• her ne kadar komik bir karakter olsa da aslında kendisini izlemek beni içten içe çok üzmektedir. küçükten beri yaşadığı korkunç ve içi doldurulmaz yalnızlık, kendine her yüz verene şıp diye aşık olması, en basit dolandırıcılığa bile kanıp parasını kaptırması, çalışanlarına karşı beslediği derin sevgiye karşılık alamaması... daha gider bu.
  • ırkçılık hakkında hayat dersi verirken:

    "close your eyes. picture a convict. what's he wearing? nothing special. baseball cap on backwards. baggy pants. he says something ordinary, like 'yo, that's shizzle.' okay, now slowly open your eyes again. who were you picturing? a black man? wrong. that was a white woman. surprised? well... shame on you."

    ve karakter hakkındaki steve carell yorumu:

    "everyone who doesn't know a michael scott, is michael scott."
  • --- spoiler ---

    holly ayrılmalarına ağlarken, ağlama nedenini anlamayıp "did darryl touch you" sorusuyla yine bizi bizden almıştır.

    --- spoiler ---
  • steve carell bir söyleşide michael scott hakkında şunları söylemiştir:
    "herkesin hayatında en az bir michael scott vardır. eğer tanıdığınız bir michael scott yoksa, siz michael scott'sınız"

    neyseki dayım tam bir michael scott.
  • office'in en öngörülemez karakteri. tam bir wild card. ve bence göründüğünden daha derin bir karakter.

    diziye ilk başladığında bugüne kadar gördüğün hiçbir karaktere benzememesi ile ve belki biraz da diğer karakterlerin tepkilerinden etkilenerek en nefret ettiğin karakter oluyor. iğrenç espriler yapan, inanılmaz cahil biri gibi geliyor insana önce. o konuşurken duvarlar üzerine geliyor. yeter be adam diyorsun.

    biraz daha iyi tanıyınca özünde kötülük olmadığını anlıyorsun. aslında kullandığı kelimeleri kötü niyetle kullanmadığını, yaptığı şakaların çoğunlukla herhangi bir gizli anlam içermediğini anlıyorsun. tek istediği yaptığı şakalara gülünmesi olan dışlanmış bir adam görüp üzülüyorsun.

    ve sonra insanların michael scott'a biraz haksızlık ettiğini düşünmeye başlıyorsun. şakaları sosyal açıdan uygunsuz olsa da daha iyisini bilmediği için böyle şakalar yaptığını anlıyorsun, ve onları göz ardı etmeye alışıyorsun.

    sonra, michael scott'ın çocukluğuna ve kişisel yaşamına biraz daha eğildiklerinde taşlar yerine oturuyor ve onu sevmeye başlıyorsun.

    benim için michael scott'ın karakter gelişiminde ve izleyici üzerinde uyandırdığı hislerin belirlenmesinde birkaç kırılma anı var.

    --- spoiler ---

    en önemlisi bence çocukların işe geldiği bölümde onlara izlettiği kaset. michael'ın bu garip kişiliğinin çocukluktan beri devam ettiğini ve sebebinin de akranları tarafından dışlanması olduğunu anlıyoruz.

    çocukların acımasızlığı ile başlayan bir süreç sonunda 40lı yaşlarda bile iletişim kuramayan, tek istediği şakalaşıp eğlenebileceği arkadaşlara sahip olmak olan bir çocuk adam olmuş michael.

    belki de hep dışlanıp hor görüldüğü için sosyal ortamlarda nasıl davranması gerektiğini kavrayamamış. işinde başarılı olup terfi alması bile insanların saygısını kazanmaya yetmemiş.

    kafamda kaldığı kadarıyla, sanırım ilk kez bu bölümle michael için üzülüyor ve onu anlayıp ona sempati beslemeye başlıyoruz.

    kronolojik olarak doğru olmayabilir ama sanırım bu sıralarda, belediye ile işi bağlamak için jan ve michael belediyeden bir adamı yemeğe çıkarıyorlar. bu bölümde ilk kez michael'ın satış elemanı olduğu yıllardaki performansı hakkında ipucu ediniyoruz. ve iyi bir satış elemanı olmasının şans veya rastlantı olmadığını, michael'ın satış yaptığı insanları iyi tanıyarak başarılı olduğunu görüyoruz. aslında göründüğü kadar aptal biri olmadığını jan ile birlikte fark ediyoruz.

    daha sonra, kampa davet edilmediği için kendi kendine kampa gitme kararı aldığı bölümde de ilk kez michael scott'ın aslında gerçekten de iyi bir patron olduğunu anlıyoruz.

    ofisi idare etsin diye bıraktığı jim, her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor ve michael scott'ı michael scott yapan sahnelerden biri bence geri döndüğünde konferans odasında jim ile yaptıkları konuşmadır.

    o konuşma sonunda fark ediyoruz ki michael aslında kafasına göre hareket eden boş beleş biri değil. birlikte çalıştığı insanları da öyle ya da böyle tanımış, deneyimli bir yönetici. insanlar için sağlamaya çalıştığı bir iş ortamı var. orası gerçekten de onun ailesi gibi.

