*

  • korean drama; seyircileri ağlatmayı düstur edinmiş yapımlar bütünü. komedinin içinde bile absürd derecede melodram vardır. bu sebepten doramalar sıkça kdramaları tiye alırlar. hani hiç alakası olmayan bi' sahnenin arka planında sözde winter sonata'nın karakterlerini el ele yüz yüze görürseniz pek aldırmayın.

    (bkz: mianhada saranghanda)
    (bkz: autumn in my heart)
    (bkz: full house)
    (bkz: sad sonata)
    (bkz: save the last dance for me)
    (bkz: my girl)
    (bkz: stairway to heaven)
    ...
  • olay örgüsü genelde şu şekilde gerçekleşen hede:

    bi esas oğlan vardır. bir esas kız. bunlar başta birbirlerinden nefret ederler. sonra bi şekilde kaynaşırlar, severler birbirlerini. derken çocuğun geçmişinden bir kız gelir. esas kız bunları kıskanırken bir yerlerden kıza başka bir kısmet çıkar. sonra esas oğlan esas kızı sevdiğini anlar. zorluklarla mücadele edilir. bu sırada eski kız arkadaşla yeni kısmet birlik olup çirkeflik yapıyorlardır; fakat sonunda pes ederler. mutlu son.
  • olay örgüsü şu şekilde de gerçekleşebilmektedir.

    şimdi iki erkek karakterimiz vardır, bunlar ya kanka*, ya kuzen* yada kardeş* olurlar ve ikisi de aynı hatundan elektrik almakta, hoşlaşmaktadır. kızımızın ise afedersin kime vereceği belli değildir. bu sırada esas kızımız devreye girer ki kendisi genelde diğer 2. bağyan karakterin aksine sakar, şapşal vb. olur. esas kızımız esas oğlumuzlan karşılaşır ve tabi ki iyi geçinemezler, ama kavgayla başlayan bu ilişki zamanla aşka dönecektir. esas oğlumuzun esas kızdan etkilendiğini anlayan 2. oğlumuz bu kez esas kıza meyleder zira kendisi esas oğlanın tabağındaki lokmaya bile gözünü diken behlülümsü bişeydir. işte burda 2. kızımız mal gibi ortada kalarak "ikisinden de olduk iyi mi" şeklinde bunalımlara sürüklenir, ne yapacağını bilemez, entrikalara girişir. tabi sonunda 2 esas genç kavuşur, boşta kalan diğer ikili de bazen kaynaşır bazen kendi yollarına giderler.

    haa "bu kadar bokladın niye izliyorsun" demeyin zira her senaryoda klişeler bulunur önemli olan yeni baharatlarla tatlandırıp, güzel bir tabakta sunmak derim.
  • bu dramaları izlemek isteyenler için gelsin:

    *kullanılan arabaların çok büyük kısmı gri ve tonları renklerdedir (kırmızı, mavi gibi renkler az tercih ediliyor nedense). fabrika sahibi, holding yöneticisi gibi önemli insanların arabaları ise siyah oluyor genellikle. esas arkeğin arabası genelde iki kişilik spor bir modeldir (tabi ki gri olanından).
    *aşk dörtgeni (yukarılarda yazılmış zaten (#17970716 ve #15649621) dahilindeki ilişki yumağında eğer bir erkek bir kadını kolundan çekiştirerek ortamdan uzaklaştırıyorsa aralarında romantik ama mağara insanlarını andıran garip bir ilişki var demektir (ya da erkek kişisi gururundan yapmaktadır bu sürükleme işini, ama insanlığına sığdıramayıp saçından sürüklemeyi ayıp bulduğundan kadının kolunu çıkarırcasına çekiştirmeyi uygun bulmuştur). bir kadının bir erkeği kolundan çekiştirmesi ise oldukça az rastlanan bir durumdur.
    *alfa erkeği olarak gözümüze sokulan esas erkek, bağırarak iletişim kurar genelde (bir konuda huysuzluğu/takıntısı mutlaka vardır). esas kadın ise bu bağırmalar karşısında daha da fazla bağırmayı (kulaklarınız antremanlı olmalı) veya susup kalmayı (bazen ağlamayı) tercih edebilir. ikinci kadın her zaman esas kadın karakterden daha özgüven sahibidir, görmüş geçirmiştir ve ondan güzel/alımlı görünür. o nedenle de anasının gözü muamelesi yapılır ona (alt metinde). ikinci erkek ise başroldekinin aksine, nerde nasıl konuşması gerektiğini bilen, daha insancıl, esas kadına aşık olsa bile yeri geldiğinde onu esas erkeğe bırakmayı bilen efendi insandır.
    *kadınlar için soğuk veya yağmurlu havada dışarda kalmak, ateşlenip yatağa düşmekle sonuçlanan bu nedenle de kaçınılması gereken bir eylemdir. bu durumda kalan kadının hastaneye yatırılması veya ona evde ihtimamla bakılması şarttır. hastalıktan kurtulup ayıldığında başucunda iki erkekten birini elinde ıslak alın beziyle görmesi gerekir. bunun tek istisnası winter sonata'daki kadındır. tüm karakterler (en çok da bu adını hatırlayamadığım kadın ile aşık olduğu adam) kışın tipi boranında, ne zaman canları sıkılsa/düşünceler dalsalar "ben biraz yürüyeceğim" diye kendilerini dışarı attılar. hiç birine de bir şeycikler olmadı maşallah.
    *sanat galerileri kore dizilerinin vazgeçilmez ögeleri. her bir dizide mutlaka ya birinin açlılşı yapılır, ya birinde düzenlenen bir sergiye gidilir, olmadı karakterlerden biri sanatçıdır ve galeride yaptıklarını hazırlıyordur ya da yan karakterlerden biri bir sanat galerisi işletiyordur. bu sayede sanatsal bir faaliyette bulunduğunuzu da varsayabilir, mutlu olabilirsiniz.
    *dört ana karakter yanında nutlaka ciddiyetsiz, olan bitenin sırrına geç vakıf olan, bazen kilit olaylarda yer alarak işin gidişatını bilmeden de olsa değiştiren 3-4 kişilik bir de arkadaş çevresi bulunur. her türlü dramada mutlaka vardır bu grup ve sanıyorum koredeki tiyatro kültürüyle yakından ilgisi var böyle bir karakter yazımının.

