• size veli olma maceramı anlatmış mıydım dostlarım?

    ablam, şu entrymde( #87176164) bahsettiğim yeğenimi koleje verdi. " yav gelin şu çocuğu bizim oraya* yazdıralım. hayatın gerçekleriyle yüzleşsin." dedimse de dinletemedim.

    çocuk zaten 4 yaşından beri aynı kolejin ana sınıfına gitmişti. bari ilkokulda devlete gidip normal insan olsun istedim. çocuğu da kendilerine benzettiler. öyle ki bana: "teyze, devlet okulunda tuvalet var mı? diye soruyordu. durumun vehametini siz düşünün.

    neyse efendim daha okulun açıldığı ilk gün ablam bana dedi ki:

    - neriman, ben sana sormadan bişey yaptım.
    - belli ki iyi bi şey değil. naptın yine?
    - velinin biri yanıma geldi veli whatsapp grubu kuracaklarmış numaramı istedi.
    - eeee?
    - ben de senin numaranı verdim.
    - iyi de ne alaka? neden böyle bir şey yaptın ki?
    - e sen öğretmensin. biricik yeğenini takip etmek istemiyor musun? yeri gelince seviyorsun, "ölürüm ben sana" diyorsun ama...
    - abla bununla ne alaksı var?
    - ablalık hakkımı helal etmem!

    aha bu ablalık hakkı ne demek bilmezsiniz, açıklayayım. meali şudur efenim: " ben sana kazık atacağım ama mızmızlanmanı istemiyorum. hemen kabul et ve bu iş bitsin."

    - öğretmen zaten 1-ğ whatsapp grubu kuracakmış. dersleriyle ben ilgileneceğim. bu grupta sadece veliler var. herkes birbirini tanısın diye kurmuşlar. yani önemli değil. kimse yazmaz zaten.

    (aklıma yattı ama bedavaya olmaz tabii. bir şeyler koparmam lazım.)

    - kabul ederim ama tek bir şartla!
    - neymiş o?
    - italya'dan aldığın gucci çantan var ya...
    - hayatta olmaz! vakko neyine yetmiyor.

    yahu kadın öyle bir pazarlık yaptı ki en son flo'daki çantalara fit oldum. şaka şaka... vakkoyu kaptım. ama ablamın bunu sessizce kabul etmesinden işkillenmedim değil hani. kendisi zengin ve pinti gillerdendir. ama "en fazla ne olabilir ki? " diye düşündüm. ponçik yeğenime bir faydam olursa ne mutlu bana. ana yarısıyım ben ana!

    ilk zamanlar grubu unutmuştum. o kadar sakindi ki. "yih yıh yıh, enayi ablamdan çantayı nasıl da kaptım diye keyifleniyor, arada güzel çantamı öpüp sağ yanımda uyutuyordum. aşkımdı o benim.

    sonraları grupta tanışma faslı falan oldu. gayet aklı başında insanlardı. velilerden iş adamlarının eşleri dışında maaşla çalışanlar da vardı. doktoru, hakimi, öğretmeni... senin benim gibi insanlardı. sevinmiştim. pardon yanılmıştım.

    bir gün haftalık yemek programı paylaşıldı.

    biri dedi ki:
    - hanımlar meraba, çarşamba günü tas kebabı çıkıyormuş. berkecan et yemiyor. okulla konuşup o gün köfte ve patates kızartması çıkmasını isteyelim mi?

    diğeri hemen atladı:
    - ay evet berrak obua'da et sevmiyor. katılıyorum.

    ülem canım bir sıkıldı ki... suratıma suratıma küfretmişler gibi gerildim. en son eve ne zaman et aldım hatırlamıyordum. onu da geçtim okuldaki tüm çabalarıma rağmen ısrarla vatizcorni diyen sıpalarım geldi. o zamanlar sınıfta delirmemek için sürekli gülüyordum. hatta okul anketinde "en güler yüzlü örtmen" bile seçilmiştim.

    çocuklar haklıydı! bırakın vatizcorni yi tiri foro vay sex'e bile kızmamalıydım. artık cücümber diyebilirlerdi. niçin?
    çünkü bu çocuklar et yemiyordu. zeka gelişimi için gerekli olan şey evlerine yılda bir kere giriyordu.

    bu 2 karıya bilendim. bundan sonra ikisi de düşmanımdı. başka veliler de onlara destek vermeden dedim ki:

    - ayy hanımlar ne kadar şanslısınız. çarşamba akşamı menünüz hazır desenize: köfte patates.

    bunlardan ses çıkmadı. bozuldular ama başka veliler de onaylamadığı için konu kapandı.
    menü değişim kalkışmasını büyük bir başarıyla bertaraf etmenin haklı gururunu yaşıyordum.

    sonraki zamanlarda kendi kendini sınıf annesi seçen bir kadın sürekli hediye almak için para toplamaya başladı.

