemiz burada başlamaktadır. toplum içinde, gelenek ve kurallar içinde, baba ve annemizle olan ilişkimizde, karımızla kocamızla beraberken güvende olmaya, güvenli kalmaya çalışırız, ama hayat her zaman güvenlik duvarlarımızdan içeriye sızmayı başaracaktır.."
  • sevgi ile ilgili sorunları gündeme getirir ki şu şekilde olar;

    "sevdiğinizi düşünebilirsiniz, ama sevdiğinizi düşünmeniz sevgi midir? ne zaman sevdiğiniz kişiyi düşünürsünüz? gittiği zaman, uzaklardayken, sizi terk ettiğinde onu düşünürsünüz, ama sizi rahatsız etmediğinde, "o benim" diyebildiğinizde, onu düşünmek zorunda kalmazsınız. "
  • "inanç, korkunun olduğu yerde hayat bulur. kişi, hayattaki şeylerin geçiciliğini fark ettiğinde - kesinlik, güvenin ve konfor hissinin var olmadığı derin bir acıdan başka birşey barındırmayan bir dünya - düşünce kendini kalıcılığından emin olduğu bir fikre dayandırmaya çalışır, ki bu fikrin adı tanrı'dır ve insan aklının rahatta ve güvende hissetmesini sağlar."
  • soru sorma ve dinleme yetisi üzerine özellikle durmuş,gözlem konusunda metodları elinin tersiyle itmiş bilge kişi.
    meditasyon konusunda söyledikleri çok kıymetlidir.
  • “dünyanın neresinde yaşıyorsak yaşayalım ya da hangi kültüre ait olursak olalım birey olarak, insan olarak dünyanın genel durumundan bütünüyle sorumluyuz.”

    yazarın, bilinenden kurtulmak adlı kitabında geçen cümleler.
  • hindistan asıllı çok önemli bir düşünür ve konuşmacı; dalai lama'nın geçmişte çağın en büyük düşünürlerinden birisi olarak varsaydığı, "dünya öğretmeni" lakaplı insan.

    bir dine veya mezhebe bağlı bir yaşam sürmemesine rağmen güdülmeye ihtiyaç duyan kesimler tarafından mesih olarak ilan edilip müritleri olunmaya çalışılan; ama her türlü mezhep ve topluluğu reddeden ve herkese eşit ve özgür birer birey olarak yaklaşan saygın kişilik. dünyayı dolaşıp yaptığı etkili konuşmalarla (ve bu konuşmalarında geçen fikir ve öğretilerinden yola çıkılarak yazılan derlemelerle) bilinen bir şahsiyet.

    (bkz: zihin ve düşünce üzerine)
    (bkz: öğrenme ve bilgi üzerine)
    (bkz: doğa ve çevre üzerine)
    (bkz: ilişki üzerine)
    (bkz: tanrı üzerine)
    (bkz: korku üzerine)
    (bkz: sevgi ve yalnızlık üzerine)
    (bkz: yaşamak ve ölmek üzerine)
    (bkz: özgürlük üzerine)
    (bkz: çatışma üzerine)
    (bkz: hakikat üzerine)

    ne kadar iyi bir konuşmacı olduğuna dair eklediğim birkaç video:

    https://www.youtube.com/watch?v=efcez5aua18
    https://www.youtube.com/watch?v=ucehtc0dtvu

    biyografisine dair detayları okuduğum bir el kitabından aldığım bazı güzel sözler ve bir de şiir ile bitirelim:

    "felsefe, hakikat aşkı demektir; kurgulanmış sanılar değildir, kuramsal sonuçlar ya da kuramsal algı değildir. felsefenin gerçek anlamı, günlük yaşamımız ve davranışlarımızdaki hakikat aşkıdır."

    "hakikat uzakta değil, yakında; ama öylesine gizlenmiş ki, onu görmek için örtüsünü kaldırmak zorundayız. örtüyü kaldırmak sahte olanı keşfetmektir; sahte olanı tanıdığımız an o ortadan kalkar, hakikat açığa çıkar."

    "bütünsel özgürlük olmadan her algı çarpıtılır. yalnızca bütünüyle özgür olan insan dolaysızca bakabilir ve anlayabilir."

    "uyum sağlayan bir zihnin öğrenmesi olanaksızdır; yalnızca gözlemleyen, gerçekte "olanı gören, onu kendi istekleri, koşullanmaları, arzuları doğrultusunda yorumlayan bir zihin öğrenebilir."

    "bilgiyle yüklenmiş ya da bilgiyle sakatlanmış bir zihin özgür bir zihin değildir. zihin ancak yaşamla her an yüzleşebildiği, her olayın, her düşüncenin, her deneyimin ortaya çıkardığı gerçeklikle yüzleşebildiği zaman özgürdür."

