• mimarı hakan kıran taksim gezi pastanesinin de sahibi. akıl almaz ruhsatlandırılamaz projelerin adamı aynı zamanda mimar kadir topbaş ın üniversiteden arkadaşı. hayır arkadaşını kayır falan da ulan biz de hiç mi şans yok ne bileyim turgut cansever gibi bir arkadaşın olsaydı.
  • dün kampüste işim bittikten sonra, havanın güzel olmasını fırsat bilerek, hayli uzun süredir uğramadığım kabataş sahile inip şöyle bir fincan sade türk kahvesi içeyim; o esnada eşi bulunmaz boğaz ve sarayburnu manzarasını seyredeyim, martıların çığlıklarını dinleyeyim, özlediğim deniz havasını doya doya içime çekeyim dedim.

    bilenler bilir, orijinal yeri setüstü olmasına karşın demokrat parti'nin icadı çılgın imar operasyonu sebebiyle yerinden sökülüp sahile konmuş hekimoğlu ali paşa çeşmesi'nin hemen dibinde kaptanlar çay bahçesi vardır. daha doğrusu, bir zamanlar vardı (!).

    tüm olanlardan habersiz, barbaros meydanı'ndan ta kabataş'a kadar yürüdüm. yorgunluğumu umursamadım bile çünkü vardığımda hepsine değecekti. ne var ki, yaklaştıkça bir tuhaflık olduğunu sezdim. kabataş iskelesi'ne işi düşen biri olmadığım için medyada ilgili haberlere dikkat etmemiştim. böyle bir proje olduğunu duymama rağmen bütünüyle aklımdan çıkmıştı. detaylarına bile bakmamıştım zaten nedir ne değildir, ne kadar sürecek diye.

    istimlâk edilen koskoca kıyı şeridi bir yerde sonlanır umuduyla yürüdüm de yürüdüm. o arada alt geçidin de artık tarihe karışmış olduğunu farkettim. yürümeye devam ettim ve artık acı gerçekle yüzleştim: çay bahçesinin ve o muhteşem manzaranın yerinde yeller esiyordu. orada ezelden beri varmış gibi kondurulmuş konteynerler, iş makineleri, yapılan kaynakların çıkardığı vızıldama...her şey birbirine girmişti.

    biraz daha ilerleyip manzara açısından kanımca vasat bir kafeye kuruldum. kahvemi içerken bir yandan yepyeni küfürler icat ettim, lanetler okudum, inançsız bir insan olduğum hâlde "allah belanızı versin" diye mırıldanıp durdum.

    tek kelimeyle rezâlet. sanki istanbul'un her yeri hâlihazırda beton olmamışçasına, bu güzelim kente yeterince ihanet edilmemişçesine, yüzyıllarca korunagelmiş silüeti bozulmamışçasına denizin bir kısmı da doldurulmuş. üstelik tahminime göre tamama erdiğinde dolmabahçe'deki sarayburnu manzarasının da canına okuyacağa benziyor. umarım yanılırım.

    işin sinir bozucu tarafı şu ki, bir defa içine edilen bir yapının veya bölgenin telafisi mümkün olmuyor.
  • “denizin amina koyan deniz kusu mu olur lan?” dedirten.
  • ibb’nin inşaat çalışmalarının ikinci yılı geride kalırken iptal ettiği proje. sevindirici bir gelişme, kabataş sahiline o beton yığını iskele yapılmayacak. peki şu ana kadar akıtılan paralar, yapılan çalışmalar, doldurulan deniz nolucak?
  • karşı çıkanlara dava açılıp iki yıl sonra iptali duyurulun proje:

    http://politeknik.org.tr/…di-kamu-zarari-ne-olacak/
  • sabah sabah iptal edilmesi ihtimalinin mutlu ettigi master ucubelerden.
  • ucube bi projeydi iptal edilmiş. ne kadar boş gereksiz muhabbet varsa maruz kalıyoruz şu memlekette ya. kabataştan beşiktaşa araçla geçmek imkansız halde, geçen yolum düştü yazık ya dedim. sen dünyanın en önemli tarihi kentlerinden birinin en gözde yerinde yani boğazında patır kütür iş yap sonra bir de yarıda kes, ortada koca bir çöplük var. kim bilir ne yapılacak şimdi. karaköyde de iskele getirmişler afedersiniz ama o da yarrak gibi olmuş.
  • hep söyledim, yine söylüyorum;

    belediyenin akp'lisinden,
    müslümanın bademlisinden korkacan..
  • istanbul'a yapılmış en büyük ihanetlerden biri olan bu proje durduruldu.
    kendini dinine ve muhallebiye vereceğini söyleyerek istifa (!) eden zamanın belediye başkanı bu proje için "benim ustalık eserim" demişti. her ne kadar kapısından içine girmeyeceğim bir işletmenin imalatı olsa da umarım muhallebilerini de aynı ustalıkla yapmıyordur.

    her gün ama her gün bu projeye denizden baktım, içimde tarifi zor bir kaygı ile martının çelik konstrüksiyonun geleceği günü bekledim, hacmini o zaman algılayacaktım ve kalan ömrüm boyunca bir kuşa kahredecektim.
    gerçi iskeleler için dökülen betonları gördükçe amaçlarının boğaza beton döküp üsküdar'a yürüyerek geçmek olduğunu bile düşündüm.
    projenin her noktası ayrı bir kabus. bu süreçte yolu oradan geçenler bilir, trafik berbat, yaya yolları yürünemez halde (daha geçen hafta kaldırıma araba park etmeye çalışan bir hayvan eziyordu bizi) meydanın sınırları anlaşılmıyor. kabataş kocaman ve düzensiz bir şantiye olmuş.

    şimdi kalkıp projeyi durdurduk diyorlar. kusura bakmayın bu zararın neresinden dönersek kar değil. burada kar falan yok. kocaman bir kamu zararı var. üstüne bir de denizi mahvettiler. dökülen betonlar ne olacak? betonla doldurulan deniz ne olacak? bugüne kadar ödenen milyon dolarlar ne olacak? resepsiyonda verilen ejderhanın sol organın suyu para değil bunların yanında. hakikaten değil.

    ülkede yapılan her iş keyfi, harcanan her para sanki babalarının parası. bir inat uğruna dünyanın en değerli kentlerinden biri olan istanbul'u yaşanmaz, gelinmez, gezilmez, karaktersiz yapılarla doldurulmuş bir ucubeye dönüştürdüler.
    bizim paramızla bize bir cehennem inşa ediyorlar ama ne söz hakkımız var ne de hesap sorabiliyoruz. işte buna kahroluyorum.
  • şubat ayında yapılamaz hale gelen işin iptal olduğu halka dün anlatılıyor. peki neden? biz keriz miyiz? canını okudular o bölgenin. ne olacak o metro bağlantıları falan. mecidiyeköy'ün de içine ettiler. yeter artık yav.

    edit: zaten ucube bir projeydi deniliyor ama enkaz kaldı orada. nasıl gelecek eski haline. eski başkan orası için ustalık eserim diyordu. bıktık bu ustalım eserlerinden artık. halk bunların hesabını sandıkta sormayacaksa neden demokrasi var?
hesabın var mı? giriş yap