    gözlemlerimde aklımda kalanlar bu kadardı. aklıma geldikçe kalanını da yazarım.
  • esas erkeğin mutlaka geçmişte kalbini kıran bi kız arkadaşı, esas kızın da yakın dönemde kalbini kıran pislik bi sevgilisi vardır bu dizilerde. önce tam karakterler birbirlerine ısınmaya başlamışken esas oğlanın geçmişte kalbini kıran kız arkadaşı piyasaya çıkar "ben hatalıydım seni sefiom :(" diye, ondan sonra da esas kızın pislik sevgilisi genelde pislik olmayı bırakıp "çok değiştim ben" diye çıkar illa bi yanlış anlaşılmalı aşk üçgeni oluşur (hikayeye giriş sıralamaları değişebilir). kdramalarda dizilerin sonlarına doğru hikaye sakız gibi uzadığından bunları artık döndüre dönüre kullanırlar "allahım hyun-sun'u mu sefiom yoksa park shin'i mi ühühü" diye. problem şu ki bu geçmişten gelen kız arkadaş illaki hikayede yer alır, aksiyon-drama fark etmez, esas kötü kız olmasına da gerek yok, bir şekilde hikayeye girecek o kesin.

    bir de kıl ama titiz esas oğlan-sevimli ama dağınık esas kız üzerinden yaşanan komedi klişesi var ama başka entry'nin konusu.
  • kontrat evliliği süper bir klişedir kdramalarda, resmen suyunu çıkarırlar bu konunun. genelde romantik-komedi formatlı dramalar bunun üzerinden yürür: zorla (kişilerin zoru veya şartların zorlaması) bir araya getirilmiş çift kağıt üzerinde belli şartlara uyulacak şekilde evlenirler/veya ilişkideymiş gibi görünüler. mevzunun kontrat evliliğine/ilişkiye geliş şeklini düşünürken de saçmalamaktan çekinmez kdrama yazarları, zira seyircinin esas merak ettiği neden evlenmek zorunda kaldıkları değildir. esas konu birbiriyle zıt yapıdaki kadın-erkek çiftini aynı çatı altında buluşturup oradan komedi çıkarmaktır, ki kdramalar hakkında ne düşünürseniz düşünün haklarını vermek lazım bu konuda çok başarılıdırlar.