    sonra, jan'in dava sürecinde yaşadığı şeyler ile de, o güne dek yaptığı işi çok gördüğümüz (veya daha fazlası olamaz zaten dediğimiz) michael'ın aslında çok daha iyi yerleri hak eden bir karakteri olduğunu görüyoruz. bütün hayatını ona hiç saygı duymayan bir şirkete adamış ve hiç karşılığını alamamış bir çalışan.

    ve son olarak holly'nin gönderilmesini telafi etmek için yolladıkları kanada gezisi dönüşünde david wallace ile telefonda yaptığı konuşma çok önemli.

    bütün sadakatini sunup karşılığında bir tutam saygı beklediği şirketin ona karşı olan düşmancıl tutumunu fark ettiği o andan sonra daha başka bir michael var.

    o ana dek hep insanlara değerini anlatmaya ve kendini kabul ettirmeye çalışan biriyken o andan sonra kendi değerinin farkına varıyor michael.

    çünkü gerçekten de dunder mifflin michael scott'ın ne kadar yüksekten uçabileceğini bilmiyor.

    kendi şirketini kurma macerasından sonra geri döndüğünde kendini kanıtlamış biri olarak dönüyor.

    --- spoiler ---

    biri benden michael scott'ın özetini istese bu sahneleri izletirdim.

    her şeye rağmen michael hep biraz sinir bozucu bir karakter olarak kalıyor ama michael'ın kafasının çalışma şeklini çözdükten sonra onu öyle kabul ediyor ve ona karşı bağışıklık geliştiriyorsun.

    ve michael'ın olmadığı bir ofisin ne kadar kötü olduğunu ise maalesef izleyip görüyorsun.

    michael scott ilk lokmada nefret edip sonra vazgeçemediğin bir yemek gibi. bazen onu yemekten sıkılsan da onsuz bir hayat düşünemiyorsun.

    bu arada, bazen steve carell'in mimiklerini donald trump'a benzetiyorum. neden bilmiyorum.
  • ne zaman mutsuz ya da üzgün olsam açıp iki sahnesini izliyorum. o da benim naçizane antidepresanım.

    --- spoiler değil aslında ---

    "if i had a gun with two bullets and i was in a room with hitler, bin laden, and toby, i would shoot toby twice."

    --- tam olarak spoiler denemez ---
  • --- spoiler ---
    - you talkin to me? you talkin to me? "raging bull." pacino.
    --- spoiler ---
  • the office'den ayrıldıktan sonra türkiye'ye gitmiştir:

    http://i.imgur.com/jsz4m.jpg
  • steve carell sayesinde hiçbir zaman unutamayacağım bir karakter oldu.

    steve carell michael scott’a o kadar güzel hayat vermiş ki, bir süre sonra o karikatürize tip, gerçekten kanlı canlı bir insanmış gibi hissediyorsunuz. hele ki 2. sezondan itibaren hepten coşuyor.

    patavatsızlıklarıyla, yersiz çıkışlarıyla, boşboğazlığıyla, kameraya bakışlarıyla bana kahkahalar attırdığı sayısız an olmuştur, ama ben bu karakteri bir yandan da içim parçalanarak izledim.

    dizi boyunca, küçüklüğünden beri hiç dostu olmayan, yani sevilmeyen bir insan olmanın, michael scott’ta beden bulmuş halini izliyorsunuz.

    sürekli herşeyin odağında olmak isteyen ve ikinci planda kalınca çocuklaşan, hırçınlaşan bir michael scott.

    diğer yandan da insanları gerçekten saf duygularla seven, onlara şakalar yaparsa onların da onu seveceğini düşünen, çalışanlarına sayısız iyilik yapan, kazık yese bile onları affeden bir michael scott.

    işte ben onca patavatsızlığın arkasında, halen o yalnız hüzünlü çocuğu gördüğüm için zaman zaman üzülüyordum. beni ilk kez bir komedi dizisinde ağlatmayı başardı ya, ne diyeyim.

    2. sezon ya da 3. sezondaydı sanırım. şirketteki stajyer bunu okulunda konuşma yapması için çağırır ama konuşma öncesinde dinleyicilere michael scott’ı başarısız bir şirketin başarısız bir yöneticisi olarak tanıtır. konuşması sırasında bunu anlayan michael büyük bir öfke ile salonu terkeder. o kötü ruh haline rağmen pam’in davet ettiği resim sergisine gider, oraya sırf bir arkadaşı onu davet ettiği için gider ve pam’i mutlu eder. bugüne kadar kaç kez bir arkadaşı onu davet etmiştir ki? pam ki, ofisten kimse sergisine gelmedi diye mutsuz iken, üstelik michael’ı sevmemesine rağmen, o gün onun ziyaretiyle mutlu olmuştur. michael pam’in yaptığı ofis binasının resmini almak ister ve “burası bizim binamız ve biz kağıt işi yaparız” der. yazarken tam aktaramadım ama işte o an, birbirlerine sarıldıkları o an, bana en ağır hüzünlerden birisini yaşatmayı başardı.

    gerçek hayatta karşıma çıksaydın sana çok kızardım, ama çok bir yandan da çok severdim, eminim. çünkü içinde hüzünlü bir çocuğu saklayan herkesi severim.
  • too much change is not a good thing (duraksar).. ask the climate diyerek tüm insanlığa selam çakmıştır.
hesabın var mı? giriş yap