• (bkz: mark eitzel)
  • 1960'larda ortaya çıkan bir sözcükten uyarlanan roman.
    bir uzakdoğulunun abd'ye gittiğinde, sinemada gördüğü mükemmel, yakışıklı, güzel, iyi giyinen insanları bulamaması sonucu söylediği bu söz esere ilham vermiştir.
  • yönetmen: george englund

    senaryo: william j. lederer, eugene burdick, stewart stern

    ülke: abd

    tür: dram

    vizyon tarihi: 02 nisan 1963 (abd)

    süre: 115 dakika

    dil: ingilizce

    müzik: frank skinner

    ödüller: adaylık; 2 golden globes. 1 ödül ve 1 adaylık

    çekim yeri: courthouse square, backlot, universal studios – 100 universal city plaza, universal city, california, usa

    oyuncular: marlon brando, eiji okada, sandra church, pat hingle, arthur hill,
    hakkında

    “çirkin amerikalı”(the ugly american) filmi kordelanın en az kitabı kadar büyük tepkiler uyandıracağında şüphe yoktur. filmde, kitaptaki sert tezlerin gidişatı, halihazır duruma uyabilmek maksadıyla, nisbeten değiştirilmiş; prodüktör-direktör george englund ile yazar stewart stern hikâyeyi, isabetli bir kararla, aşağı yukarı bugün müşahede edilen vaziyete sokmağa çalışarak, bazen yanlış tesirlere kapılan amerikalı bir elçinin bir güneydoğu asya memleketine verilen yardımı nasıl yönelttiğini perdeye aksettirmelerdir.

    bu çalışmaların neticesinde kuvvetli ve düşündürürü bir film ortaya çıkmıştır. «çirkin amerikalı- perdede, kalpten ziyade akıla hitap etmektedir. elçi rolünü oynayan marlon brando filme baştan aşağıya hâkim bir durumda bulunuyor. brando burada kendi şahsını olduğu gibi ortaya koyup hiçbir etki altında kalmıyor. brando’nun; bu filmdeki mühim özelliklerinden biri de tam manasıyla “brandovart” bir şekilde hareket etmesidir.

    ünlü aktör şimdiye kadar çıktığı bütün rollerde ve değişik telâffuzlar taklit etmek veya makyaj maskesi arasında gizlenmek mecburiyetinde kalmıştır. halbuki bu filmde brando’nun bıyığı hariç olmak üzere hiçbir ağır makyajı veya herhangi bir şahsı taklit ettiğini gösteren bir hareketi yoktur. bu film. brando’nun san’at kabiliyetini bir daha ortaya çıkardığı gibi, genç prodüktör—direktör englund için, kendisini göstermesi bakımından, çok büyük bir fırsat teşkil etmiştir. zira englund. aslında gayet zor bir konuyu, iki vazifeyi birden üzerine alarak, islemesini bilmiş ve başarılı bir eser çıkarmağa muvaffak olmuştur, hollywood çevreleri şimdi genç englund’a yeni bir gözle bakmakta ve adamın parlak bir istikbale sahip olduğunu belirtmektedirler.

    «çirkin amerikalı» şüphesiz ki amerikanla dış politikasını metheden veya göklere çıkaran bir eser olmaktan uzak. aslen iyi niyetli olan elçi burada, hayali memleketin içişlerine karışmakla kalmıyor, adeta içişlerinin naııl yürütüleceğine dair talimat veriyor…

    «çirkin amerikalı» nın amerikanın dost va düşmanları üzerinde bırakacağı tesir büyük olmuştur. bunun brando’nun ısyan (1969) queimada filmi gibi büyük bir tesir bırakacağı kesindir. çünkü burada amerikalıların kendi hükümetlerini ve dış politikalarını serbestçe tenkid edebilecekleri açıkça ispat edilmiş bulunuyor.

