• jung'un zamanının ateist entelektüel çevresiyle oldukça ters düşen kitabı.
    bana göre nietzsche gibi olmadığı sürece insanların tanrı fikrini kaybedişlerinin pek bir önemi olmadığını söylediği bölüm çarpıcıdır ve üzerine tartışılması gerekir. nietzsche tanrıyı öldürdüğü için onun varlığını bir bakıma tanır ve ateist değildir. merkezdeki tanrı fikrinin kayboluşuyla ego, kişiliğin bütünlüğü olan öz birleşerek şişer ve bu tehlike arz eder. sıradan kişi özelinde ise, hemen gerçekleşen önemli bir durum yoktur ortada. ancak bu sosyal bir boyuta ulaştığında kitleler salgın halinde akıl hastalıkları geçirmeye başlar. (bu noktada zamanını örnek olarak gösteriyor)

    kitabın özeti ise aslında kişisel deneyimin önemli olduğu ve kisi, icinde bir şey duyumsuyorsa bunun reddedilemeyeceğidir. tanrı fikrini bir arketip olarak nitelendirir ve bu fikir onun sisteminde bilince ulaşarak davranışlara yön verir.
  • carl gustav jung'un okyanus yayınlarından çıkan bir eseridir. ele aldığı mevzu zaten isminden anlaşılmaktadır. "din, insan aklının en eski ve en yaygın uğraşlarından biridir. bu nedenle insanın psikolojik yapısına değinen her psikoloji dalı, dinin sadece toplumsal ya da tarihsel bir olay olmayıp, çok sayıda insan için oldukça kişisel bir ilgi alanı olduğu gerçeğini gözlemlemeden edemez." şeklinde bir arka kapak yazısına sahiptir.
  • jung bu kitapta hristiyanlık dininde kullanılan semboller, imgeler ve mitler üzerinden derin bir analiz yaptığından dolayı, bu din hakkında çok bilgisi olmayan okur için okunması zor, anlatımı havada kalan bir kitap olacaktır.

    kitapta geçen ve beni etkileyen birkaç satır :

    " bilinçdışı, inandığı din konusunda tuhaf bir açıklama ortaya atmıştır. bu durum tıpkı, hristiyan bilincinde birbirinin ebedi düşmanı olan bedenle ruhun, çelişen yönlerini tuhaf bir şekilde yumuşatmak suretiyle birbirleriyle barışmalarına benzemektedir. ruhsallık ve maddecilik beklenmedik bir barış içinde bir araya gelmişlerdir. bunun sonucu acayip ve gülünç olmuştur."

    " bizim çağdaş yaklaşımımız, boş inançların ve ortaçağ ve ilk çağ safdilliklerinin oluşturduğu bulutlara gururla üstten bakıp, bu bulutların akılcı bilinç gökdeleninin alt katlarındaki yaşamı taşıdığını unutmaktadır. oysa alt katlar olmadan aklımız boşlukta asılı kalır."

    " eğer bir aşağılık duygusu bilinç düzeyindeyse, kişi her zaman için onu düzeltme şansına sahiptir. dahası, söz konusu duygu, sürekli olarak diğer ilgilerle temas halindedir ve bu nedenle de düzenli şekilde değişimden geçer. fakat bilinç dışına atılır ve bilinçten uzaklaştırılırsa, hiç bir zaman düzeltilmez. üstelik, farkına varılmadığı bir anda patlayıp ortaya çıkabilir."
  • orijinal ismi: zur psychologie westlicher und östlicher religion-psychologie und religion

    "dinsel deneyim mutlaktır. tartışılmazdır. tek söyleyebileceğiniz, hiç böyle bir deneyim yaşamadığınızdır, karşınızdaki de şunu söyler : “ama, ben yaşadım.” ve tartışmanız burada sona erer. tüm dünya din konusunda ne düşünürse düşünsün, dinsel deneyim yaşamış biri, kendisine hayat, anlam ve güzellik kaynağı olan ve dünyaya ve insanlığa yeni bir parlaklık veren büyük bir hâzineye sahip olmuştur. barışa kavuşmuştur. böyle bir hayatın yasal olmadığını, böyle bir deneyimin geçerli olmadığını ve böyle bir pistis*in sadece sanrı (ilüzyon) olduğunu hangi ölçüte (kritere) dayanarak söyleyebileceksiniz? aslına bakılırsa, nihai şeyler konusunda, yaşamanıza yardım eden unsurlar dışında daha iyi bir gerçek var mıdır ki? işte bu nedenle, bilinçdışı aklın ürünü olan sembolleri dikkate alıyorum. çağımız insanının eleştirel aklını sadece bunlar ikna edebilir."
  • "gerçek bir sanrıyla iyileştirici bir dinsel deneyim arasındaki fark nedir? fark, sadece kullanılan kelimelerdir. örneğin şöyle söyleyebilirsiniz : hayat, çok kötü sonuçları olan bir hastalıktır, ölümle sonuçlanıncaya kadar uzun yıllar ayak sürüyüp durur; veya, sıradanlık, genelleşmiş bir yapısal hatadır; veya insan, ölümcül derecede aşırı büyük bir beyne sahip bir hayvandır. belirtilen bu düşünce tarzı, hazımsızlık çeken ve sürekli homurdanan kişilere özgü bir ayrıcalıktır. nihai şeylerin ne olacağını kimse bilemez. bu nedenle, her şeyi başımızdan geçtiği ve yaşadığımız şekliyle almalıyız, kabul etmeliyiz. ve eğer, bu tür deneyimler, sizin ve sevdiklerinizin yaşamını daha sağlıklı kılıyor, daha çok güzelleştirip, daha tam ve doyurucu hale sokuyorsa, güvenle şunu söyleyebilirsiniz: “bu, bana tanrının bir lütfudur.”"
  • carl gustav jung'un kitabı. ben de okyanus yayınlarından çıkan basımını almıştım ancak orijinal dilinin ağırlan mıdır yoksa çevirinin hatalı olmasından mıdır bilmiyorum okurken çok zorlanıyorum. ayrıca çok basit noktalama hataları da bulunuyor ki bu yüzden zaten uzun olan cümleleri tam olarak anlayabilmek için defalarca okumam gerekiyor. kitabı sonuna kadar getiremeden bırakacağım muhtemelen.

    ayırca yine jung'un feminen ve maskülen kitaplarını da almıştım. onlar pinhan yayınlarındandı, umarım onlarda da aynı sorunla karşılaşmam.
hesabın var mı? giriş yap