• solunum ortamındaki oksijen kısmi basıncının * 1.6 bardan yüksek (akut oksijen zehirlenmesi) ya da 0.6 bardan düşük (kronik oksijen zehirlenmesi) olduğu ortamlarda görülür.

    dalış sırasında meydana gelmesi durumunda kasılma, baş dönmesi, bulantı, kulak çınlaması, titreme gibi belirtilerle başlayıp bilinç kaybı ile boğulma ve ölüm görülebilir.
  • hangi öyküde olduğunu malesef hatırlayamadığım; türkiye'nin tepesinde olup da "demokrasi elbisesi bize bol geliyor" diyen zihniyete parmak atan bir benzetmedir bu...

    yazarımız (ki o da aklımda değil şimdi) kahramanımızı bir bidon'un içine sokmuş ve her gün belli bir miktar hava almasına izin veriyordu..böylelikle kahramanımız için alınması gereken hava (yani oksijen) miktarı artık sabitleniyor; allah korusun açık havaya filan çıkarsa doğrudan aşırı oksijen yüklenmekten önce acılar içinde kıvranıyor, eğer zamanında kendisini o bidonun içine atamazsa ölüyordu...

    neden bilmem, hala geçerli gibi duruyor bu güzel benzetme...
  • merkezi sinir sistemi ve pulmoner olmak üzere iki tipi vardır. merkezi sinir sistemini etkileyen oksijen zehirlenmesi çok yüksek oksijen kısmi basıncına sahip gazların çok kısa süreler solunması sonucunda görülürken (1.6 atm'de 1 saat gibi), pulmoner oksijen zehirlenmesi daha düşük oksijen kısmi basıncına sahip gazların çok daha uzun süreler solunmasıyla görülür (0.8 atm 30 saat gibi). ancak verilen bu değerler yapılan deneyler sonucunda elde edilen değerlerdir ve kişiden kişiye farklılık gösterir.
  • normal basınç altında kanda erimiş vaziyette dolaşan oksijen miktarı %1.5 civarı bir orandır. bu şartlar altında hücrelerimiz maksimum kapasite ile hayatını devam ettirebilmektedir.

    bildiğimiz gibi gazlar da basınca karşı duyarlı elementlerdir. nasıl ki bünyemiz artan basınca belirgin tepkiler veriyorsa, aynı şekilde oksijen de artan basınç karşısında yoğunlaşarak kendini duruma adapte etmektedir.

    örneğin tüplü dalış yapan bir dalgıç düşünelim. normal atmosfer basıncında havadan aldığı oksijen oranı %21'e yakın bir değerdir. vücut emilimini bu düzeye ve bu yoğunluğa göre gerçekleştirir. fakat biz derin sulara doğru indikçe, oksijen basıncın etkisiyle yoğunlaşmaya başlayacaktır. bu nedenle tüpün içindeki karışımdan çektiğimiz bir nefes karışımda, normal atmosfer basıncına göre çok daha yoğun azot-oksijen karışımı vücüda girecektir ve bu nedenle hücrenin absorbe ettiği oksijen yüzdesi artacaktır.

    bunun sonuçları vahimdir. nedeni ise yaşamını normal atmosfer basıncında sürdürmeye güdümlenmiş hücreler, yeni değerlerle birlikte kendi kendilerini yok etmeye başlayacaktır. yani vücudumuz içten içe kendini imha etmeye başlayacak ve malumunuz tüm vücudumuz hücrelerden oluştuğu için özellikle akciğer, beyin gibi organlarımızdan başlayarak büyük acılar eşliğinde (ki bu vücudun ölüyoruz lan!! alarmıdır) hayatımız sona erecektir. işte bu tarz bir zehirlenmeye akut oksijen zehirlenmesi denilmektedir.

    bir de bunun tam tersi normal atmosfer basıncından daha düşük bir basınç değerinde oksijen oranına maruz kalma vardır. buna da kronik oksijen zehirlenmesi denilmektedir. bu da hemen hemen aynı etkileri göstermekle birlikte etkisi yavaş yavaş açığa çıkar ve uzun süre (örneğin 30 saat) maruz kalmak gerekir

    deniz seviyesinde havadaki oksijen yüzdesi yaklaşık % 21 oranındadır. irtifa yükseldikçe hava molekülleri daha dağınık olduğu için, her nefes, vücut için daha az oksijen sağlar. örneğin 3657 metrede aldığınız bir nefes, deniz seviyesine göre % 40 daha az oksijen içermektedir. 5486 metrede % 50 daha az oksijen anlamına gelmektedir. bu sebeple ilgili durum da genellikle alışık olmadan yüksek irtifada uzun süre bulunan insanlarda görülüyor. filmlerde ya da belgesellerde mutlaka denk gelmişsinizdir; everest dağına tırmanan dağcılar (ki yüksekliği 8.848 mt’dir) yanlarında mutlaka yedek oksijen kaynağı taşırlar. işte sebebi de tam olarak yukarıda izah ettiğim husustur. o irtifalarda normal atmosfer basıncına oranla, oksijen oranı neredeyse %65-70 oranında azalmaktadır ve soluma yoluyla alınan oksijen miktarı hücreleri beslemek için yeterli olmayacaktır. bu sebeple vücut çok seri ve sık aralıklarla nefes alma eğilimi gösterip, kalp ritminizi normalin 2 ya da 3 katına kadar hızlandıracaktır. hızlı kan dolaşımı oksijen ihtiyacını arttıracak ve yeterli oksijen olmaması sebebiyle nefes alma sıklığı hızlanacaktır. böylece kişi kendini bu "ölüm paradoksu"na sokacaktır.

    tabi zehirlenme durumuna kişinin ne kadar sürede gireceği veya ne kadar dayanacağı büyük oranda yine o kişinin bünyesi ile alakalıdır ama nihayetinde uzun süreli maruz kalınmalarda sonuç hemen hemen her insan için aynı olacaktır.
  • bir scuba diving hastalığıdır. yüksek basınç altında gaz molekülleri küçüldüğü için, atıyorum deniz seviyesinde yani 1 atm basınçta bir nefeste ciğerlerinize dolan hava molekülü sayısı x ise her 10 metre derinlikte extra maruz kalacağınız +1atm basınçla ciğer kapasiteniz hacim olarak aynı olduğu halde içine sığan molekül sayısı gene farazi olarak 2x, 3x olarak artacaktır. bu küçülen hava molekülleri sadece ciğerlerinize değil hücresel bazda bütün dokularınıza fazladan nüfuz eder. eğer karışım gaz kullanmıyorsanız tüpünüzde normal hava varsa sadece oksijeni değil atmosferde bulunan diğer gazlara da fazladan maruz kalmış olursunuz.

    bünyeye nüfuz eden fazladan oksijen hiperoksi'ye sebep olur. bu da önce gözlere sonra merkezi sinir sistemine ve ciğerlere vurur. ilk olarak tünel görüşü denen şeye maruz kalırsınız ve derine inmeye devam ederseniz de tamamen kör olursunuz. tabi körlük geçicidir. tekrar yüzeye yaklaşırsanız görüşünüz eski haline döner.
hesabın var mı? giriş yap