• seçilmeden önce araştırılması gereklidir. güncel olup olmadığı, proje yürütüp yürütmediği, kaç öğrenciye danışman olduğu gibi faktörler önemlidir. seçilmeden önceki en önemli faktör ise sosyal medya hesaplarıdır. güllü fotoğraflar paylaşıp, anlamlı sözler yazıyorsa uzak durulması gereken danışmandır.
  • tez ile ilgilenen sorumluluk sahibi kimse,

    tez danışmanı atayacaklara bir iki ufak nasihatim olacak, medeni halini hafife almayın, yeni evliyse korkun, her an boşanabilir, kavgalar çıkabilir, çocuğu var mı, yapma ihtimali var mı? sonra dün gece bu bölüme bakalamadım, bizim çocuğun dün kulağı ağrıdı da sabaha kadar acileydik valla gibi şeylere tamah etmek zorunda kalırsınız,

    yaşı geçkin/hasta anne, baba, abla,abi bir yakına sahip mi, ani bir ölüm danışmanın hayatı sorgulamasına neden olabilir, bu da nereden baksan bir ay falan sürer,

    daha evvel tez danışmanlığı yapmış mı, yaptıysa gidip bulun, akıl sağlıklarını falan test edin, iyi bakın ona siz de onun gibi olacaksınız yakında

    ama insan çook seviyor be, hafif karmaşık bi' ilişki böyle hem nefret hem minnet var içinde!
  • tüm lisansüstü macerasının en kilit unsuru budur. çalışmak istenen alan, çerçeve, konu belirlendikten sonra, bu konuda bilgisi, tecrübesi, şusu busu olan hocalar düşünülüp en uygununa karar verilir ya da halihazırda verilmiştir falan ya da bir mecburiyet vardır. tez denen nane yıllara yayılmış bir yolculuk olduğu için bu uzun vadeli bir birliktelik ve karşılıklı sorumluluklar demektir. her iki taraf da sorumluluğunu asgari ölçüde yerine getirmişse bu iş olur, getirmezse kabus başlar. sorun şu ki bu ancak yaşanarak anlaşılabilecek bir süreçtir. istediğiniz kadar başkalarına sorup istihbarat toplayın, bazen olmayınca olmaz.

    herkes iyi bir tez danışmanında olması gerekenleri bilir ama teoriyle pratiğin örtüşmesi o kadar kolay olmadığı için teoride iyi görünen bir danışman pratikte işleri berbat edip yüzlerce saatlik emeğin de içine edebilir ve insanı getirip buralarda deşarj olmaya iter.

    bir iki emare de ben sayayım da belki birilerine katkısı olur, bir işe yarar:

    - maillere ve mesajlara cevap verme süresi ve cevapların içeriği önemli. önemli maillere (tarih saat belirlenmesi, görüş bildirilmesi gereken metinler falan filan) ve sonrasında hatırlatma mesajlarına cevap vermiyorsa belki de demir alma vakti gelmiştir o limandan.

    - aramalarda telefona cevap veriyor mu? yoksa sık sık meşgule mi düşürüyor? (buradan zırt pırt aramak lazım anlamı çıkmasın. aramanın kaçınılmaz olduğu hallerden bahsediyorum.) cevap vermiyor değil mi itoğlu it. geri aramak da yok. al başına püsküllü bela.

    - ilk iki maddeden devamla, konuşmayı hemen sonlandırmak için kıvranıyor mu? konuyu abuk sabuk şeylere mi getiriyor yoksa konuşulması gereken konuya mı odaklanıyor? "halledilir ya. tamam abi sen başla. ok. ok'un mesajlardaki grafik versiyonu (baş parmak havada işaret falan var ya). oldu" ve türevi ifadeler konuşma ve mesajlarda ne sıklıkta geçiyor bir bak. genel konuşmaya oranına bak. sonra belki ağlamak istersin haha. kağıt mutfak havlusu kullan anca yeter.

    - haftalık ya da aylık düzenli görüşme takvimi çıkarıyor mu? en kilit noktalardan biri bu. düzenli takvim yoksa sıçtın demektir. bunların üstüne bir de kolay kolay randevu vermiyorsa ve hatta ve hatta verdiği randevuyu sürekli erteleyip sürüncemede bırakıyorsa topukla. sonra jüri toplanır ve o sana randevu vermeyen, üzerine düşeni yapmayan hoca hiç gocunmaz yüzsüz yüzsüz ahkam kesmeye başlayabilir, bu niye böyle şu niye şöyle diye. "sen söyle dallama, altı ayda bir saatini ayırıp ne oluyor ne bitiyor anlamaya çalışmadığın için olabilir mi?" diyemezsin.

    - düzenli geribildirim yapıyor mu? hadi görüşme takvimi var ya da yok ama çalışma ağır aksak gidiyor. parça parça gönderilen ve görüş bildirilmeden ilerlemeyecek bir çalışma için görüş, eleştiri, düzeltme, açıklama şu bu şeklinde bir tepki veriyor mu? vermiyorsa yalnızlar rıhtımını açıp dinlemeye başla. bir üstteki maddeyle birarada düşün ve anla ki bu kez daha beter ayvayı yedin. üstüne bir de seni hayatında ilk kez görüyormuş gibi jüride ahkam kesiyorsa hahaha. ateş fışkıran gözlerinden öpüyorum bahtsızım, kadersizim, dert ortağım, yoldaşım.

    - çalışmanın içeriğini canının istediği mecraya mı çekmeye çalışıyor yoksa en başta kabul ettiği konuda ve yaklaşımda sizin neler yapabileceğinize mi odaklanıyor? bu önemli çünkü zamanında çalışmak istemediği konuya kaydırılmış ve istediği tezi yazamamış profesörler ülkesidir türkiye. hoca egosu falan filan dışında bir de bu uygulamayı normal kabul edenler var, o daha fena.

