• varolan gerçektir.

    ülke olarak ahlaksız bir toplum olduğumuzu kabullenmeyen var mı? peki bu ahlaksız çiftçi ne yapıyor? ilacı dayıyor muhtemelen. bu sağlıksızlığın, tatsızlığın başka açıklaması olamaz.

    bizzat patates eken çiftçi arkadaşıma sordum. “abi kaliteli patatesi nerde bulurum?” diye. bana ne dese beğenirsiniz. “bulamazsın, biz kendimize 1 dönüm ekip onu kullanıyoruz sana da getiririm” dedi.

    neyse aradan 5 ay geçti patatesi getirdi bu arkadaş sağolsun. aradan bir kaç gün geçti. kızartma yaptım bu patateslerden. o da ne? ben son 10 yıldır patates yememişim ki. arada dağlar kadar fark var.

    çiftçi ekonomik olarak çöktüğü için her türlü çakallığı yapıyor. domates yiyemiyoruz yaz günü. dünyanın en güzel karpuzlarını yetiştiren ülkemizde karpuz bulamıyoruz. kavunlar olmuş kabak. dışı makyajlı içi boş sebzeler. birader bugün bir foto attı. domates doğramış. domatesin içinde farklı bir oluşum var. ilk defa böyle bir şeye şahit olduk. nasıl bir hormon ilaç varsa artık...

    et ve süt ürünlerine girmeme gerek var mı? farkı anlamak için, doğuda kendi halinde hayvanını kesen (inek ya da tavuk vs.) birisine misafir olun. farkı anlayacaksınız.

    aynısı amerika yaptı. vahşi kapitalizm yüzünden halkını zehirledi. ne oldu? halkın önemli kısmı obez. sağlıksız. virüsün nasıl vurduğunu siz de gördünüz. geleceğimizde amerika olduğunu anlamamak için aptal olmanız gerekiyor.

    edit: arkadaşlar bu suç tabii ki de hükümetin. sahi o hükümeti kim seçiyor? yoğun olarak çiftçilik yapılan yerlerin seçim sonuçlarına bakın. akp %50'den aşağı düşüyor mu? işini namusuyla yapan çiftçiye sözüm yok. ayrıca “ayrı bir alanda patates yetiştirmek imkansız” şeklinde yazan arkadaşa hak veriyorum lakin benim yediğim patateste az da olsa kurtlu bölümler vardı. ancak bu sorun olmadı. kurtlu olsun ama lezzetli olsun. mesele değil benim için.

    edit2: arkadaşın biri de “1 dönüm patatesi götlerine mi sokacaklarmış?” demiş. dostum bunlar çiftçi. köyde yaşıyorlar. 5 aile sadece kendileri. senin benim gibi çevresine de veriyorlar. belki ben yanlış anlamışımdır ama kendi yedikleri sebzeleri ayrı bir yerde ektiklerini söyledi.

    edit3: başlığa gelip “bsg” yazan arkadaş akıllanmış. entrysine fikir eklemiş.

    iddiası da şu: “bitkide zaten kendisinin ürettiği hormonlar var, sen dışardan onun doğal hormonlarını takiviye ediyorsun. sadece gelişimi hızlanıyor.

    elcevap: be akılsız arkadaşım. insanda da doğal olarak testesteron salgılanıyor. ama dışardan takviye alanlar ne yapıyor? çok güzel gelişiyor di mi? yalandan şişen kasları, bozulan hormon düzenini ne yapacaksın? evet dışardan güzel görünüyor. ama içi nasıl? tıpkı dışardan mükemmel görünen domatesin, tatsız tuzsuz sağlıksız olması gibi. entry'nin sonunda da dediğime gelmişsin. “çiftçi bilinçsiz ilaç ve gübre kullanıyor olabilir” diye. e ben de onu diyorum amk? farklı bir şey mi dedik?

