• istanbul'da, kadıköy-bahariye'de, halil ethem(etham) sokak'ta, büyüksün abi'nin hemen yakınında.
    oyunlar ve yakın ileri için planlanan diğer ayrıntılar burda mevcut. yani usulca diyor ki: bir tiyatrodan fazlasıdır bu mekân-ı cevher.

    --- spoiler ---
    şu an için erken belki; ama ilerde testosteron'daki gibi şöyle bir klip görür müyüz acaba hamlet'ten de? içerikse oyuncu kral-kraliçenin ihaneti ifşa ettiği o müthiş bölümden olabilir hatta, olabilir mi?

    hiç olmadı, kemal aydoğan'ın bugünlerde aldığı onlarca dilekten biri olsun bu da.

    --- spoiler ---
  • geçen gün biz de uğradık efenim bu haneye. tiyatrodan uzaklaştığım dönemlerde, beni böyle sarkacın bir ucundan yayla çeken bir kemal aydoğan rejisi gerçeği söz konusu. oyun atölyesinden biliyoruz aşinayız ama çiçeği burnunda bir mekanda insan ister istemez mütereddit biçimde merdivenlerden iniyor. iyi bir oyun değil de vernik kokusu, alçı sıva, "baretsiz girilmez" , "kaç dere dedik çöp dökmeyin" gibi şeylere çarpabilirim ve "en azından emek verilmiş" şeklinde kendimi avuturum diye düşünüyorsunuz.

    önce öğretmen sahafların kokusu, ardından geçici ama ayrılırken çocuk gibi ağlayacağını bildiğiniz sandalyeler hemen ardından yine mütereddit karakterlerin hamleti bekleyişi. tiyatro gibi değil. oyun atölyesi hiç değil. oyuna geçmeden oyuna getiriliyorsunuz gibi. "lan?" dediğimde hep cepten yerim.

    her nasılsa avrupa kupasına yükselmiş bir gençlerbirliği havası var ortamda. herkes bu şantiyede çalışmaktan dolayı atletik hale gelmiş. "entelektüel" olanlara kafadan yüksek prim verilmeyen ortamları severim. komünistler böyle kolektifliği başaramadılar hiç. işçiler patron olsun desen, adorno'nun yanlış hayat ve doğru yaşam'la ilgili cümlesini paylaşıp kaçarlar. maaş ve ödenekler yattı mı diye bankamatiğe bakmak için.

    oyuna girişte yapılan oğuz atay muhabbetimizden midir bilinmez, hamlet'e hep ironi gözlüğünden baktım. kemal aydoğan'ın şekspir düşkünlüğünü bir kez daha sorguladım. bir kez daha "telifsiz diye abi yeaa" diyen kurtçuğumu tokatladım. ödenekli tiyatrolara "yersen sen de yap!" diyen yeni kurtçukları besledim. kimi yerde tehlikeli oyunlar'da erdem şenocak'ın sahne arkasına bakıp "hamlet!" dediği hiciv sahnesi aklıma geldi ve bu oyunda minimal dekorda dahi yapmacıklık barındırılmamasını takdir ettim. kimi yerde ise, "kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım" diyen selim ışık'ın mırıldandığı gibi "kötü intikam alırım korkusuyla bir türlü intikam alamayan hamlet" çağrıştı bende. eski elbiselerin sadece o dönemin "mizah" tiyatrosu işlenirken kullanılması eminim ki basit bir tesadüf değildi. düpedüz cevab'tı. oyun kısalmışmış evet ama duygu size "modern" eşantiyonlarla, gece pijamalarıyla nerdeyse bermuda şortlarla geçiyordu. özeti, gülüyordunuz lan. şekspir'in söylediğini babaanneniz de söyleyecek zaten. önemli olan orada esnememen. saksına biraz su gitmesi. herşey yapmacıklaşırken, birinciliğin tiyatroya verilmemesi.

    velhasıl evet, şekspir'in ne dediğini önceden biliyorsunuz. genellikle bu "kıskançlık öldürür", "çok para adamı sapıttırır" gibi minimal temalar oluyor. ama aksi iddia edilemeyen makro gerçeğin etrafına yönetmenlerin ustaca uhu ile yapıştırdığı duygular, şakalar, pijamalar, tedirginlikler, heyecanlar size kar kalıyor.

    ben hamlet'ten de çok karlı çıktığıma inanıyorum. moda sahnesi, moda'nın çocuğu haline gelen hamlet'teki ironi'nin, anti kasıntılığın ve bildik entelektüelizmin hicvedilmesinin de bir özeti olacak gibi.

    sinema salonları ile bütünleşecek bu "sahne"nin, anadolu yakasının geleceğine damga vuracağı da çok çok açık.

    yolunuz açık olsun efendiler. tüm ekip.

    kötü tiyatro yaparım korkusuyla, kötü film oynatırım korkusuyla, kötü harç kararım korkusuyla ve halı sahada kötü defans yaparım korkusuyla kendinizi frenlemeyin. çünkü buradan gayet klas görünüyorsunuz.
  • buranın mimarı arkadaşa bir çift sözüm var:
    tuvalet kapılarına askı koymayı unutmuşsun la.