    - senin çalışmayı istediğin konuda iyi bir iş çıkarmak için mi uğraşıyor, yoksa seni kendi bilgi, tecrübe ve görgüsü ile sınırlı bir alanda mı tutmaya çalışıyor. bu önemli. buradaki ayrım şu. birinci tutum, onun aktif katılımını ve zaman zaman bilmediklerini keşfe çıkmasını gerektirir. ikinci tutum, vaktini, enerjisini harcamadan, yorulmadan o süreyi doldurmak istediğini gösterir ki bu halde yine konuyu kendi sularında tutmak için yapılacak çalışmayı kuşa çevirebilir. sonuçta dünyayı kurtarmıyorsun tamam da istemediğin konuda çalışmak demek en az iki yıl boyunca beynin pelteye dönene kadar "benim yapmak istediğim bu değil ki ben ne yapıyorum ulan?" sorusunu haftada bir sorman demek. motivasyonunun katilini ha bire karşında görmek ama savcılığı arayamamak demek, belki istifa eder gider, ben de kurtulurum diye hayaller kurmak demek. hatta meşrebine göre belki de kara büyü yaptırmak, beddua etmek, eyüp sultana gidip çaput bağlamak ya da evrene minik enerji pulse'ları göndermek demek.
  • akademik ve ruhsal anlamda tatmin olmus olanlardan secmek kisinin ruh ve akil sagligi acisindan azami oneme sahiptir. diger turlu sizin ustunuzden bir kendini ispatlama tripleri, bir ilgi cekme cabalari, ergen gibi kustum oynamiyorumlari da cabasi. bazi insan olmayinca olmuyor, isterse harvarda rektor olsun.
    iste bunlar hep freud, cocuklukta sevgisel tatmin onemli, yoksa omur boyu asagilik kompleksi ve bu kompleksi doyurma calismakla gecen bir omur.
  • benim de var bundan herhalde. herhalde diyorum zira emin değilim artık kendisinin danışmanım olup olmadığından. en son altı buçuk ay önce mailleşmişiz. sağlık sorunlarım olduğunu bildiği halde yaşıyor musun, öldün mü diye bir kere bile sormadı bu geçen süre içerisinde. sıfır motivasyonla debeleniyorum kendi başıma. yorgunum.
  • ortalama veya bir miktar üstü bir zekâ, doğru düzgün bir disiplin, standart lisans ve master eğitimi ile uluslararası standartlarda bir bilim insanı olmanız bu kişinin üretkenliğine ve vizyonuna bağlıdır.

    bilimsel toplantılarda, eğer pek tanınan biri değilseniz (doktoranız bitmiş bile olsa) direkt danışmanınızın kim olduğu sorulur. eğer o da pek tanınan biri değilse belki onun da danışmanını sorabilirler. yaptığınız ikili ya da grup sohbetleri, sunumlarınız ve diğer iletişimleriniz hep bu bilginin filtresiyle değerlendirilir.

    danışmanınız alanınızdaki gelişmelere ve paralel yeni tekniklere hâkim değilse, zekâ-disiplin-eğitim geçmişi üçlüsünün en az ikisinde çok üst düzey olmadan ciddiye alınan bir bilim adamı olmanız mucizelere kalır.

    toplarlamak gerekirse, özellikle doktora aşamasının başındaki bir bilim insanı adayı, danışmanını seçerken şu basit checklist üzerinden gidebilir:

    1. son yıllardaki yayınları: sayısı, tek yazarlı veya başyazar olduklarının sayısı, niteliği (eğer ölçecek birikiminiz yoksa aldığı atıflar buna paraleldir), çağdaş çalışmaların akümülasyonunda bulunma (makalelerdeki anahtar kelimeler karşılaştırılarak tespit edilebilir), aldığı atıfların sayısı.
    2. diğer ülkelerdeki bilim insanlarıyla iletişiminin olması, tanınırlığı.
    3. daha önce doktora öğrencisi mezun etmiş olması (1 ve 2 çok güçlüyse bu kısım olmayabilir de).

    akademik çalışma yapacak olan insanların yüzde doksanı için konuşuyorum: danışmanınız size bu işi öğretti öğretti. aksi takdirde ya eğitiminiz yarım kalır, ya da dünya standartlarının çok altında türk tipi akademisyenliğe yelken açarsınız. hatta güncellenen doçentlik kriterlerinden sonra o da biraz zor.
  • (bkz: #61196724) böyle olmuyormuş. ellinci kez değiştirmenizi isteyebiliyor, yapmak istediğinizi inatla anlamayabiliyormuş. önceki mailleri ve yazılı notlarını da saklıyorum. her seferinde ama siz şu tarihte bakın bunu istemiştiniz diyorum fakat nafile. tam "ahan da bitecek gibi bu tez" dediğim noktada bir şey oluyor. bitmeyecek bu tez.
  • benim de var bir tane. adamcağız benim gibi hiç bir işi düz gitmez bir gudubete denk düştü. onun için üzülüyorum.
  • tez sunumunda, olumune elestirecek kadar psikopatlari mevcuttur. ıtina ile agzinin payini verdiginizde geri basacaktir. he bir de bu asi tavriniz hosuna gider takdir eder falan, degisik bir canli turudur.
  • "ülkemizin" kanayan yaralarından biridir muhtemelen. zira yurtdışında akademik işler yapan insanların överek bahsettiği bu pozisyondaki insanlardan, burada sözlük başlığı bile ağlama duvarına çevirilmiş halde.

    aslında böyle olmak zorunda değil. keşke gelişmiş ülkelerden biri olsaydık.
hesabın var mı? giriş yap