    - arkadaşlar öğretmenler günü için ögretmenimize hediye alalım mı?
    - kızlar, yılbaşında ögretmenimize ne alıyoruz?
    - hanımlar dünya kadınlar günü yaklaşıyor ne düşünüyorsunuz?
    - okuma bayramına da az kaldı. napıyoruz?

    lan bi diddiri git ya! yedi bitirdi beni! whatsapp'ta bu kadının numarasını yazıyor... diye görünce stresten saçlarım dökülüyor. kurdeşen olacağım sayesinde.

    len akadeş, özel okullara ne kadar para gidiyor öyle?
    yeğenimdir, canımdır tamam ama bu nedir yahu? nihayetinde ben de gariban bir öğretmenim. ablam çantanın parasını kat kat çıkardı benden. pis pinti! ınsan sevdiğini hiç öper mi? yok o degildi... hiç üzer mi?

    o yetmezmiş gibi ara sıra whatsapp coşuyordu.
    "yerli malında ben kıymalı börek yapıcam." ile başlayan ve herkesin kapış kapış pasta börek seçtiği; önce mesaj yazanın o pastayı yapmaya hak kazandığı absürd zamanlar yaşıyordum.

    onun stresi ayrıydı. herkes gibi iki kek çalıp* evladımı mahçup edemezdim. kendimce yurtdışından öğrendiğim bir iki değişik tarifleri süsleyip püsleyip götürüyor, çocukların gönüllerin fethediyordum. domates kabuğundan gül yapıp salatalıklara kalem gibi şekil bile veriyordum. sayemde benim yeğen sınıfın popüler kızlarından olmuştu.

    bense bunu görev bilip adeta yeni gelin sunumu ile gidiyor ve asla hazırlıksız yakalanmıyordum.

    zamanla bunlar beni sevdiler. sebebini bilmiyorum. resmen kanaat önderi olmuştum. bir gün yine para toplanıyor. anneler günü için hediye alınacakmış

    bunu izledim. aklıma bizim sınıf geldi. len resmen bizim sınıfı anlatıyor. adamın tipi bile durmadan "eft'ler gelmedi hanııım!"cı sınıf annesine benziyor. kendi çalıştığım pis fakir devlet okulunda ögretmen arkadaşlarla geyiğini bile yaptık.

    whatsapp'ta yine hediye muhabbeti dönünce komiklik olsun diye dedim ki:

    - burma bilezik alalım.
    sonuna da gülmekten ağlayan emoji ekledim. cevap geldi:

    - ay harika bir fikir!
    - ben de aynısını diycektim. iyi olur vallahi.
    mesajlar pıtır pıtır dökülüyordu. altın bilezik alma fikri normal gelmişti. sanki hepsi yüzyıllardır bu anı bekliyormuş gibi onay verip "evet iyi olur." diye destekliyorlardı. bir ara tarihe baktım 1 nisan falan mı diye. "kesin hepsi bir olmuş beni kekliyor." diye düşündüm.

    nasıl olur yahu? doktorsun sen. hakimsin. nasıl olur da burma bilezik almayı normal görürsün. öğretmenlerin de sesi çıkmıyor. "ayıp olur hanımlar. böyle hediye olmaz." diyen yok.

    işler çığrından çıktı. 23 kişilik sınıftan "200' er tl. toplarsak.." ile başladılar. "200 az olabilir 300 toplayalım." ile devam ettiler. hayretler içinde izliyordum.

    altın kemer alacaklar sanki. bilsem devletten istifa eder bunların sınıflarında öğretmen olurdum. çeyizimi hazırlatırdım. bu sene 1234 parça yemek takımı, ütü masası, düdüklü tencere; seneye ev, araba...

    mesela benim pis fakir devlet okulumda çocuklar ögretmenler gününe plastik bir gül getirir. eğer o plastik gülü ezkaza masaya bırakırsan çocuk öğretmenler odasına gelir, gözünüzün içine baka baka masanın üstünden o gülü alır ve başka yerde başka öğretmene verir. bir taşla iki kuş... olay budur.

    bu velilere azcık imâ etsem bana altın gül bile alırlar. hepsinin hazır bulunuşluk seviyesi tamam yani. heyt be!

    baktım ki olay artık kontrol edilemez boyuta geldi. "arkadaşlar neye karar verirseniz bana uyar. şimdi gitmek zorundayım." dedim kaçtım. korkudan whatsapp'ı açamıyorum.

    kalktım hemen ablama gittim. bu kötü fikrin benden çıkmasından kaynaklı yeğenimin prestij kaybı falan umrumda değil. derdim para. en son 300'de bıraktığım hediye parası kaça çıkmıştı acaba? soğuk terler döküyordum. ablam pintiliğe devam ederse biriktirdiğim kefen parasını harcamak zorunda kalacaktım.

    ablama dedim ki: "bunca yıl kazık attın sesimi çıkarmadım ama bu olmaz! öde bileziğin parasını."

    bir iki kızdı mızdı* "salak mısın sen? ne diye bu işe karıştın? onlar mantıklı düşünmez. hemen para gönderir." falan dedikçe beni iyice bir sıkıntı bastı.

    bir yandan da sırıtıyor. "ben işte bu yüzden bunlarla muhatap olmak istemedim. kaç sene neler çektim." falan diyor.

