• 2010 yapımı izlenesi bir italyan filmi.

    http://tubadilbaz.com/la-prima-cosa-bella
  • yaklaşık 40 yıllık bir zaman dili işlenmiştir filmde. olaylar ne çok az ne de gereksiz fazla dramatize edilmemiştir. her duygu kararındadır. şahsen izlerken şimdi ağlasam mı gülsem mi karar veremediğim sahneler çok fazlaydı..bir annenin, çocuklarını mutsuz etmemek adına, hayatının son anına kadar nasıl bir savaş verebileceğini de gayet gerçekçi bir şekilde gözler önüne sermiştir.

    hem bir aşk filmi, hem bir dram, hem komedi, hem gerilim filmidir... hem de değildir.
  • beni aglatmaya cok yaklasan film. surda 1 saat sonra halisahaya gidecegim icin kastirdim aglamadim. kimisine izlerken belki ailenin hayati garip gelebilir, kimisi kendinden bir parca bulabilir. izlenmesi gereken cok cok sicak bir film ama izlediginiz zaman onemli. tam maca gitmeden once izlemeye gerek yok mesela.
  • adından dolayı görür görmez kastında penelope cruz u aradığım film. ispanyolcayı italyancayla karıştırdığıma mı yanayım bunu bile isteye burda paylaşmama mı bilemedim. olsun sonuçta ben cruzu beğeniyorum bu filme de yakışırdı kanısındayım.
    edit: imla hata-ları. şuncağız yazıda 4 tane buldum. tamamen salakladığım yazıdan da belliyken bir de hatalara bunu onaylatmışım. pes.
  • italya'nın ünlü yönetmenlerinden paolo virzi'nin çektiği bir dramedi. dramı da, komedisi de ayarında. gereksiz tek bir sahne yok. rahatlıkla ajitasyona kaçıp yeşilçam filmine benzeyecek bir öyküsü var ama yönetmen dengeyi tutturmuş. duyguları sömürmeden öyküsünü anlatmış. geçmişteki sahneleri de, şimdiki zamanda geçen sahneleri de etkileyici. kurgusunu şu açıdan beğendim: şimdiki zamanda yaşanan şeylerin geçmişteki nedenlerine flashbacklerle hemen değiniliyor. bir geçmiş, bir şimdiki zaman şeklinde ilerleyen bir kurgusu, hikâye anlatımı var. 40 yıllık bir zamanı anlatırken odağını yitirmemesi de takdire şayan; zira bu kadar uzun bir zaman dilimini anlatırken odağını yitiren, sıkıcılaşan pek çok film çekildi. öte yandan karakterleri de oldukça iyi yazılmış. kocasını bıraktıktan sonra hayatını yaşamaya, eğlenmeye devam eden, hasta yatağında sevdiği adamla evlenen anne karakteri etkileyici. filmin merkezindeki oğlu da iyi yazılmış. kızını fazla tanıyamıyoruz. orijinal bir film olmadığını belirtmek gerek. bir annenin kocasını bırakıp çocuklarını büyütme çabalarına, şimdiki zamanda ise kanserle mücadelesine, oğlunun geçmişte de, şimdiki zamanda da annesi yüzünden mutsuzluğuna, içe kapanıklığına odaklanılıyor. klişe bir öykü ama iyi bir şekilde anlatılmış. etkileyici bir film.
  • italya'nın önemli film yönetmenlerinden paolo virzi imzalı ve bol ödüllü 2010 yılı yapımı film. oldukça güzel, biraz kıt akıllı, hafifmeşrep ve hayat dolu genç bir kadını ve aile çevresiyle ilişkilerini anlatan film, flashbacklerle devam eden harikulade bir dram. italyanın son kırk yıllık yaşantı biçimini nefis bir şekilde bizlere aktaran filmimiz, adeta bir arap atı koşu temposu gibi başlangıçta yavaş, zaman ilerledikçe hızlanan ve müthiş bir tempo ve finalle son buluyor.
  • bu saatte tv de tekrar denk geldim.
    inanılmaz sıcak bir film.her seferinde beni ağlatmayı başarıyor.
  • 2010 yılı, italya yapımı, dram filmi.
    harika bir film, italya'yı hissettiriyor. italyanca'nın hızlı ve güzel sesi, üst üste konuşan italyanlar ve hıphızlı akan bir film... tüm bu acelenin içinde çocuklarını mutlu etmeye çalışan, aslında, yorgun bir anne.
    italyan filmlerinde çok sevdiğim bir durum bu filmde de var, eleştiri bağırmadan, vurgulanmadan, bir nefret nesnesi oluşturmadan, filme yayılarak veriliyor. sinirlenmiyoruz, biraz gülüyor ve biraz buruluyoruz.
    konuya gelecek olursak, melena'ya benziyordu, ataerkil dünyada çok güzel ve iyi yürekli bir anne olmanın sebep olduğu yaşam gösterilmiş. melena'dan en belirgin farkları; bir konuta bağlı olmaksızın sürdüğü yaşamında, ayrı yaşamak zprunda olmadığı bir kocaya ve 2 çocuğa sahip olmasıydı.
    --- spoiler ---

