• rahatsız olma durumu
    (bkz: hastalık)
  • içinde bulunulan durumdan hoşnut olamama hali.
  • her türlü performans ve hayat kalitesi düşüne neden olan şey.
  • can yakma sınırına geldiğinde sürdürülemez olan hoşnutsuzluk...
  • gece uykusundan kalkıp yatakta kaaf-ayak yönünde diğer tarafa yatmak. bildiğin rahatsızlık.
  • ruhun yakıtı.
  • apartman bosluklarinda yuksek sesle konusan herkesi ayi ilan etmek istemek.
    gerceklesen istege de rahatlama deniyor.
  • bu duyguyu ödünç aldığım bir kitabın arkasındaki boş sayfada yazan yazılara bakarken de yaşamıştım. kitabı hatırlamıyorum, yazıları da. yazıysa benden başka birinin yazması ihtimalini kabul edemeyeceğim kadar benim el yazıma benziyordu. ödünç almış olmasam oraya yazıp unuttuğumu bile düşünebilirdim. kitaba dair hatırladığım bir şey daha; her şeyin kendini tekrar edip durduğu sonsuz bir döngü içinde olduğumuzla alakalı oluşu ve gözlemci etkisi ile ilgili bir yerini not aldığımdı. notu zorlarsam belki bulurum, o yıllarda kullandığım defterleri karıştırmak lazım, o sayede kitabın adına da ulaşabilirim, yarın deneyeceğim. yazıyı görünce dört kat aşağı inip kitabın sahibine bu kimin yazısı demiştim. gecenin bir yarısı elimde kitapla kapısına koşup bunu sormam delice gelmiş olacak ki şaşırarak bana bakıp "benim ne oldu?" dedi. içeriğe takıldığımı düşünüp içinde geçiyordu, okurken şunu düşündüm ya da kitapla alakası yok çantamda not defteri yoktu buraya yazdım bile demiş olabilir, hatırlamıyorum. hatırlanmayan boşlukları belleğin kafasına göre doldurduğunu düşününce muhtemelen bu anıyı daha detaylı hatırladığımı iddia etsem ilk ihtimali seçerdim. ne yazıyordu ki? bir de kitap neydi? dokuzlu bir ismi vardı evet, einstein ile ilgili daha doğrusu kütle çekimle ilgili ama hesse benzeri bir spiritüalizm etkisi ile yazılmış yerleri vardı. cloud atlas filmi ile yakın dönemlere ait olduğu için mi belleğimde iki veri birlikte duruyor yoksa konu mu benzer geldi. döngüler sahiden kitaba mı aitti? o yıllarda kullandığım defterleri bulamaz ve kitaba dair merakım da durmazsa onun evine bir gittiğimde kütüphanesine bakmak da aklımda dursun.

    kaç yıl oldu evine gitmeyeli? şu an saat 04:23 ve kalkıp evine gidecek değilim, zaten o yaşlardaki kadar deli de değilim. neyse el yazısı diyordum, ona aitmiş. üşenmeden yukarı çıkıp ortalıkta duran defterlerde birini kaptığım gibi aşağı indim. defterde ne yazdığı da belleğimde yok, hangi defteri alıp indiğim de. yine suni hatıra olarak anatomi notları aldığım bir defter seçecektim ki o yıl hazırlık okuduğumu hatırladım belleğimde çıktığım dört kat yukarıdaki odanın yerleşiminden. zaten birinci sınıfın sonunda oradan ayrılmıştım. anatomi olamadı madem ingilizce kelime defteri olsun o zaman diyorum iyimser bir dilekle. deneme ya da günlük yazdığım bir defteri alıp inmemişimdir umarım, el yazısı bile yeterince kişiselken üstelik. okuduğu kitabı içinde notları ile veren birinden neyi esirgiyorsam? o yıllarda kişisel algım ne ile sınırlıydı ya da kişisel ve mahrem arasındaki ayrımı ne zaman yaptım?

    kitabı hatırladım "dokuz kehanet", basit bir google araması ile teyit edip kapağını görünce birkaç detay daha hatırlıyorum. şimdi olsa arka kapağındaki yazıyı bile sonuna kadar okumayacağım kitaplardan, bunu da 19 yaşında olmanın verdiği saçma kitaplar da okuyabilme yetkisine sayıyorum.

