• pär lagerkvist, türkçe'ye "sıçtığı boku temizleme gayretindeki bir zencinin çırpınışları" olarak çevirilebilecek "han som fick leva om sitt liv" isimli eserininde bu konuya değinmiştir.
    lagerkvist okuyan yazarlarla aynı platformda olmaktan gurur duyuyorum amına koyiim.
  • (bkz: kazim koyuncu nun iyi ingilizce bilmemesi) akiminin cogaltilmasi sonucu ortaya cikan aci gercek. turk sanatinin yarayan kanasi*dir.

    halbuki daha vahim durumlar var:

    (bkz: yazarin imla bilmemesi)
    (allah askina bkz: bir afrikalinin koplexli sozleri)
  • oysa bir şair olarak çiçekleri bilir mesela bir sevgilinin gidişiyle ölmeyen bir mevsimi anlatan leylakları örneğin yada bir halkın kabuk tutmasına izin verilmeden her daim kanatılan yaralarını bilir. sürgünleri hapisleri zalimliği bilmesi kendi marifeti değildir ama onun da dahil olduğu halkın tümüne zorunlu ortak ders tarafından atanmıştır o da en alasını öğrenmiştir istemeden.
    tüm bu durdurulamayan ece temelkuran tarzı duygusal cümlelerime müteakip bu entrymi de çemkirerek bitirmek istiyorum ki: rıfat ılgaz yemek kitabı yazarı değildi dolayısıyla isveç mutfağını bilmek gibi bir zorunluluğu yoktu. abazanlık üzerine roman yazan insanların uganda mutfağı üzerine eğitim görme zorunluluklarının olmaması gibi.
    not: rıfat ılgaz'ın tam da yaralarıma denk düşen şiirlerinden dolayı bu yarı duygusal entry yoksa bu başlık baştan sona çemkirik bir entry'yi haketmişti.
  • kendisiyle paylaşmak istediğim cehalettir. malesef ki kusmuk gibi isveç yemeklerinin bir kısmıyla bu cehaletime bir göz vermiş durumdayım.
hesabın var mı? giriş yap