    “çirkin amerikalı” yı çevirmekle ünlü aktör brando ister istemez politikaya karşı ilgi duymaya başladı. amerikanın memleket dahilindeki ekalliyete (azınlıklara) karşı tutumuyla dış dünyada vukubulan ıhtilal hareketleri karşısında amerikanın politikasını tenkid ediyor ve diyor ki:
    “kendimize demokrasinin banisi diyoruz. bence bu nokta-i nazarı ya tam manasıyla desteklememiz veya bu iddiadan vazgeçmemiz lâzımdır.”
    konu ve özet

    william j. lederer — george englund, ikilisinin amerika’da büyük yankılar uyandıran ayni addaki romanı amerikan siyasetinin güneydoğu asya’da uğradığı başarı sızlıkların nedenlerini incelemeye çalışmaktaydı.

    yönetmen george englund bu romanı güney vietnam’ ın aktüel durumuna uygulayarak perdeye aktarmak istemiştir. sinemada alışılan bir geleneğe uyarak olayların geçtiği ülkenin adı verilmemiş, yalnızca cofrafi ve siyâsî durumunun belirtilmesiyle yetinilmiştir. tabii… güney dogu asya’nın bu ufak ülkesine amerika ekonomik yardımda bulunuyor. fakat ülkeyi baştanbaşa kat edecek stratejik bakımdan da önemli bir yol inşa ederek bütün ekonomik problemleri ortadan kaldıracaklarını zanneden amerikalı siyasetçiler yanlış saplantılarından dolayı halk arasındaki tarafsız milliyetçilerin mukavemet hareketiyle karşılaşıyorlar. yol inşaatı sabotaja uğradığı gibi, amerikalılara karşı şiddetli nümayişler/gösteriler baş gösteriyor. bu arada mac white adında genç amerikalı sefir (elçi) (marlon brando) ülkenin başkentine gönderiliyor.

    mac whilte’ın ilk işi milliyetçilerin lideri deong (eiji okada) ile konuşmak oluyor. fakat daha ilk karşılaşmada mac white ikinci dünya savaşında silah arkadaşı olan deong ile şiddetli bir tartışmaya girişiyor. amerikalılara has tipik davranışlarıyla onu suçlama ya çalışıyor. amerikalıları ikna edemeyeceğini anlayan deong bu defa komünistlerle işbirliği yapıyor, özellikle kızıl çin’in kışkırtmasıyla ülkede bir iç isyan çıkarıyor. önceleri amerikalılara karşı başlamış olan hareket. amerikalılarla müttefik olan hükümete karşıda gelişiyor.
    mac white hatasını anlamak zorunda kaldığı bir sırada deong koministler tarafından öldürülüyor, isyan hareketi komünistlerin eline geçmiş oluyor.

    sonuç olarak:

    bir asya ülkesindeki olan olaylar romanı/filmi ile amerikalıların “komünizme karşı mücadele ediyoruz” diyerek, yerel halkı nasıl aşağıladıkları hikâye edilişini görebiliyoruz

    film sinematografik açıdan pek ilginç sayılmasa da amerikan siyasetinin tarafsızlık karsısındaki fanatik tutumunu, amerikalıları körü körüne desteklemekten çekinenlere «komünist» diyerek sırt çevirmenin siyasi bir gaf olduğunu düşündürebilmesi bakımından dikkate değer.

    amerikalıların geri kalımış ülkelere yardım konusunda, o ülkelerin gerçek ekonomik meselelerinden ne kadar uzakta oldukları da detayda kalan, fakat tipik örneklerle açıklanıyor. öte yandan, sefir mac white’in asya’ya gönderilmeden önce amerikalı senatörlerle yaptığı konuşma, masa başından dünya siyasetini yönetmek tutkusunun fanatik peşin düşüncelerden kendini kurtaramayan amerikalı siyasetçiler için ne kadar hatalı bir davranış olduğunu gösterebiliyor..

    marlon brando diyor ki:
    “çirkin amerikalı, amerikanın dış politikasını göklere çıkartmıyor. ama şuna kaniim ki, çirkin amerikalı, birçok amerikalıları dosta düşmana sempatik kılacaktır.” hollywood, a.p

    ayrıca romanda bir gözlem vardır:
    “bizim kendi ülkemizde karşılaştığımız amerikalılarla, amerika’da tanıdığımız amerikalılar sanki başka insanlar. amerikalılar bir yabancı ülkeye gidince kendilerini toplumdan izole ediyorlar, kabalaşıyorlar, küstahlaşıyorlar.”

    not: yazı milliyet gazetesi arşivinden hazırlanmıştır.

    ***************
    queimada, burn, the mercenary isyan (1969)
hesabın var mı? giriş yap