    edit4: (bkz: porn to the wild) nickli yazar arkadaşın mesajını izniyle paylaşıyorum.

    türkiye'de bütün çiftçiler hızlı ve bol ürün alabilmek için hibrit tohum kullanıyor. özellikle patatea, soğan, domates, biber gibi tarım ürünlerinin neredeyse tamamı ithal tohumlardan üretiliyor. hatta yazık ki yakın zamanda hibrit tohum ekmek zorunlaşacaktı. yasa geçti mi bilmiyorum. bu çok korkunç bir tablo. bana da eniştem kendi ektiği kendi yerel tohumlarından patates getirir, inanılmaz lezzetlidir... hem yemeği hem kızartması... ben de aynı soruyu ona sormuştum, kendisi pancar eker, bu patatesi neden ekmiyorsun diye; bunlar çok hasat vermez, dedi. bana söylediğine göre aynı dönüm arsaya ekilen hibrit patatesler üç dört kat daha fazla mahsül veriyor ve daha hızlı büyüyormuş. o yüzden bazı yerel çiftçiler sadece kendileri için, kendi mahsüllerini ekiyor.
  • senede 3 hasat aldıkları koca çukurova'nın bile anasını sikmeyi başaran doymak bilmez toprak sahipleri için doğru olan tespittir.
  • (bkz: yerel tohumun yasaklanması/@paranormal paranoyak)
    ***
    2006'da yerel tohumların satışının yasaklanmasıyla ilgili 5553 sayılı kanun hükmü: "satanlar, dağıtanlar, satışa ve dağıtıma arz edenler veya şahsî ihtiyacından fazlasını ticarete konu olacak kadar elinde bulunduranlara onbin yeni türk lirası idarî para cezası verilir. fiilin tekrarı halinde beş yıl süreyle faaliyetten men edilir. bu tohumluklara bakanlık tarafından el konulur ve bu tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir. müsadere edilen tohumlukların imha edilmesine karar verildiği takdirde, imha işlemi masrafları bu fiilleri işleyenlere ait olmak üzere, bakanlık tarafından gerçekleştirilir".
    ***
  • bitki koruma ve bitki besleme ürünlerinin kontrolsüz kullanımı yaygın ve önemli bir sorun. meyvenin tadının tuzunun olmama sebebi biraz da lojistikle ilgili.marketten alıp da tadını beğendiğiniz kayısı oldu mu hiç, mümkün değil, o kayısı markete ulaşana, markette satılana kadar dayanması için olgunlaşmadan toplanmak zorunda.
    çiftçilerin kendi tüketimi için arazi ayırması, ilaçsız gübresiz ürün yetiştirmesi şeklinde anlatılan hikayeler büyük olasılıkla palavradır.
    başlık sahibinin aktardığı gibi çiftçinin ayrı bir arazide kendi yemekliğini yetiştirmesi teknik olarak şöyle sıkıntılar doğurur.
    ilaçsız, gübresiz yetiştiricilik yapacaksa, arazisinin konvansiyonel tarım yapılan arazilerden izole olması gerekir. üretici tarım yaptığı arazinin bir kısmında zirai ilaç kullanmadan yetiştiricilik yapmaya çalışırsa, ilaç kullanmadığı bölüm hastalık ve zararlıdan büyük ölçüde etkilenir, ilaç kullanıp yetiştiricilik yaptığı alana da ilaç kullanmadığı alandan hastalık ve zararlı taşınımı olur. bu durum bitki koruma esaslarına, üretim tekniğine aykırı olup verimi ve kaliteyi doğrudan etkiler. çiftçi o topa girmez yani. kendi ürettiğini tüketmeyen versiyonları mevcuttur ama.
    sağlıklı, lezzetli sebze ve meyve tüketmek istiyorsak, daha az tüketip tarım topraklarını, havayı, suyu koruyacağız. daha az çocuk, daha küçük evler, daha az co2 salınımı yapmamız gerekiyor.
    biraz da reklam yapayım, sağlıklı patates için adres, bulabilirseniz antalya taşkesik yaylasıdır. taşkesik patatesinin kalitesinin referansı da, turunçgillerde unlu bit mücadelesinde kullanılan avcı ve parazitioit böceklerin yetiştirilmesinde kullanılmasıdır, konvanisyonel tarım patatesini böcekler bile yemiyordu. linkte bahsedilen enstitüte staj yapmıştım zamanında. biyolojik mücadele.
    sağlıklı ve organik patatesin göstergesi kızartıldığında homojen bir şekilde altın sarısı rengini almasıdır. nokta nokta yada homojen olmayan şekilde daha koyu renkte kızarıklıklar nitrat birikmesinin, nitrat birikmesi ise gereğinden fazla azotlu gübre kullanımının göstergesidir.besinlerle alınan nitrat kanser sebebidir.
    patates özelindeki tehlike için, ülkede bitki besleme alanında önemli isimlerden olan değerli hocam prof dr. sait gezgin 'in meclis araştırma komisyonuna verdiği görüşe patatesteki tehlike göz atılabilir.
    çiftçinin tek ve en büyük sorumlu olmadığı durumdur.
  • şimdi verim oranı yüksek buğday var guelita bulunduğum bölgede.verim oranı yüksek üreticinin ürünü para etmeyince; sürümden kazanmak istemesi normal.