    "şefkat, zeka ile bağlantılıdır. şefkat olmadan zeka yoktur. ve şefkat ancak bütün anımsamalardan, bütün kişisel kıskançlıklardan tamamıyla özgür olan bir sevginin olduğu yerde var olabilir."

    yaşamın şarkısı

    "yalnızca biçimli dalını sevme ağacın,
    kalbinde onun imgesini taşıma,
    ölür.

    ağacı her şeyiyle sev,
    o zaman biçimli dalı da sevmiş olursun,
    yumuşak ve kıvrımlı yaprağı da,
    utangaç tomurcuğu ve açmış çiçeği de,
    dökülen taç yaprakları ve dans eden yüksekliği de
    içten sevginin güzel gölgesini de,

    ah yaşamı her şeyiyle sev,
    o yok olmak nedir bilmez."

    ...
    ..
    .
  • the book of life kitabından, 26 nisan tarihli konuşması - sene belirtilmemiş-, tutku ve sevgi ilişkisine dair krishnamurti'nin anlık ve kendiliğinden bir cevabının tercümesi, tutkunun tanımı ile başlayıp, duyarlılık haline dokunarak geniş bir sevgi tanımı ile bitiriyor;

    "tutkulu olmayan bir insan duyarlı olamaz. tutku kelimesinden korkmayın. sayısız dini kitap, guru, hoca, lider ve bir çok insandan şunu duyarsınız: 'tutkularınızdan uzak durun'. fakat, eğer tutku sahibi değilseniz; çirkinliğe - çirkin olana, güzele, hışırdayan yapraklara, gün batımına, bir gülüşe ya da bir hıçkırığa karşı nasıl duyarlı kalabilirsiniz, bunları nasıl tanırsınız? içinde tutku olmayan bir duyarlılığı koruyamazsınız, en nihayetinde bir vazgeçişle karşı karşıya gelirsiniz.
    lütfen, beni dinleyin, bana tutkuyu nasıl elde ederiz diye sormayın. hepiniz iyi ve yeni bir iş peşinde koşarken, perişan haldeki bir yabancıya karşı öfkelenirken, birini kıskanırken yeteri kadar tutkulusunuz; fakat ben tamamen başka bir şeyden bahsetmekteyim - seven, sevmeyi becerebilen bir tutkudan. sevgi, içinde 'ben'in olmadığı bir haldir; içinde ayıp görme, kınama, cinselliğe ve diğer şeylere yönelik doğru ya da yanlış bulma yargılarının olmadığı bir hal. sevgi bu çelişkilerin hiçbiri değildir. sevgide tutarsızlığa yer yoktur. peki bir insan tutkulu değilse nasıl sevmeyi becerir? tutkudan uzak insan, duyarlı ve hassas olmayı nasıl becerir? duyarlı olmak, kapı komşunun halini hissedebilmek demektir, bir şehrin içindeki sefaleti, yoksulluğu görebilmek, bir nehre, denize ya da göğe baktığınızda ondaki güzelliği fark edebilmek demektir. tutkulu değilseniz bunların hiçbirine karşı duyarlı olamazsınız, bir kahkahayı ya da haykırışı nasıl tanırsınız? sevgi, emin olunuz ki, tutkudan başka hiç bir şey değildir."
  • "insanların aklına köklü bir devrim fikrini getirmenin, ne kadar önemli olduğundan bahsediyorduk.
    bu kriz, aslında bir bilinç krizi.öyle bir kriz ki...
    artık daha fazla eski kuralları, eski şablonları, eskiden kalma gelenekleri kabul edemez.

    hele, dünyanın bugünkü haline bakınca, bunca sefalet, çatışma, yıkıcı zulüm, saldırganlık vb...

    insanoğlu hala, eskiden beri bildiğimiz gibi, hala barbar, hala şiddet tutkunu, saldırgan, açgözlü, rekabetçi..
    ve inşa ettiği toplum da bu değerler üzerine kurulu.

    bu denli hastalıklı bir topluma iyi entegre olmak,
    sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz."
  • " the highest form of intelligence is the ability to observe ourselves without judging. "

    "bir öğretmen öğrencileriyle her sabah iyilik, güzellik ve sevginin doğası üzerine konuşuyordu. bir sabah, tam konuşmasına başlarken, pencere pervazına bir kuş kondu. bir süre şakıdı ve uçtu. öğretmen öğrencilerine şöyle dedi: "bu sabah ki konuşma sona erdi."