    anna nigiotti eşi ve çocuklarıyla gittiği bir akşam eğlencesinde, kentteki en güzel anne seçilir. küçük yaştaki oğlu ve kocası bu duruma sinirlenir. herkesin bakışları ve tebriği arasında masaya dönen anna, kocası tarafından ağlatılır.
    ilgisizliği giderek artan kocası, daha sonra, ona fazla geldiğini söyler. bir gün çocuklarıyla kapı dışarı edilir anna.
    kendine bir hayat kurmak ister aslında ama güzel olmak onun olabileceği tek durum gibidir, erkekler rahat vermez ona. çocukları için çırpınırken güzel olmaktan kurtulamayacağını anlar ve kadere teslim olur. hayat onu fahişe olmaya mecbur bırakır.
    girdiği her ortamda güzelliği ile ilgi odağı olur ve erkekler tarafından arzulanır. çocuklarının mutluluğu için çırpınırken kendini koruyamaz ve rüzgardaki yaprak misali sürüklenerek yaşar bu hayatta. oğlu ergen olduğunda, annesinden utanmaktadır. öğretmenler bile annesine askıntılık eder. küçümsenen konumundan kurtulmak isteyen oğlan, çareyi bir başkasının sevgilisiyle cinsellik yaşamakta bulur. erkekliğini ispatlamıştır böylece. eve geldiğinde annesinin hamile olduğunu öğrenir ve kavga ederler. her iki kişinin de duygularını itiraf ettiği bir sahneydi bu, filmin en dramatik sahnesiydi. anna bütün mutluluk pozlarına rağmen, yıllardır ölmeyi dileyen yorgun ve mutsuz bir kadındı. çocukları için direndiği bu hayatı sürdürmeye mecali kalmamıştı. oğlan ise annesinin, başka erkeklerin şehvetine nesne olmasından utanıyordu. bu güzellik yalnızca yıkık bir yaşama sebep olmuştu. çocuklarının mutluluğu için çırpınan anna'nın yaşamı koca bir çöküntüydü. hamile olduğu çocuk ise babası tarafından alıkonuldu ve anna ona uzaktan bakarak yaşamaya mahkum edildi. annelik edememişti bu sefer. bu, yıkıntılarının en büyüğüydü.
    --- spoiler ---

    edit: yazmayı atladığın bir ayrıntı vardı filmde. anna dişiliğini haykıran bir giyime sahipken, büyüdüğünde, kızı saçlarını erkek gibi kısa kestirmiş, dişilikten bütünüyle uzak, erkeksi giyiniyordu. kızı zaten hiçbir zaman, abisi gibi dışa vurmadı duygularını. kendi tarzına uygun olarak pasif bir direniş gösterdi annesi olmaya. uğruna hayatını adadığı hayatını reddetti çocukları.
  • adını 1960’lı ve 70’li yıllarda ülkesinde hayli popüler olan italyan şarkıcı nicola di bari’nin şarkısından alan ve altın küre ödülleri’ne 6 dalda, david di donetello ödülleri’ne ise 18 dalda aday gösterilmiş, 2011 oscar’larında “en iyi yabancı film” dalında ülkesi adına yarışan sımsıcak bir italyan filmi la prima cosa bella. bir italyan ailenin ölüm döşeğindeki annesinin hikâyesi üzerinden bu ailenin 1970’lerde başlayan 40 yıllık serüvenini geri dönüşlerle anlatan film; bu ailenin bir ömürlük macerası ile beraber italyan toplumundaki değişimleri ele alıyor ve çocuklarını mutsuz etmemek adına hayatının son anına kadar savaş veren özgür ruhlu muhteşem bir kadın portresi çiziyor. bir güzellik yarışmasında tesadüfen keşfedilip güzellik kraliçesi seçilen bir kadından, ölüm döşeğinde evlenen görmüş geçirmiş ve “ne hayat yaşadık ama? nasıl, eğlendik mi?” diyen kadına kadar geçen bir ömürlük hikâyesinde kucağına aldığı iki küçük çocuğu ile en zor anlarda bile filme adını veren şarkıyı söyleyebilen, hayatını dolu dolu yaşamanın yanında cesur, güçlü, mücadeleci bir akdeniz kadını bu. kanserden aldatmaya, yıllar sonra ortaya çıkan çocuktan yıllarca saklanan sırlara kadar melodrama yatkın birçok yan temasına rağmen ajitasyona kaçmadan komedi ile dramı başarıyla harmanlayan hikâyesiyle film; göz pınarlarınızın en zorlandığı anda bile sizi güldürmeyi başaran bir kurguya sahip. sıcak, hüzünlü ama hikâyesindeki onca trajik ögeye rağmen komedi atmosferini de öne çıkaran la prima cosa bella; başarıyla kurgulanmış karakterleri, güçlü oyuncu performansları ve geri dönüşlerle taşların yerine oturduğu 40 yıla yayılmış hikâyesi ile akdeniz sıcaklığını iliklerinize kadar hissedeceğiniz nefis bir film.
hesabın var mı? giriş yap