• yönetmeni peter schonau fog'a yirmi altıncı uluslararası istanbul film festivalinde uluslararası yarışma fipresci ödülünü kazandıran film olmuştur.
  • seyircisini gülümseterek başlayıp yavaş yavaş şüphelere sürükleyip huzursuz eden, kaldırması çok zor bir film. film mizahi bir tonda başladığı için olayın temelindeki aile dramını görmek istemiyor seyirci, ve o dram açık açık gösterilene kadar da inanmak istemiyor. seyircinin bir film izlerken kendni konumlandırmasına ve beklentilerine saldıran bir film olmuş. yani sonunda görmek istemeyen, inanmak istemeyen seyirciye kendini çok güzel sorgulatıyor. oyunculuklar ve sinematografi çok iyi ve kadraj içi kadrajlar ve kesmelerle sürekli karakterlerin iç dünyasına dair alttan alta bilgi veriyor yönetmen. bir çocuğun gözünden bir dram estetik olarak bu kadar mı iyi anlatılır ve bir yeniyetme de rolünü bu kadar mı iyi oynar diye düşünmeden edemiyor insan, yine de hassas bünyelerin izlememesi gereken kötümser bir film olduğunu söylemekte yarar var.
  • on happiness gücünde bir rahatsız ediciliği var bu filmin. bu sefer pedofiliden ziyade ensest de var işin içinde. ensest dendiğinde akla, zorla ve gönül rızasıyla olarak iki çeşidi geliyor. ancak bu filmdekini bunların neresine koyacağınızı bilemiyorsunuz, ensest ilişkiyi doyasıya yaşama özgürlüğü adı altından değerlendilebilir mi, tartışılır. şuraya geliyorum, bu filmdeki ilişki bahsettiğim özgürlüğün neresinde ve bunun sınırlarını nasıl çizebiliriz gibi düşüncelere sevk etmesi açısından oldukça önemli bir film -ismiyle ironik- ağlama sanatı.

    anlatım olarak çocuğun öznelliğinden anlatılan hikayede, ilk başlardaki belirsizliğin git gide açılması, mizansenin kararlı bir çizgide seyretmesi filmin olumlu özellikleri olarak görülebilir. ancak karakterler üzerinden epizodik gittiği anlatımında iş diğer karakterlere geldiğinde film biraz sendeliyor; zira her karakter arızalı, hepsi insanlık süzgecinin posası. bu karikatürize etme durumu filmin ciddiyetine büyük ölçüde zarar veriyor. metindeki mizah da, ki varlığı tartışılır, beceriksizce sırıtıyor; genelindeyse lukas moodysson tarzı bir zorlamaya dönüşüyor. (bkz: a hole in my heart)

    hepsini topladığınızda filmin artıları daha çok; en azından üzerinde düşünülmeyi hak eden bir yapım. danimarka'nın 2008 oscarları için aday adayı olmuş film, istanbul film festivalinden de bir fipresci ödülü çıkarmış.
  • ilk planından insanı rahatsız eden film.

    tabi danimarkalı yönetmen abimiz çok maksatlı ve çok çok iyi bir sinemacı. çünkü birçok yerde karakterler arası kurduğu ilişkiyi önsezebildim. kaldı ki kökenli danimarka sinaması'nın 2000lerde aldığı en derin nefes olmayı başarmış film. gereksiz bir iki sahnenin dışında, filmin kurgusu durağan ve sürükleyici olmayı aynı anda başarabiliyor. biz de alkışlıyoruz, herkesin varlığını bildiği ve varlığından müthiş rahatsız olduğu böyle insan öykülerini izledikçe.
hesabın var mı? giriş yap