    öğretmene hediye verdiğimiz anı gözümün önüne getiriyorum. kadın paketi açıyor, bir adet burma bilezik. kırmızı kurdelası bile var.
    "sınıfın annesinden örtmenineee bir burma bilenziikk!"

    "ilham kaynağımız, hediye seçmemize
    fikir veren neriman hanım'a katkılarından dolayı teşekkür ederiz." alkışlar. öğretmen ile gözgöze gelişimiz.

    offff!!!

    ablam sponsor olacağını söyledi. hayır evlat kendi evladı. bu işi anlamadım zaten. neyse korkunun ecele faydası yoktur dedim. whatsapp'ı açtım. aklı biraz daha başında biri (bir öğretmen) künye fikri vermiş resim falan atmış. şık da görünüyor. ona karar kılmışlar eft'ler hemen yapılıp kanıt olarak ekran görüntüsü paylaşılmış.

    uzatmayayım(biliyorsunuz hiç uzatmam) hediye alındı. verildi.

    aradan bir kaç gün geçti. sınıf annesi yine yazıyor. ağlayacağım artık.

    - kızlar moralim çok bozuk.
    - ne oldu?
    - çok para topluyor ve pahalı hediye kabul ediyor diye bizim sınıf ögretmenini şikayet etmişler.

    hiç suçu olmayan yine cezasını çekmişti. hepimizin içi rahat olsundu. herkes whatsapp'tan bu elim olaya karşı çıktı öğretmeni savundu. ama o popolarını kaldırıp okul idaresine gitmeyi ve durumu anlatmayı hiç düşünmediler. ben olaya dahil olmak zorunda kaldım.

    ablam yalvar yakar bu senenin sonuna kadar grupta kalmamı sağladı. yok bee ne yalvarması. karşılığında gucci'yi kaptım. o bana yeter.

    ama sevinemiyorum. yıl boyu yaptığım masraflar zaten o çanta kadardı.

    pazartesi günü kendi okulumdaki velilerimi toplantı için çağırdım. hepsine sımsıkı sarılıp doya doya ağlamayı düşünüyorum.
  • bir velinin dilinden okumakta fayda var .özel okulun fakir velisi
  • duyum ve gözlemlerime göre üçe ayrılır:
    1. makul veliler,
    2. okula para ödediğini bir şekilde hatırlatan, en ufak bir olumsuzlukta abartılı tepki gösteren ve çocuğuna da kötü örnek olan veliler,
    3. ikinci maddede yer alan velilerin, 'müşteri' karşısında boyunları kıldan ince olan yöneticilerin ve bazı öğrencilerin karşısında hz. eyüp sabrı göstererek mertebesini yükselten öğretmenler!
    not: öğretmen değilim.özel okullarla hiçbir bağlantım yok.
  • covid-19 sebebiyle evde dinlenip iyilesmem gerekirken şımarık bir özel okul velisi ile uğraştım. raporlu olduğumu, hasta olduğumu söylememe rağmen ne bir geçmiş olsun ne de bir iyi dilek... "1 saattir sizi bekliyoruz arkadaşlarla". hanımefendinin verdiği cevap tam olarak buydu, bir saat dediği de 10 dakika. muhtemelen kendi dilinde bir metni okuyup anlayamayan bu velinin en büyük başarısı zengin bir koca bulup ondan çocuk yapmak. 10-12 mesajdan çıkardığım analiz bu. ama bana soracak olursanız bu veli bir istisna. diğer velilerim saygıda ve nezaket kurallarında hiçbir zaman kusur etmediler. onlara teşekkür ederim, söz konusu veliye diyecek hiçbir lafım yok. çünkü söylediğim şeyleri idrak edemeyecek kadar vasat birisi.
  • geneli çocuğu çeşitli açılardan yetersiz olan kişilerin devlet okulu öğretmenlerini suçlayıp notları düşük diye özel okula yazdırdığı, çocuğu şişirme notlar almaya başlayınca "benim çocuğum aslında zeki" mastürbasyonu yapan geri zekalılar topluluğudur. haricine lafım yok.

    kendi yetersizliğini çocuğuyla gidermeye çalışırlar. ilkokul mezunu bile olmayan kişiler ekşici piçler gibi öğretmene akıl vermeye başlar.

    ulan düz mantık; oradaki öğretmen asgari ücret alıyor. senin çocuğun ne kadar umrunda olabilir? adam açlıkla savaşıyor.
  • bu sistemde öğretmen olmak zaten zorken birde özel okulda bu işi yapmak gerçekten işkencedir. para vererek kötü şeyler duymak istemeyen insanları çekmek çok zor. para ile adam olmaya çalışan insanlardır. aynı yerde 5 dk durmak bile istemezken bu insanlarla ortak bir paydada birleşmeye çalışmak çok zordur.
  • benim, soru varsa alayım.

    (#94993504)
    (#94993131)

    bu entry yazan öğretmen gelmiş özel okul velilerine laf etmiş, çok enteresan. o velinin çocuğu düşük not aldı diye gerizekalı olmayabilir ama böyle bir öğretmenin öğrencisi olabilir. ikinci seçenek sanki daha ağır basıyor.
hesabın var mı? giriş yap