• ölümü sığdıramaz,
    akıl daracık koğuk.
    ölemez, çıldıramaz,
    ağlarlar boğuk boğuk.

    ilâç yarım şişede,
    koltuk mahzun, köşede,
    ev halkı telâşede,
    ölü yerde, sopsoğuk...

    - necip fazıl kısakürek -
  • bir özdemir asaf şiiri:

    kedi kadının yanındaydı,
    kadın gecenin yanındaydı.

    kedi gitti geceye değdi,
    karardı,
    döndü kadına değdi.

    bir kadın portresi belirdi;
    elinde siyah bir gül vardı,
    kucağında kırmızı bir kedi.
  • bir kemal varol şiiri

    ben
    ancak
    o kapının önünden geçip giden
    yolcuları seyredebilirim
    çünkü su bile derinliğini kaybetti
    kimseye nakış değilim artık

    sesim bir sabah kadar gürültülü olmadıysa
    ne yapabilirdim
    göğsümü germek ve gözlerimi ovuşturmak neyi çözerdi
    dağın eteğine inen sisi bir büyüme nedeni gibi görmek
    çam ağaçları arasında aldığım yolu kutsal saymak
    yetmezdi bana
    çünkü diş çıkaran bir çocuk hırçınlığında geçti
    daha kaç ömrüm

    bir tablo sadeliğinde görünürken seyrim
    yanaklarımın sıkılması gerektiğine inanmıyorum
    gözlerime katılması gereken buğuya bile yazıktır

    çünkü yazık: adım kimseye dövme değil artık!
  • hayki'nin içinde sırıttığı on numero yener çevik parçası.

    9, 10 yaşım sokakta gevrek
    sabah 4'te uyanıp işe gitmek
    o sıralar öğrendim kolay değil ekmek
    almak için koşmak gerek
    semt toprak, yağmurda çamur
    bimden 1kilo un üstüne hamur
    alamıyom eti rejim etmem kabul
    bin mülteci dolu habibi bavul
    istemiyo, döner ama dönmüyecek
    sevgiliye hediyede kopan çiçek
    kopup gidek üzenden öncesi
    mutlu etmeyende meşgul etmesin
    artık böyle eski şarkılar
    entele modernlik bizlere arabesk
    adın tende değil bende saklı yar
    kimi zaman legal kimi protest

    nakarat
    elinde tütününü sarar
    gözünden akan yaşı sarar
    bi bank üstünde sabah
    edenin mi bu günah

    eypio
    greenpaece gibiyim yeşille başladım
    çalıştım konfeksiyon kotta taşladım
    votkayla rusyada makarna haşladım
    benim kızım baba dediğinde otuzdu yaşlarım
    yirmi küsürlerimde çatıktı kaşlarım
    on beşimde hep nasırla dol avuçlarım
    hayat dediğin filmi oğlum hep karışladım
    ...kenler hep tanışlarım, bu raplar haykırışlarım
    bi kalk bi kalk bu katlanışlarım niye
    sordum kendime nedendir saklanışlarım
    anti deprasan yoluyla haplanışlarım
    adımapo diye benimde hep yasaklanışlarım
    dostlarından yersin oğlum hep kazıkları
    boğazında düğümlensin hep rızıkları
    miilet toplar bütünleri, sen bozukları
    bu yener ve eypio ve çek kılıçları

    hayki
    bırakında gülelim bi bitmediki hüküm
    düşünmedik üşenip ve tekmeledik düşeni
    istediğini kazanınca azaldımı yükün
    bi duman olup doldu geri boğazından içeri
    mideme vuran bu şey acıdanda beter
    sekiz metre kare yerde yaşanır mı? yeter
    penceremde duvar, nefesimde duman
    umut karın doyurmaz ama ayaktada tutar
    soğutmadan uzat burda işler hızlı
    başaramayanlar istanbula kızdı
    ne bir kadın ne şiir nede şarkı
    konuşulan tek şeyde parasızlık
    o da yaşamak için eline koz
    koluna eş satın alır yanına dost
    ama bu ne beni güldürür nede seni
    boş kafaların, boş fikirleri
  • yg entertainment bünyesindeki ingilizcesi mükemmel olan koreli rapçi. zaten kanada'da büyüyüp stanford'a da gittiği için normal bir durum ama düzgün ingilizce konuşan koreli pek fazla göremediğimiz için hoşuma gitti. adam sanki türkçe konuşuyor, neden bu kadar mutlu oldum bilmiyorum. ayrıca ne ara rap dinlemeye başladım onu da bilmiyorum ya neyse. bu k-pop ve k-dramalar çok değiştirdi beni çok.

    son olarak da haru adında dünya tatlısı bir kızı bulunmaktadır. the return of superman adlı televizyon programında boy göstermişlerdir.
  • hayatın tuvale yansımasıdır. hayatta böyledir, bir defa boyamanız gerekir. bunun için çok dikkatli olmayın gerektiren bir unsurdur. yanlış boyadıkça tadilat gerekir. siz düzelttikçe, onun kalınlığı artar. aynı bilinçaltınıza attığınız kirlilik gibi.
  • her ressamın tuval üzerinde bıraktığı parmak izi. özgün.