    birde rumeli cinsi buğday var, bu taraflarda verim oranı düşük fakat kaliteli içindeki gluten vb. durumlar için.bunu çiftçinin yetiştirmesi maliyetli olacaktır.alçak oluyor ve hastalık yapıyor bu bölgede.sadece bu cinsi üretse kaliteli; ekmeğe zam istemezsin.bu durumda çiftçi bunu nasıl üretsin?

    insanlar harmandan çıkan parayı yazın pavyonda eziyor sanıyor.

    durum farklı; çiftçi kumar oynuyor.ama nasıl kumar? seneye ekeeceği ürün olur yada olmaz bütün parasını toprağa gömüyor.enazından üretmeye çalışıyor.lafım borsada kağıt alıp satıp,üreteni kınayan herkes için geçerli.

    işin içine girmeden; bir ürünün doğada nasıl üretildiğini bilmeden; ne ile mücadele verildiğini bilmeden çamura yatmamak en doğrusu...
  • eline hiç çapa almamış, domates tohumu ile biber tohumunu ayiramayacak insanların bu "doğal tarım" romantizm beni öldürecek ....
    başka bir hayat mümkün diyerek 7 yıldır kırsalda üretmeye ve öğrenmeye devam ediyorum ve halen de üretimin bazı yerlerinde kafamda deli sorular...
    sürdürülebilir bir hayat için neye ihtiyaç var? bunlar için ne kadar bir arazi lazım? basit ve minimal bir hayat sürebilmek nedir? nasıl olmalıdır?
    köylüler endüstriyel tarıma geçmeden önce nasıl yaşıyorlarmış. şuan hangi araçları hangi şartlarda kullanıyorlar. ürünü yetistirdikten sonra nasıl değerlendiriyorlar yada değerli hale getiriyorlar?