    bilemiyorum hangi toplumsal bilinaçtlı göndermesi bu konu, bir çifti zoraki bir biçimde beraber tutup oradan bir romantik kıvılcım yakalama mevzusu korelilerin baskın aile yapılarının evlilik kurumuna etkisine dair bir yara mı yoksa sadece "abi bu format süper tutuyor biz de yapalım" temelli bir popülerlik mi bilemiyorum. ancak bir şey kesin ki genel olarak diziler hep aynı şablonu kullanıyorlar, dolayısıyla bir yerden sonra zaten hikayede neler olacağını tahmin ediyorsunuz. geri dönen eski sevgili klişesi bir yana, dizinin sonlarına doğru yapılan kontrat/anlaşma muhakkak ortaya çıkar, çift ünlüyse kariyeri darbe alır rezillik olur vs, ama gene de çift 1-2 bölüm içerisinde mevzuyu çözüp adam gibi bir birlikteliğe başlar. ama dediğim gibi bu kontrat evliliği/ilişkisi "tarzının" esas mevzusu çiftin kendi arasındaki geyikleridir. zira bu dizilerdeki çiftler illaki olabilecek en zıt formatta kurulur ki bu format da kendi içinde klişeleşmiştir artık: düzenli, titiz herif ve düzensiz, dağınık kız. titiz herif dağınık kıza devamlı söylenir "azcık düzgün yaşa lan" diye, biz de güleriz "ehaha herif topla diyor kıza" diye. kontrat evliliği/ilişkisi temelli dizilerin özü budur.
  • olay örgüsünde, erkek kılığına girip, bir şekilde erkek ortamında yaşamak/çalışmak durumunda kalan acı çeken masum gençkız klişesi de kullanılıyor bolcana. fetiş unsuru gibi bişey, harem fantazisinin tersi oluyor sanırsam. bir de izleyende bu kore milleti 7/24 hayvanlar gibi yemek yiyor zaar, izlenimi bırakıyor, ortalamada iki sahneden birinde sofra etrafında garip yemekler yeniyor, soju içiliyor. bir de bizdeki küfelik olmak deyiminin karşılığı bunlarda, ebişmelik olmak olmalı heralde (bkz: ebişmek), zira ne zaman biri sarhoş olsa sırta atılıp evine filan götürülüyo.
  • türk oyuncuları da içinde barındıran ilginç bir örneğinin hayal ürünü senaryosuna `şu adresten ulaşabileceğiniz alttür.
    dizimizin altbaşlığı da şöyle: bir türk kızından kdarama'nın aziz hatırasına...`

    ne diyeyim, allah kızlarımızın gözünü doğuya döndürmesin. amin.
  • kore dizi piyasası japonlardan daha beter bir idol kültürü üzerinden yürüdüğü için bir kore dizisinin evrensel kalite ölçüsü başrol oyuncularına göre belirlenir çoğunlukla. soompi gibi forumlardan görüleceği üzere zaten izleyenler de çoğunlukla kadınlar oluyor, o yüzden erkek oyuncu seçimi en kilit nokta bu dizi piyasasında. bu yüzden mesela kore dizilerinin japon dizilerine kıyasla senaryo açısından daha zayıf kalması başrol oyuncular sayesine kolayca bertaraf edilebiliyor, fanlar çoğunlukla "çan çun çin hyun syung byung'u sonunda öpecek mi?" kaygısı içinde olduklarından sallamıyorlar hikaye mikaye. ancak dürüst olmak gerekirse kore dizileri de hakikaten bu tip oyuncu ikililerini çok iyi yaratıp şahane kullanıyor. ama eninde sonunda iş sadece zarfa kalıyor, oyuncuları sevmiyorsanız sizin için başlamadan bitiyor o dizi.
  • jdrama'lara göre prodüksiyon kalitesi çok daha yüksek, oyunculukları (bence) daha iyi, fakat çok çok daha fazla oranda klişeye düşen yapımlardır. fakat kendisini izlettirir mi, hem de nasıl! "fakir kız-zengin erkek aşkı", "en büyük aşklar kavgayla başlar", "kötü kalpli zengin annenin entrikaları" gibi klişelerle dolu olan kkotboda namja diye bir kdrama vardı örneğin; aman tanrım, yirmi küsür bölümü iki günde su gibi içmiştim! insanı fecii sarar; bilgisayar başından kalkamaz olursunuz, o derece...

    bir de kdrama'lar ülkemiz kadınlarına fazlasıyla hitap etmektedir. çünkü uzak doğu kültürü, bazı yönlerden fena halde bizimkine benzer, hatta daha da beterdir: otuz küsür yaşında olup da hâlâ gece evine geç kalamayan genç kız tiplemesi; annesinden terlikle dayak yiyen şirket patronu genç erkekler (ki ben buna çok gülüyorum, manyak mıyım neyim); ayrı dünyaların insanları olup da birbirine duydukları aşkla her zorluğun üstesinden gelen âşıklar... ayrıca ev halleri; yer yataklarında yatan, evin içine ayakkabıyla girmeyen insanlar; o doğal haller; insana fena halde eski zamanların o samimi türk filmlerini/dizilerini hatırlatıyor. canım ailem'den ya da neşeli günler'den aldığıma benzer tatlar alıyorum ben bu dizilerden. valla...

    kdrama candır. ama absürt komediden, özellikle animelerdeki mizahtan hoşlananlardansanız, jdrama'ların eline su dökemez, orası başka.
hesabın var mı? giriş yap