    örneklere göz atarken sizi piyano perim chopin'in tılsımına bıraksam?

    1. dans: 1. henri matisse'nin, 1909-1910 yılları arasında 1907’de görme fırsatı bulduğu ambrogio lorenzetti’nin fresklerinden etkilenerek yaptığı bir tablo. mavi ve yeşil fon üzerinde, sade bir kompozisyon içinde dans eden insan figürlerini konu alır. iç içe geçmiş insanlar, tıpkı notalar gibi birbirine bağlı ve ahenk içindedir. figürlerle fon arasında karşıtlık vardır. danslar sıcak, renklerse soğuktur. farklı.

    2. öpücük : gustav klimt'in 1907-1908 yılları arasında resmettiği tablo. anın ve mekanın dışında, bir yerde birbirlerinden geçercesine öpüşen bir çiftin tasviridir. kadın ve erkeğin dünyasındaki farklılığa dikkat çeken ressam, kadını çiçekler arasında tıpkı bir ilkbahar gibi resmederken, erkeği daha sert çizgiler ve geometrik desenlerle yansıtır. kadın ne kadar kırılgan ve yumuşaksa, erkek o denli sert ve nettir. yani.

    3. still life with apples: kariyeri boyunca özellikle natürmort yapmaktan keyif alan bir paul cezanne tablosu. 1898'de yapılmıştır. kasvetli.

    eserlerinde kullandığı siyah, kahverengi, gri renkler ve hüzünlü hava dikkat çekici. sakin ve sessiz bir hayat tercih eden sanatçının, pissarro ile tanıştıktan sonra eserlerinde canlı ve parlak renkler kullandığı görülür. derinlik algısını bozması ve perspektif kurallarına uymaması, kübistlere ilham kaynağı olmuştur.

    still life with apples adlı eseri, lirik dönemine denk gelir ve canlı renkler, ışık yansımalarıyla dikkat çeker. stüdyoda resmedilmiş, hem geleneksel hem de modern izler taşıyan eserde elmalar tanımlanabilir bir gerçekliktedir. renkleri ise yanındaki diğer objelere göre değişiklik gösterir.

    4. nave nave moe: tahitili iki genç kızın gün ortasındaki en saf halini anlatan bir paul gauguin klasiği. 1894 yılında yapılmıştır. kullandığı canlı renkler ve resmin doğallığı insanı dinlendiriyor. sentetik teknik kullanan ressamın eserindeki bu iki kız, kompozisyondan uzak, sanki oraya sonradan dahil edilmişler gibi. sadelik.

    5. denize karşı sohbet eden iki kadın: fransa köy ve şehir hayatı ile manzara resimleri yapan camille pissarro'nun 1856 yılında yaptığı bir tablo. renk geçişleri çok soft. hoş.

    6. bridesmaids: diego velazquez'in 1656 yılında yaptığı bir tablo. karanlık.

    kral ıv. felipe’nin kızı margarita ve hizmetçileri, resmi yapan velazquez’in yanında konumlanır. kral ve kraliçenin ise arka tarafa yerleştirilmiş bir aynadan yansıması görülmektedir. böylece resim, ayna objesi sayesinde, dışardakini içeriye dahil etmektedir. köpek ise sadakati simgelemektedir.

    7. toledo manzarası: el greco tarafından 1600-1610 yılları arasında resmedilmiş, renklerin kullanımı ve fırça darbeleriyle sanatçının özel bir yere taşınmasında önemli rol oynamış bir tablo.

    san servando kalesi, arkasında bulunan tepeyle keskin ve karşıt renklerde resmedilmiştir. konu edilen kale, toledo kentinin özgürlüğünü kazanmasındaki özel yeriyle tanınır. bulutlar, sanki gökyüzünden dökülüyormuş hissini uyandırıyor. baş döndürücü.

    8. leucipus'un kızlarının kaçırılışıı: peter paul rubens'in 1618 yılında yaptığı ve sadece rubens’in değil, barok tarzının da başyapıtı kabul edilen bir tablo.

    burada, iki atın güç gösterisi olarak şahlanıyor olması, ata tutunan melek figürlü bebeğin yüz ifadesi, renklerin kontrastlığı ve ışık oldukça dikkat çekici. incelikler...

    9. the last supper-son akşam yemeği: paulo coelho'nun aktarışıyla da tasvir edilmiş olan, leonardo da vinci'nin ünlü tablosu. düşündürücü.

