• genel tartismanin icinde (edebiyat sinema iliskisi) bence uzerine konusulabilecek orneklerden biri. roman o kadar iyi yazilmistir ki, kendi alaninda, yani portre cizmek soz konusu oldugunda tartismasiz en iyi kitaptir. ne madame bovary ne anna karenina ne maria grubbe ne de kizkardesim carie onunla karsilastirilabilir. filmse?...
  • oldukça uzun ve sıkıcı, çok iyi oyuncularla çevrilmesine rağmen sonuna kadar izlemek için sabır gerektiren 140 dakikalık film.
  • jane campion'un aksanat'ta bazı sahneleri üzerine konuştuğu film, kendisi sunum boyunca atmosfer yaratmaktan bahsedip durmuştu, ama bu olsa bile -kendisi de kabul ediyor- oyuncuların bir başarısı olarak gösterilebilir...
  • müzikleri oldukça güzel olan film
  • jane campion'ın, the piano'dan sonra yine bir kadını anlatacağı aklıma gelmemişti değil elbette vakti zamanında ama filmin adı ayan beyan "bir kadının portresi" olunca tamam demiştim, peki, sen bize kadınları anlatacaksın bundan sonra, e eyvallah.
    ama campion'ın, güçlü gibi görünen, öte yandan ne istediğini bilmeyen, ne istediğini bilse de (buradaki "ne"den kastım elbette erkekler malumunuz zira başka mevzusu yok) bunu elde edemeyen, elde edince de ezilip büzülen, erkeği* karşısında yerle bir olan ,"e biz ne anladık bu güçten" şeklinde düşüncelere gark eden kadın karakterlerinden ve o karakterin karşısında kötü ama çok çekici, kadınını* bir öpüşüyle titreten, korkutan, hayran bırakan ama yine boktan karakterli erkek tiplemelerinden bıktım usandım şahsen.
    mevzuyu bu açıdan the portrait of a lady'e indirgersek şayet, çekildiği dönem itibarıyla ilgimi çekmişti, evet, çünkü campion'un her defasında bu orijinal(!) kadın tiplemesini izleyiciye yedireceğinden bihaberdim.
    fakat şu durumda film hakkında söyleyebileceğim tek şey, klasik jane campion filmi olduğudur. yönetmenin, karakterleri marifetiyle tutturduğu hikayeleri beğenen elbette beğenir ama ben artık yemiyorum, kabak tadı verdi zira.
  • dünyayı gezicem diye öyle bir dönemde herkese resti çekip kendini ülkeden ülkeye atan, özgürlüğüne fazlasıyla düşkün kadının, soğuk, sığ, kitipiyoz, üstelik ruh hastası bir adamla evlenip tam bir sorunlu ev kadınına dönüşmesini anlatan ibretlik film. amerikalı kızlara 'öyle fazla havalanma kır dizini otur evinde' mesajı verilmeye çalışılmış olsa gerek.
  • yazar henry james, yonetmen jane campion, oyuncular john malkovich ve nicole kidman olunca, 2.5 saatlik suresine, kasvetli havasina ve anlasilma guclugune karsin ilgiyle izlenebilen film.
  • film, bazı karakterlerin bilinçli olarak arka plana itilmesi dışında (isabel'in kardeşleri, teyzesi, ve arkadaşı henrietta) kitaba sadık kalmıştır. hatta diyolaglar tamamen kitapla aynı. ilginç geldi hiçbir oynama yapmamaları. bir de kitap zamanında baya tartışma yaratmış belirgin bir sonu olmaması nedeniyle.
  • açılış sahnesi çok ilginç olan film. belki de sinema tarihinde yoktur bunun eşi: yönetmenimiz filmin hemen başında "günümüzden" bir grup kadının çimenlikte uzanmış, oturmuş hallerini eşsiz güzellikte bir müzikle(o meşhur flütlü ezgi) izlettirmektedir. ama daha sonra pat diye film, 1900 lerin başına, londra ya kayar.ve film hep o yılda geçer ve biter. e o başlardaki görüntüler neydi? ne kattı filme? diye düşünenler olmuştur elbet. cevap : jane campion.
  • kadınlar için daha yorucu olacağı düşünülebilir filmin.
    --- spoiler ---
    kadını anlamak, empati kurmaya yoğunlaşmak nedense kaçınılmaz.öncenin gururlu kadınının, sonra yaşadığı o işkenceye, psikolojik baskıya, ekonomik özgürlüğünede sahip olduğu halde neden katlandığını anlamak gerçekten zor. ama filmin, bir kadının dünyayı gezme konusunda hevesini alıp, sonra evinin kadını olması, ama evlilik hayatının çok bulanımlı olmasıyla açıklanması yeterli olmayacak bir eksende ilerlediği düşünülebilir
    --- spoiler ---
    filmin psikolojik boyutunu yaratan, karakterin bütün anlaşılmaz yönelimlerinin ve tercihlerinin ötesinde, kidman'ın rolü yorumlayışı diye düşünmek mümkün. filmin kuruluşu kesinlikle, psikolojik bir boyutu, çok ağır bir bunalım atmsferinde vermeyi tercih ediyor.
hesabın var mı? giriş yap