• kesinlikle sonu tahmin edilebilecek bir film değil.
  • her bokun sonunu bilen babamla izlerken keyif aldım. çünkü bilemedi. ve sonunda "hassiktir!.." dedi. ağladık beraber. ama çaktırmadık birbirimize. çok duygusalız amına koyim.
  • belirli bir sonu olmadığı için, sondaki iki ihtimalin de karşılıklı kanıtlanabilir oluşundan dolayı ne sonu tahmin edilebilen, ne 51. dakikada çözülebilen bir film.

    bin kere dendi, iki görüş var sonla ilgili ve ikisi de belirli değil.

    spoiler kısmına geçip öyle çemkireyim:

    --- spoiler ---

    arkadaşım, teddy gerçekten deliyse, en son havlunun ucundan çıkan çubuğu bana anlatın. verilen ilaçları anlatın. hücredeki adamı anlatın. tutturmuşlar teddy deliydi de oyun oynadılar da bilmem ne. kanıtla diyorsun yok, sadece deliydi deniyor. değil ulan, delirttiler adamı. benim görüşüm bu.

    deli olduğuna dair de kanıtlar bulunur, çıkın kanıtlayın, o yüzden zaten filmin sonu belirsiz, iki yoruma da açık deniyor/diyorum.

    ama kanıtla denirse de teddy'nin deli olmadığını çatır çatır kanıtlarım o başka konu.

    --- spoiler ---
  • güzel filmi "çözülememe", "sonunu tahmin edememe" zanneden insanlar tarafından yea sonu belli diye beğenilmeyen yönetmen, oyunculuk, senaryo harikası film.
  • başka bir film izlerken alttaki yorumlarda adı geçince izleyim dedim. başını sonunu konusunu, kimin oynadığını bilmeden öylesine izlemeye başladığım bu film izlediğim filmlerden kayıp olarak görmediğim nadir zaman diliminin sahibi oldu.

    filmin sonuna nokta hariç neredeyse bütün noktalama işaretleri getirilebilir. * öyle sıradışı bir film...
  • yeni dönem psikolojik filmlerden. biraz dikkatli seyrederseniz ters köşeye de yatırmıyor. anlaşılabilir bir kurguda ilerliyor.

    o alışılagelmiş gençlik korku filmleri gibi bunlarda artık kabak tadı verdi. elemanların kafalarında yarattıklarını sana gerçekmiş gibi yutturmaya çalışmalar falan! yeter ulan!
  • her zaman haksızlık yaptım leonardo dicaprio'ya. her filmini ve her filminde sevmeme rağmen hep bir şekilde aklımda biraz düşük bir yer veriyorum. bir sonraki filminde bir daha kırıyor aklımdaki bu imajını. sonra ben yine aynı o düşük imajı yaratıyorum. sonraki filminde tekrar kırıyor aklımdaki bu imajını....

    sinemada izlediğim ilk film titanic
    gangs of new york
    catch me if you can
    the aviator
    the departed
    blood diamond

    shutter island
    ...
    ...
    ..
    .

    titanic filmini de oradaki dicaprio'yu da çok sevmiştim. sonra nedense aklımda "baby face işte!" diye kaldı. o gün bugündür de gidiyoruz böyle.

    daha kaç defa kanıtlaması gerekecek bana kendini bilmiyorum.

    film başarılı! gayet gayet başarılı! her şeyiyle başarılı!
  • --- spoiler ---

    filmin son sahnesinde andrew laeddis'in (diğer bir adıyla teddy daniels) dr. lester sheehan'a (yani ortak dedidiği chuck aule) söyledikleri üzerine dr. lester, andrew'in tedavisinin başarısız olduğunu düşünür. bunun üzerine dr. lester, dr. cawley'e döner ve buruk bir mimik hareketi artık andrew için olacak hükmü bildirir. dr. cawley ise aynı burukluk ile diğer heyetle sessiz dialoglar kurarak mevcut durum görüşülür. andrew belli etmez fakat olacaklara zaten hazırlıklıdır ve şu cümleyi kurar...

    andrew laeddis: merak ediyorumda
    dr. lester sheehan: evet? nedir, patron?
    andrew laeddis: sence hangisi daha kötü olurdu?
    andrew laeddis: canavar olarak yaşamak mı yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi?

    dr. lester sheehan, andrew yavaş adımlarla ilerlerken ardından "teddy" diye seslenir. andrew bakmaz. doktor durumu çakar andrew iyileşmiştir fakat tercihi yaşamak da değildir. andrew son oyununun sonuna doğru devam ederken film biter, bizi de bitirir.

    --- spoiler ---

    tekrar düşündüm ikinci kez izleyince iki kez dumur olabiliyorsunuz.