    "hiçbir kitap, hiçbir gita, hiçbir unpanişad size kendinizi öğretemez. aynı şekilde, hiçbir filozof, hiçbir profesör, hiçbir psikolog da size kendinizi öğretemez. onların size öğretebileceği tek şey ne olduğunuz veya ne olmanız gerektiği hakkında kendi düşünceleridir. bu ise onların görüşü, çıkarımı, algısıdır, sizin değil.
    asırlar boyunca başkalarının otoritesini, guruların otoritesini, geleneğinizin otoritesini kabullendiniz. işte bu yüzden hiç enerjiniz yok; bu yüzden köreldiniz, duyarsızlaştınız; işte bu yüzden ikinci el insanlarsınız... bu yüzden otorite sizi mahvetti, dinler sizi yıktı. lütfen bu gerçeği görün. bütün tapınak zillerine kulak verip tapınaklara gitseniz de aslında tapındığınız şey haz ve paradır."

    ''her şeye baş kaldırıyorum. başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından egitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına baş kaldırıyorum. kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. başkalarının benden farkli düsünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. daha küçük bir çocukken de baş kaldırıyordum. dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardindaki hakikati arıyordum.”

    "zekasız sevgi olamaz köleliği yaratır;sevgisiz zeka olamaz diktatörlüğü yaratır."

    “insanların aklına köklü bir devrim fikrini getirmenin ne kadar önemli olduğundan bahsediyorduk. bu kriz, aslında bir bilinç krizi. öyle bir kriz ki, artık daha fazla eski kuralları, eski şablonları, eskiden kalma gelenekleri kabul edemez. hele, dünyanın bugünkü haline bakınca, bunca sefalet, çatışma, yıkıcı zulüm, saldırganlık vb. insanoğlu hâlâ eskiden beri bildiğimiz gibi, hâlâ barbar, hâlâ şiddet tutkunu, saldırgan, açgözlü, rekabetçi ve inşa ettiği toplum da bu değerler üzerine kurulu.”

    "sizce yere düşen bir yaprak ölümden korkar mı? bir kuşun ölümden korkarak yaşadığını düşünür müsünüz ? kuş ölüm ne zaman gelirse ölümle o zaman tanışır. ama ölümden endişe duymaz. böcekleri yakalaması, yuva yapması, şakıması, uçmanın tadını çıkara çıkara uçmasıyla, daha çok yaşamakla ilgilenir. hiç kanatlarını çırpmadan rüzgar tarafından taşınarak gökyüzünde süzülüşünü izlediniz mi ? ne kadar ebedi bir zevk içinde görünüyorlar. ölümden endişe duymuyorlar. ölüm gelirse problem değil, yok olurlar. ne olacağı ile ilgili endişeleri yoktur, bir andan diğerine doğru yaşarlar. değil mi ? biz insanoğlu, bizler her zaman ölümden endişe ederiz. çünkü biz yaşamıyoruz. sorun bu. biz ölüyoruz. yaşamıyoruz..."

    "sevgi, sadece kendi başına bir ilişkiye çok radikal bir devrim veya değişim getirebilir, ve sevgi bir akıl işi değildir. planlanması ve istenmesi sadece çatışmaya, karmaşaya ve sefalete götürür. ancak kendiliğindenlik onu saf yapar."
  • yeni bir yaşam adlı kitabından:

    “krizlerin ve sorunların dağ gibi büyüdüğü dünyamızda tüm hayat sürecinin kavranmasından doğacak tamamen farklı türde bir ahlâk anlayışına, davranış biçimine ve eylem tarzına acilen ihtiyacımız var. bu meseleleri siyasi ve örgütsel yöntemlerle, ekonomik düzenlemeler ve değişik reformlarla çözmeye çalışıyoruz, fakat zaman zaman geçici bir rahatlık sağlamalarına rağmen bunların hiçbiri insan varoluşunun karmaşık sorunlarını şimdiye değin çözebilmiş değil. ne kadar kapsamlı olursa olsun ve ne kadar kalıcı görünürse görünsün, bütün bu reformlar daha fazla kargaşa çıkarmaktan ve dolayısıyla daha fazla reform yapma ihtiyacı doğurmaktan öteye geçemiyor. insanın karmaşık varlığını bütün yönleriyle anlamadan salt reform yapmak daha fazla reform yapmaya yönelik yeni ve karmaşık talepleri canlandırmaktan öteye geçmeyecek. reformun sonu yok ve bu doğrultuda kalıcı bir çözüm bulma olanağı da yok.

    keza siyasi, ekonomik ve sosyal devrimler de çözüm değildir, çünkü bunlar ürkütücü
    zorbalıkların yaşanmasına yol açmış ve iktidar ile otoriteyi farklı bir grubun eline vermekten öteye geçmemiştir. bu tür devrimler hiçbir zaman kargaşa ve çatışmadan çıkış yolu olmamıştır.”
hesabın var mı? giriş yap