    bu notu yazmaya ara verip kitabın başlığına bakıyorum ve o kitaptan hatırladım tek yeri buraya yazmışım. evet einstein... entry 2016 (bkz: #64024471) tarihli, demek ki defterlerden birini atarken oraya yedekleme gereği duyduğum yazılardan; "... diğer bir deyişle evrenin merkezindeki temel dayanağı, insanın niyetlerine ve beklentilerine benzer saflıktaki bir enerjidir ve bir bakıma bizim eski mekanik modelimize meydan okur."

    belleğimde daha eskiye dönüyorum, elimde bir defter ile kapı ağzında ona el yazımı gösterdiğim anki ifadesine. o zaman yuvarlak değil köşeli kemik bir gözlük takıyordu, yine kırmızı. yazılarımızda ki benzerliği anlayınca "ben bunu ne zaman yazmışım?" deyip gülmüştü, bu kısım belleğinin uydurması değil, güvenilir bir anı, bayağı kanlı canlı, - hoş, olmayan şeyleri de kanlı canlı hatırlamakta da üstüme yok. yine de güveniyorum.

    bu duyguyu diyorum en son on sene önce birinin el yazısına bakarken yaşamıştım, şimdiyse bir telefon ekranında yaygın kullanılan bir fontta sadece cümle yapıları ve üslup benzerliği değil, içeriği de fazlaca yakın bir sürü yazıyı okuduktan sonra yaşıyorum. o ilk yazının sahibi kadar muzip olsam "ben bunu ne zaman yazmışım?" diyeceğim cümleler o kadar çok ki...

    sayfalarca okuduğum yazıların verdiği rahatsızlık hissini tarif etmekten mi kaçıyorum? evet doğru kelime rahatsızlık... kötü bir anlama gelmek zorunda değil, kötü hissetmiyorum ama rahatsız hissediyorum. tanımlayamadığım şeylere duyulan rahatsızlığa benziyor ama diğer yandan boyumun yetmediği bir yerde duran dört kavanozdan birinin kapağının tam kapanmadığını fark etmek gibi. böyle bir benzetme yapınca da kendimi birden tanımlanmış sayıyor ve rahatsız hissetmem için tutulabileceğim tek gerekçeyi de çöpe atıyorum.

    martılar yine bağırmaya başladı, saat 05:03. önce biri birkaç defa gak-gukluyor sonra hepsi birden kaba kahkahalara benzer seslerle -burada ötmek kelimesini kullanmak istemiyorum- bağırıyorlar. hepsi birden de değil aslında abartmaya gerek yok en fazla yan çatıdaki martıların tamamı diyebilirim. orada bile espiriye gülmeyen bir çıkıntı martı olduğuna ve diğerleri kötü komedi filmlerinde arkadan verilen kahkaha efektine benzer -kesinlikle ötme olmayan- sesler çıkarırken sessiz sessiz durduğuna eminim. bu yüzden cümlemi "önce martılardan biri birkaç defa gak-gukluyor sonra bir çoğu kaba kahkahalara benzer seslerle bağırıyorlar." olarak güncelliyorum. yarın ders var, erken kalkmam lazım. biraz daha beklersem uyuyamayacağım kadar geç olacak. rahatsızlık hissi üzerine yazmaktan kaçıp kalan vakti öldürmek için martıları kullandığımı fark ediyor ve gidiyorum.
  • "garip rahatlığa" rahatsızlık diyor; bu yağlı ballı bolluğun yaklaşımı. "garip rahatsızlığa" rahatlık diyelim, çaresizlikten çare bulalım.

    "bendeki temel rahatsızlık, bilemiyorum ki hangisi, sabırsızlıksabır mı?" franz kafka - briefe an felice

    "normal olarak rahatsız eden kişi, rahatsızlık içerisinde sıkışmış kendisidir. kadının tutuşturduğu ateşin parıltısı, karmaşıklığın tüm kurbanlarını hem uyandırır hem aydınlatır. öyle ki anlamsız kargaşa bir arınma süreci haline gelir." carl gustav jung - aspects of the feminine

    (ilk giri tarihi: 12.1.2017)

    (bkz: gücenme/@ibisile)
hesabın var mı? giriş yap