• birkaç hafta önce; yakışıklı kadıköy'ün güzel meyhanelerinden birinde rakı içmek istemiştik ama gece pek keyifli başlamamıştı.

    yediğinizde, yüzüne baktığınız insanın ismini ve kalan yaşam süresini görmenizi sağlayan ölüm tanrılarının gözlerini ya da kilometrelerce uzaktan gelen düşmanları seçebilmenize olanak tanıyan elf gözlerini size bahşeden birer balık söylemiştik. zira bu kadar pahalı olmalarının başka bir açıklaması olamazdı.

    hesabı dayıoğlu ödeyecek olsa da bu durum canımı sıkmıştı. "eğer balıkçıda köfte söyleseydin sikerdim belanı, boşver ye!" deyince sıkıntım geçti. o sırada meyhanenin balkon kısmındaki bir masada oturan 5-6 kişilik orta yaşlı bir grup, birbirinden güzel türküler söylemeye başladı. karşılıklı kadeh kaldırıp türkülere eşlik ettik;

    geceleyin uyku girmez gözüme,
    zalım yastık diken oldu gözüme,
    uyma dedim uydun eller sözüne...

    alnıma yazılmış bu kara yazı,
    kader böyle imiş ağlarım bazı,
    gönül hey sebebim hey...

    vakit gece yarısına yaklaştıkça sadece bizim masa ve onlar kalmıştı. son kadehlerimizi alıp onların yan masasına geçmek için hareketlenmiştik ki garson bizi durdurdu: "yalnız onlar savcı hep gençler".

    statüsüzlüğümüz adeta yüzümüzden akıyordu ve garson bunu farketmişti. ama bir dakika! yanımdaki adam genç bir avukattı. hemen sordum ona "bu yasal mı lan? resmen şahsımıza hakaret var dostum! dava açalım hem de sembolik değil yüklü miktarda!" diye kendimden geçtim. "o öyle bi şey değil lan, bi sakin ol amına koyim" şeklinde hiç de resmi olmayan bir dille beni uyardı.

    onlarla aramızda bir masa boşluk bırakarak fantastik bir güvenlik önlemi aldı garson. ne var yani? onlar savcıysa biz de sicili temiz ve içmeyi seven vatandaşlardık. ayrıca berlin'de hakimler vardı ve batman'in yetki alanı yoktu! garson bunları biliyor mu acaba diye son kez düşündüm ve bilmediğini varsayarak kadehimden koca bir yudum aldım. gecenin sonuna geldiğimizde; en kıdemlisi olduğunu düşündüğüm dayı güzel sesiyle araya girdi, eski aşklarımızın anısına ve acısına kaldırdık içkilerimizi dostça;

    penceresi önünde karanfil saksı,
    oturmuş yazar yarim birine yazı.
    kimi sever bilinmez dumanlı başı...

    zalim olma sevgilim taştan değilim,
    batmam elin üstüne diken değilim...
    zalim olma sevgilim taştan değilim,
    kaldır başını bir bak haram değilim...

    ve evet, rakı bizi bir gün daha kanatlarının altına almıştı. ölmeyeceğimizin güvencesi aklımızda; aylak adımlarla yürüdük gece vakti, yakışıklı kadıköy'ün güzel sokaklarında...
  • oturduğun yerde spor yapmak gibidir, biraz fazla kilonuz varsa terden sırılsıklam yapabilir.
  • sevmek gibi, çok içmesen de olur ama güzel iç.
  • eğer güzel bir ekibiniz varsa ve düzenli olarak gittiğiniz kafanıza uygun bir mekan (bkz: çırağan meyhanesi) varsa dostlarınızla yapılabilecek en güzel aktivitelerden biridir.
  • ilk başlarda sevilmeyen sonradan alışkanlık yapılan tek alkol :)
    haydari, acılı ezme ile candır rakı
  • incir rakısı gelir aklıma hemen. üstteki entrilerde vardı belli bir usül, düzen ve adap gerektirir. en sevdiklerinle içince hele olur sana cennet rakı sofrası.
  • adabıyla yaparsanız insana hem zevk hem de acı veren olay.
    neden mi hem zevk hem de acı. rakı içmenin adabı depresif dönemde içmektir. yani "hadi gel bunu kutlayalım kanka. gel rakı içek" içkisi değildir rakı. derdi paylaşmanın, üzülmenin ve belki kahrolmanın içkisidir.
    o yüzden rakı içmek istiyorsanız depresif döneminizi kaçırmayın. o dönemde için ki bu eylemden zevk alın.
  • van rakı kültüründe, "sanayici içişi" diye bir gelenek var. küçük çay bardaklarına yarısına kadar sek rakı koyuluyor, sohbet esnasında kararı geldikçe kadeh kaldırılıp tokuşturulup, tek yudumda içiliyor. on onbeş dakika sonra tekrar aynısı. ben pek sevdim bu yöntemi.
  • konuşulacak ağır konular, hatıralar, acılar, sevinçler, hüzünler dargınlıklar yoksa içilmeyen içki.

    birini konuşturmak istiyorsanız işkenceye gerek yok, çilingir sofrasını kurun ve yarım bardak, rolantide çaktırmadan içirin. 70 cc'lik şişenin dibine yaklaştığınızda "ben seni seviyorum" diye bir ses duymayacaksınız. yok oğlum öyle birşey inanmayın.
  • meze hazırlarken yavaştan içilen ilk dublesi en güzellerindendir. hamsi tavaydı, salataydı, beyaz peynirdi derken havaya sokar adamı. hatta babayla birlikte akşam güneşi batarken birlikte yapılanı yaşama sevinci. masaya oturunca keyifler artar ama kadehler içildikçe ciddi meselelere geçilir, nasihat ve yaşam bilgelikleri paylaşılır. son kadehse sarhoş bir saygıyla tokuşturulur da tokuşturulur.

    alt tarafı rakı işte ne anlam yüklediniz diyenler de olabilir. onlara söylenebilecek şeylerden biri de; herkesin sevdiği bi şey var bu amına koyduğumun hayatında. bizimki de bu, ne yapalım?
hesabın var mı? giriş yap