    `evrendeki rolümü tekrar alabilir miyim bendekinin mürekkebi dağılmış hiçbir şey göremiyorum`
  • izlediğim en iyi gerilim filmlerinden. filmi gerilim filmi olarak tanımlamak az kalır gerçi.

    filmden dört ana başlık çıkardım;

    empati: film izleyiciyi içine çekiyor. di caprio'nun oynadığı karakterin yaşadığı gerilimi, sıkıntıyı ve delilik hissini izleyiciye yaşatıyor.

    savunma mekanizması: insan olmanın getirdiklerinden. filmin bir çok yerinde karşımıza çıkıyor.

    yabancılaşma: adadaki insanların delirme sebepleri ve tedavi yöntemleri semboliktir. (bkz: devlet) (bkz: savaş) (bkz: ilaç) (bkz: hayal)

    --- spoiler ---

    "which would be worse to live as a monster or to die as a good man?"

    --- spoiler ---

    şiddet: tanrının şiddet arzusu ve insanların özünde fazlasıyla şiddetten uzak kalamayacak dürtülerin olması.

    --- spoiler ---

    baş gardiyan ve di caprio'nun arabadaki diyaloğu

    --- spoiler ---
  • tek kelimeyle ''mükemmel'' bir yapım.

    huyumdur, izleyeceğim filme başlamadan önce başrol oyuncularının ve yönetmenin adına mutlaka bir göz atarım. bu filmde de martin scorsese ve leonardo di caprio isimlerini görmek beklentiyi bir hayli arttırıyor doğal olarak. rahat olunuz, siz de beklentilerinizi yüksek seviyede tutar izlemeye başlayabilirsiniz, çünkü karşılığı kesinlikle veriliyor filmde. ayrıca filmi izlemeye koyulmadan önce, sözlükteki başlığında spoiler içeren entriler hariç hemen hepsini okudum, ortak görüş senaryonun klişe olduğu şeklindeydi. anlamak çok güç, kurgu muhteşem, ayrıca ilk 30 dakikalık bölümde uyuyakalabilirsiniz tarzı eleştiriler çok haksız ve filmin sonu kesinlikle tahmin edilemiyor; ben baya ters köşe oldum.

    devamı ağır spoiler içeriyor, filmi izlemeden okumayın derim.
    --- spoiler ---
    hemen her izleyici gibi ben de kendimi teddy'nin yerine koydum ve filmin ilk bölümünde de herhangi bir ters köşe durumu sezemiyorsunuz. bir hasta kaçıyor ve bunun için adaya çağrılan bir federal ajan, her şey normal gibi görünüyor yani. ta ki hastaneden kaçtığı iddia edilen hasta rachel solando'nun hiçbir şey olmamış gibi ''bulundu'' denildiği ana kadar. yönetmenin bana göre yapımdaki en büyük başarısı da filmin o anında tüm izleyenleri, ortada bir komplo olduğuna inandırması. ortak chuck, andrew laeddis'in hastaneye giriş kabulüne dair belge bulması, teddy'nin mağarada gerçek rachel solando ile konuşması ve teddy'nin aslında o hastaneye bir plan dahilinde getirilmiş olması, aynı şekilde c koğuşunda george noyce ile girdiği diyalog; bütün işaretler doktorların aslında azılı birer cani olduğuna ve hastalara beyin ameliyatı yapıldığına işaret ediyor.

    filmdeki gerilim ve heyecan dozu da fırtına ve aralıksız yağan yağmur ile elektriklerin kesildiği ve chuck ile teddy'nin c koğuşuna gitmeye karar vermesi ile başlıyor. kayalık sahnesinde gerilimin en üst seviyeye çıktığını hissettim şahsen. bu noktada getirebileceğim eleştiri, teddy'nin chuck'un düştüğünü düşünmesi nedeniyle kayalıktan aşağıya inerken yapılan mantıksızlık: arkadaşım o uçurum nerden baksan 50-60 metre, o kadar kolay inilir mi yahu? 5 adımda aşağıdaydı bizim kahraman, olmaz öyle.

    teddy'nin deniz fenerine girmeyi başarması ve en üst katta doktor ile konuştuğu sahnede doktorun söylediği ''24 aydır buradasın'' sözü bana o anda ''hassktrr'' çektirdi. ta ki geriye gidip andrew laeddis'in ki bizim teddy'nin ta kendisi, başından geçen korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. film kahramanımızın, her izleyicinin yerine koyduğu ve kendisine deli muamelesi yapılıyormuş hissine kapıldığı asıl kişinin, aslında hasta olduğunu öğrenmek tam anlamıyla ters köşe. bu da yönetmenin, kurgunun muazzam başarısını işaret ediyor.
    --- spoiler ---

    son sözüm de mark ruffalo'ya.
    film boyunca kendisini, di caprio ile birlikte titanic filminde rol alan kötü adam sandım.
    allah için sözlük çok benzemiyorlar mı lan?
    internet teknolojisinden faydalanıp hemen baktım zaten meğer o kişinin adı billy zane imiş.

    ekleme: ayrıca anagram çok başarılıydı.

    edit: karakter isimleri düzeltildi.
hesabın var mı? giriş yap