    '' leonardo da vinci, "son akşam yemeği" isimli resmini yapmayı düşündüğünde, hz. isa'yı ve o yemekte, kendisine ihanet etmeye karar veren yahuda'yı tasvir edecek modeller aramaya başladı. uzun süre geçti; nihayet bir gün, bir konser sırasında birinin isa'ya benzediğini fark etti. isa, resimdeki "iyi"yi temsil ediyordu. adamı atölyesine davet ederek, peş peşe çizdiği eskizlerden sonra onun görüntüsünü resimdeki gerekli yere oturttu. ama, yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı.
    öte yandan, leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, eserini bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırıyordu. günler günleri kovaladı ve sonunda, leonardo, vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam gördü. paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

    leonardo, yardımcılarına, adamı kilise'ye taşımalarını söyledi. "işte, bu da kötüyü temsil edecek" diye düşündü. taslak çizecek zamanı kalmamıştı. kilise'ye varınca, yardımcılar adamı ayağa diktiler. zavallı, başına gelenleri anlayamamıştı bile.

    leonardo muhatabının yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. işini bitirdiğinde, sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş, gözlerini açtı ve uzun uzun duvardaki resme baktı.

    şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle mırıldandı: ''ben bu tabloyu daha önce görmüştüm.''

    ''ne zaman?'' diye sordu leonardo da vinci; o da şaşırmıştı.
    ''üç yıl önce'' dedi adam... ''elimde avucumda olanı kaybetmeden önce...o sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. pek çok hayalim vardı. bir ressam beni isa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti!!!''

    iyinin ve kötünün yüzü aynıdır...
    her şey, insanın yoluna ne zaman çıkacaklarına bağlıdır...''
    paulo coelho

    10. iki frida: frida kahlo'nun, 1939 yılında yaptığı, ressamın kendisiyle olan diyaloğu ve karanlık iç dünyasının yansıması olan bir tablo.

    iki frida arasındaki en önemli fark birinin avrupa, diğerinin meksika tarzı bir kıyafetle oturuyor olması. ama her iki frida'nın elele tutuşuyor olması da yine, içindeki farklı kimliklerin bir uyum içinde bulunduğunun göstergesidir, ya da yalnızlığında yine kendisine sığındığının. sağda oturan frida’nın elindeki madalyonda ise eşi rivera’nın resmi vardır ve onunla sıkıntılı ilişkisine gönderme yapar. ah ah...

    11.campbell'in çorba konserveleri: andy warhol'ün, 1962 yılında 32 adet aynı çorba konservesini resmederek, her şeyin birbirinin aynısı olan popüler kültüre ciddi bir gönderme yaptığı tablo. yeknesaklık.

    12. belleğin azmi (bkz: la persistencia de la memoria)-(bkz: eriyen saatler): dali'nin, bir ağustos sıcağında eriyen camembert peynirinden ilham alarak yağlı boya ile çalıştığı bir eser. değişmez ve katı olan zaman anlayışını protesto niteliğinde olup, eriyen cep saatleri sembolizminde zamanı ve belleği kullanır. uçuk.

    13. les baigneuses: beş genç kızın resmedildiği bir pierre auguste renoir tablosu. porselen vazo gibi bir parlaklık mevcut resimde; renklerinin ahengi ve alazlığı ise dikkat çekici. ustalık.
  • yener çevik şarkısı. eypio ve hayki de var. güzel bir iş çıkarmışlar.

    her cümlesini sevmeme rağmen en sevdiklerim şunlar:

    "...hayat dediğin filmi oğlum hep karışladım
    sikenler hep tanışlarım, bu raplar haykırışlarım
    bi kalk bi kalk bu katlanışlarım niye
    sordum kendime nedendir saklanışlarım
    anti deprasan yoluyla haplanışlarım"

    bir de :

    "...başaramayanlar istanbula kızdı
    ne bir kadın ne şiir ne de şarkı
    konuşulan tek şeyde parasızlık
    o da yaşamak için eline koz
    koluna eş satın alır yanına dost
    ama bu ne beni güldürür ne de seni
    boş kafaların, boş fikirleri"

    nakaratı zaten bitirir adamı.
  • 7 ünlü tablodaki yüzlerin gerçek hayattaki karşılıkları ve hareketlendirilmesi link.
  • tuvale konan zihin renklerine kuruyan donuk an. türü ne olursa olsun soyut ilhamın somutlaşarak son bulduğu merhaledir. tablo sonuçtur: tuvalin gelişme ve zihnin giriş olduğu gibi. iyi kötü her şey zihinde başlar. ressam'ın parmakları zihnin önderliğinde renklere bulanır: çizgiler kavislerini, tonlar hüviyetlerini, anlamlar karmaşık çıkarımlarını elde eder. her tablonun bütünü zihin, her zihin dokunuşunun yarısı renk ve matematiktir. sayıların karmaşıklığının güneşe serilerek kurutulduğu yegane son, sanatsal şahika olan resmin platosudur. bu platoya metamorfoz ve paradoks yakıştırmalar, sayısal kodların desenlerle verilmesi, rakamların renk ve motif kimliğine evrimsel yaklaşımı, tabloyu matematik sahasına çevirir.

    boynuzlarında, simetri, yansıma ve sonsuzluk olmayan bir geyik figürü bizlere ne anlatabilir ki (?) tablosunun ahşap çerçevesinin nakşından başka.

    harikulade tablolar fakirlerin ellerinden çıkıp aristokrat salonlara buyur olmuştur. şaşmaz. ilahi senkron bunu gerektirir gibi.
hesabın var mı? giriş yap