• çocuk edebiyatı, romanı gibi kavramları sorgulatan, çocuklardan oluşan kadrosuyla vahşete varan olay örgüsüyle aklı baştan alan roman. göze çarpan bahsetmeye değer önemli bir detay da savaştan kaçırılan çocukların kendi cehennemlerini icat etmiş olmaları.
  • orada olsam ralph'tan yana mı, jack'ten yana mı olurdum; yoksa simon gibi tek başıma olmayı mı yeğlerdim, yoksa kendi otoritemi mi kurmaya çalışırdım diye düşündüren kitap. başlarda klasik bir iyi kötü savaşı gibi görünse de sonralarında çok şaşırtan detaylar olur.
  • william golding'in 1954 yılında yazmış olduğu alegorik bir roman. sandığımızın aksine çocukların masumiyetinin, iyi niyetinin yanılgılardan oluştuğunu bize gösterir. insanlığın korkunç bencilliğinin, nankörlüğünün ve çirkinliğinin sonradan oluşmadığını, var olduğumuzdan bu yana bütün bunları cebimizde taşıdığımızı yüzümüze acımasızca vurur.
  • türkiye iş bankası yayınlarından çıkanı google translate ile türkçeye çevrilmiş. bir kitap nasıl bu hale getirilir şaşıyor insan, anadilime küstüm resmen ingilizcesini alıp okuyorum.
    abartmıyorum mesela şu an mübalağa yapmadan rastgele bir sayfa açıyorum.

    bir saniye kitabı bir elime alayım

    evet

    117. sayfa geldi ilk paragrafı yazacağım

    " ta aşağılarda, ormanın ağaçları iç çekti, sonra kükredi. ikizlerin alnındaki saçlar uçuştu; ateş yandan alevler saçtı. onbeş yarda uzaklıkta, rüzgarla kabarıp gerilen bezin sesi duyuldu"

    bu ne lan? bu nasıl bir çeviridir...
  • nobel edebiyat ödüllü ingiliz romancı ve şair william golding'in harika kitabı. ralph medeniyeti simgelerken, jack de kaos ve savaşı simgeler. toplum içerisinde kuralların, medeniyetin ve bir yandan da insanların güç savaşlarını çocuklar üzerinden anlatan bir kurtuluş hikayesi. iş bankası kitaplarından, çevirisi de mina urgan tarafından yapılmış. zevkle okudum.
  • insan özünde iyi midir? yoksa iyilik kötülük gibi kavramları yaşadıkça mı öğrenir? çevrenin ve otoritenin insanda yol açabileceği değişikleri hayal aleminden uzakta, tüm gerçekçiliğiyle sunuyor bu kitap.

    sineklerin tanrısı, aslında bir yerde mercan adası fantezisinin, medeniyet kurma hayallerinin ıssız bir adada son derece ilkel bir şekilde yıkılmasını, kendi trajik gerçekçiliğiyle anlatıyor. insanın özüne inerek, büyüklerin "melek" dedikleri çocukların, eğitimin ve düzenin olmadığı bir yerde kendi düzenlerini kurmalarını; bunu kendilerinden başka boyun eğecekleri bir şey olmadan, vahşi doğaya ait bir içgüdüyle yapmalarını gösterip, toplumca belirlenmiş medeni ilkelerden sıyrılışlarını gözler önüne seriyor.

    /*bu satırdan sonrası kitap içeriği hakkında bilgi içerir*/

    bir atom savaşı sırasında bindikleri uçak vurulup ıssız bir adaya düşünce, pilotun da ölmesiyle 6 ile 15 yaşlarındaki çocuklar bir başlarına kalıyor. aslında adaya getirdikleri medeniyet algısı, ailede gördükleri disiplin onların bu yalnızlığını ortadan kaldırıyor da denilebilir. öyle ki, romanda domuzcuk olarak geçen çocuk, belli bir disiplin altında yetiştirilmiş ve mantığın sesi olarak karşımızda yer alıyor. yaşıtları gibi o da bir çocuk olsa da doğru karar alabilmede neredeyse bir yetişkin gibi davranıyor. diğer çocukların davranış şekli de geçmişleriyle bağlantılı. sessiz olanlar sessizliklerini koruyor, bastırılmış duygular ise taşmak üzere içten içe coşuyor.

    adada hayatı etkilen en önemli şey otorite. ralph'ın öttürdüğü demokrasinin simgesi deniz kabuğu, eline geçtiği her kimse ona konuşma hakkı vererek düzeni sağlıyor, -bir nevi meclisteki konuşma hakkı. ta ki deniz kabuğu domuzcukla beraber parçalanana dek. jack kendi kabilesini kurana kadar da kabuğun sesine her zaman cevap veriliyordu. fakat jack ne zaman ki avlanmaya başladı, ne zaman ki yüzünü boyayıp vicdanını maskesinin altında sakladı, işte o zaman geri dönüşü olmayacak olaylar başladı. jack bir avcıydı. eski kilise korosundan oluşturdu avcı takımıyla domuz öldürüyordu. öldürmenin, kan akıtmanın ilkel hazzını yaşayan birisiydi. ve adada sadece simon'un farkına vardığı, kendi yarattıkları canavarlarına (insan insanın kurdudur) armağan sunan bir liderdi jack. kendi kafalarında yarattıkları canavarden korkan yine onlardı. fakat işlerin jack lehinde gitmesi için de bir canavara ihtiyaç vardı. otoritesi ve kurduğu kabile düzeninde korkunun yeri yadsınınamazdı ve jack de bunun farkındaydı. adada işler gidebilecek en kötü şekilde giderken canavara sunulacak son kurban, bir insan, ralph olmuştu. yani adada aklı başında olarak sağ kalan son kişi, mantığın sesi. biraz daha açacak olursak, jack ve kabilesinin kör hayatları için tehdit oluşturan son kişi.