    (bkz: nereye asacaklar)
    (bkz: montla sıç)
  • 11 aralık 2013. istanbul'a nihayet doğru düzgün kar yağdı, bir telaşla bizim tiyatro bileti hava muhalefetinden patlar mı diye kendilerini aradım. zart diye açtılar telefonu, oyun var, ne güzel.

    beraber gideceğim arkadaşımı aradım, 'tufan var, bu havada moda'ya değil hamlet babam için geçmem' dedi prenses. haliyle bi başıma toparlandım çıktım ofisten.

    geçtim moda'ya, oyunun başlamasına daha bir saat var.

    sinemaya tiyatroya yalnız gidemeyenler tanır, 'hehehe yalnızsın işte yalnız yalnız' diyen hayaletleri bekledim moda sahnesi'ne girince ilk bir 5 dakika. gelmediler.

    onların yerine feci emek verilmiş bir mekan, oturup kitabınızı telefonunuzu karıştırmak isteyeceğiniz makul bir cafe ve neticede rejisinden tüm oyuncularına muazzam bir oyun geldi.

    'özel tiyatrolar pahalı yea' diyenlerin lüzumsuz boykotunu kırmak için elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. benim vıdılamam fayda etmez, onların inadını da kırdı moda sahnesi.

    buraya da biraz o yüzden yazmak istedim. işlerini leziz yapan adamları görünce keyfiniz, umudunuz toparlanır. yaptıkları, seçtikleri işleri takip edin.
  • şöyle bir konuşmaya şahit olmayı hiç istemezdim dediğim mekan (önceden moda sahneydi şimdi sadece mekan).

    ortaklardan biri moda sahnesinin cafesi olan dış bölümde ayakta kalır. ayakta kalmasından muzdarip değildir ama yine de ağzından şöyle şuursuz ve oldukça kaba cümleler çıkar (orada oturup sohbet eden bizleri düşünerek söylediğini sandığım).

    -sonuçta burası saatlerce oturulacak bir yer değil?

    arkadaşı gereken yanıtı verir ama bizimkisi söylediğinden zerre pişman gözükmemektedir. yazıklık yani!
    çay kahve tost hizmetini de kendileri için yapmışlar demek ki. öyleyse cafeyi kapayıp yalnızca kendilerinin oturup sohbet edebileceği bir yere çevirsinler. kapısına da görevliler haricinde giriş yasaktır yazsınlar.
    biz zilin çalmasını bekleriz oyuna girmek için. münasebetsizlikten başka da bişey değil bence.

    ayıp ayıp
  • oğuz atay romanından uyarlanan ve erdem şenocak'ın oynadığı tehlikeli oyunlar oyununa bilet alıp gidemeyeceğim için e-mail göndererek biletimi açığa aldırdığım tiyatro sahnesi. dün akşam e-mail atıp nisan'daki oyuna yer istedim, güzel bir yer ayırarak cevap vermişler, sağolsunlar. oyunlardan sonra biraz oyalanırsanız çıkışta veya tiyatro kafesinde oyuncularla sohbet edebilirsiniz, aile ortamı gibidir yani moda sahnesi. uygun fiyatlarıyla ve sürekli yeni oyunları konuk etmesiyle anadolu yakasında hatrı sayılır bir sahneye kavuştuğumuz için çok memnunum.
  • koltukları dışında herşeyiyle gayet güzel bir mekan.özellikle hamlete gideceklere tavsiye ara verilince kesin bi dışarı çıkın yürüyün yoksa oyunun sonlarına doğru 2 saat o koltuklarda oturmaya bağlı ortopedik sorunlar oluşabiliyor kendimden biliyorum.oyun öncesi fuayede mum ışında oyuna hazırlanan onur ünsalı görmek güzeldi. ayrıca oyunun ilk perdesine yetişemeyip ikinci perdeyi izleyenlere, gişe görevlisinin oyun bittikten sonra yetişemeyenlerin hiçbir talepleri olmamasına rağmen yanlarına gelip isterlerse bir sonraki oyundan yer ayırabileceğini söylemesi de güzel bir ayrıntıydı...
  • bugün bu caanım mekan açılalı 1 sene oluyor, nicesini görmek nasip olur inşallah.

    website
    twitter
    youtube
    ınstagram
    facebook
    foursquare

    e-bilet

    bu da arkadaşla yürüttüğümüz blogumuz:
    http://modasah.blogspot.com/
  • bu binada acayip şeyler oluyor. alanının ehli isimler seminerler veriyor burada. bugüne dek 5’ine katıldım, şu sıralar gaye çankaya esen’in verdiği “spinoza felsefesine bir giriş” seminerine gidiyorum. ve şunu hissediyorum: şu anda kadıköy’de, bir binanın salonunda bir grup insan ne de güzel bir şey yapıyor.
    seminerlerinin kimliğine bir başka güzellik kattığı bir yer oluyor moda sahnesi.

    not: yetkililerden “fizik for dummies” tadında bilim seminerleri talep ediyoruz.

    halihazırda devam eden seminerler için: modasahnesi.com/stüdyo
  • her semte lazım mekan. iyi planlanmış, iyi işletilen, büyük eksiklik dolduran, çölde demeyeyim ama savanda vaha!
hesabın var mı? giriş yap