    canavar aslında çocukların korkularıydı. bilmedikleri, duymadıkları, görmedikleri, kimi zaman da yarım yamalak kendilerince anlam verdikleriydi. ilk olarak küçük çocukların bir canavarı olmuştu. büyük çocuklar korksa da belli etmediler, fakat bir yanda canavara inanmamaya devam ettiler. fakat mantık süzgecinden geçmeyen düşünceler, domuzcuk'un sözlerinin dinlenmemesi, canavarlarının varlığını giderek güçlendirdi. bir noktada canavar artık sadece korku kaynağı olmaktan da çıkıvermişti aslında. o, jack'ın, jack'ın liderdiğinin ve emirlerinin sorgulanmamasının güvencesiydi. canavara karşı yapılan kabile dansı onları koruyordu. jack, işte bu korku üzerine kurdu şefliğinin temellerini.

    ralph, şefliğinin elinden gitmesini hayali canavarlarına ve avcılara borçluydu. yüzü boyalı avcılar vardı artık. boyanın altında gizlenen yüzlerin kişilikleri yoktu; o kişiliklere ait tüm duygular da... sadece kabile şeflerine sorgusuz itaat eden bir avcı topluluğu haline gelmişti çocuklar. adadan kurtulmak yerine avcılık oyunun zevkini çıkarıyorlardı. daha doğrusu avlanmanın, bir yere ait olmanın, dışardakilerden güçlü olmanın ve canavara karşı durmanın duygusunu yaşıyorlardı. büyükler yoktu orada. kendi başlarınaydılar ve hesap verecek bir kişi yoktu. cezalar, terbiyeler, kurallar, medeniyet, demokrasi terk ettikleri ve o an dönmeyi pek düşünmedikleri evlerinde kalmıştı. söz sırası kendilerindeydi. düştükleri adada içgüdülere dayalı dünyalarını kurdular ve kendi kurallarını uyguladılar. bu kurallar, ilkel insanı doğurdu. medeniyetin olduğu bir coğrafyada yetişse dahi, insanın hâlâ insan olduğunu hatırlattı.
  • bittiğinde başıma balyozla vurulduğunu sandığım etkileyici roman. yine bitince çocukların da yetişkinlerin de birer melek ya zebani değil; küçük veya büyük insanlar olduğu düşüncesi filizleniyor okuyucuda. ademoğlunun potansiyelini, çevre ile ilişkisini özetlemiş yazar w. golding bu alegorik eserde. güzel de özetlemiş ama.
  • dünyamızın ve insanların bir ada ve çocuk topluluğuna uyarlaması gibi olmuş hoş bir başucu kitabı.

    güzel bir adaya düşen çocukların başta huzurlu bir biçimde yaşarken sonlara doğru birbirlerine düşmesini modern dünya ile ilişkilendirdim. dünyamızın bize sağladığı güzelliklerden sonuna kadar yararlanıyoruz tıpkı çocukların adadaki meyveleri toplayıp karınlarını doyurmaları gibi. daha sonrasında ise jack ile ralph güç savaşı içine girdiler tıpkı yüzyıllardır dünyada var olmuş devletlerin imparatorlukların yaptığı gibi.

    günahsız, iyiliksever sayılan çocukların bile ne kadar yozlaşabileceklerini anlatmaya çalışan, modern yaşamda kuralların bir toplum baskısı sonucu bize dayatıldığını aksi takdirde insanın kural tanımaz olduğunu göstermeye çalışmış ve başarılı olmuştur william golding.
  • asıl kötünün canavarın insanın kendi içinde olduğunu vurgalayan savaştan kaçan çocukların ıssız bir adaya düşmesini ve burada yaşanan çekişmeleri yaşam mücadelesini anlatan enfes bir romandır. çok sevdim okurken çok keyif aldım ardından hemen 1990 yapımı filmini izledim kitaptan farklıydı tabiki bu hoşuma gitmedi ama tek kelimeyle mükemmel bir roman. o küçücük adada küçücük çocukların bile liderlik çekişmesi oluyor ilk amaç kurtulmak olmalıyken liderlik çekişmesi yaşanıyor insanların fiziki özellikleriyle dalga geçiliyor sırf şişman ve çirkin olduğu için en zeki olan çocuk dinlenilmiyor bile. öyle güzel şeylere parmak basmış ki adeta yaşıyorsun içinde
  • ilk okuduğum zaman duygulandırmış, hüzünlendirmiş ve zaten yabancılaştığım çevremi daha fazla sorgulamama neden olmuştu.

    insan denilen canlının yavrusunun bile neler yapabileceğini o yaşlarda okuduğum zaman bir tuhaf olmuştum, neticede şiddetin ve işkencenin her türlüsü anlamsızdı
hesabın var mı? giriş yap