    örnek hayat tasarımı:
    10 dönüm arazi üzerinde 250 metre kare yaşam alanı ( 3 oda bir salon kocaman ev demek bu )
    100 metre kare yarı açık ahır-ağıl
    100 metre kare kapalı depo
    ekilebilecek 9.5 dönüm yer kaldı. elinizde tohum, fide, fidan olduğunu varsayalım yoksa bunları satın almaya kalkarsanız , baştan bırakın bu işi. o fide,fidan nerede nasıl yetişti? hangi meyvenin çekirdeği,içindeki toprakta neler vardı, büyüme aşamasında kullanılan su nasıl bir suydu, verilen gübre doğal olsa bile o gübreyi elde eden hayvan sahibi hayvanlarına ne yedirdi ne içirdi, fideler fidanlar hangi şartlarda bekledi( şehrin göbeğinde bir serada mi yoksa yaylada bir ağaç gölgesinde mi)
    fide fidan ve tohunlarimiza guvendigimizi varsayalım;
    topragimizda ne eksik ne fazla bildiğimizi de .... çevremizde 6 kilometreye kadar hiçbir tarım alanı olmadığını, otoyol yol geçmediğini de hesaba katalım mi yetistirecegimiz ürünlere hiç bir yabancı katkı maddesi rüzgar arı böcek ile gelmesin ama yine de unuttuğumuz bir şey var; bizden kmlerce uzakta hektar hektar arazilere uygulanan ilaçlar öyle yada böyle havaya karışıp yağmur suyu ile dagilmakta.... siz ne yaparsanız yapın bundan kurtulamiyorsunuz.. ancak kendinize olan etkisini azalta bilirsiniz....

    daha ekim dikime geçmeden her türlü mağlup olacağınız bir savaşa başladınız. bırakın bu romantizmi; geçinmek için toprak ve tarım kullanıyorsanız bir şekilde ilaç kullanacaksiniz yoksa ürününüzü satamazsiniz. ilaç kullanmıyorum ben deseniz bile ürününüz illa ki çevre şartlarından dolayı zehirlenecek. civar topraklardan kaçan her türlü böcek kelebek size gelecek.. bir iki ugrasacaksiniz ama attığınız taş ürküttüğünüz kuşa deymedigi için bırakıp zirai ilaçlara döneceksiniz!!!!

    çiftçi okuma yazma bilmiyor olabilir ama gerçekçidir.. hayatın ve şartların ona getirdiği şeylere göre davranır. siz ister kabul edin ister etmeyin bu şartları da şehirde yaşayıp bu ürünleri tüketenler belirliyor.....
  • çiftçiyle bir alakası yoktur.mevcut tarım sisteminin reforma ihtiyacı vardır.sağlıklı gıdalar elde etmek için pestisit kullanımının azaltılması gerekmektedir.bir an önce doğa dostu tarım yöntemleri kullanılmalıdır. buraya dikkat arkadaşım!gerekli adımları tarım ve orman bakanlığı atmalıdır. çiftçiler değil! ayrıca, tarım yapacak üreticilerde desteklenmelidir.
    tarımda kullanılan bir çok tarım zehiri insanların yanında arılara, böceklere, su canlılarına da zarar vermektedir.
  • ben: bahçede sarı büyük karıncalar var ağaçları kurutuyor ne yapmalıyız abi?
    çiftçi x: karınca ilacı var ağaçların dibine dökeceksin ölürler.

    ben: bahçede çok ot çıkıyor ne yapacak abi?
    çiftçi y: ot kurutan ilaç var onu at abim.

    ben: ağaçlarda ballık var ne yapacağız abi?
    çiftçi z: ilaç at abim.

    ben: toprakta beyaz kurtlar var ağaçları kurutuyor ne yapalım?
    çiftçi q: ilaç var suyla karıştır dibine dök ağaçların.

    ben: bahçede salyangozlar var ne yapalım?
    çiftçi w: ilacı var onu kullan abim.

    tarım ilçe müdürlükleri zararlılarla doğal yollarla mücadele edilmesi ile ilgili çiftçilere kurslar vermeli. adamlar ilaç kullanmaktan başka bir yöntem bilmiyor, çoğu da genç sayılacak yaşlarda kanserden ölüyor.
  • ciftcinin tembelligi kadar basibosluktan dolayi da kaynaklanmaktadir. ne dogru duzgun bir devlet duzenlemesi var ne kontrol var, cileginden salataligina ne varsa basiyolar zehri, sonra bocegin gelip yemeyecegi seyleri insanlar yemis oluyor.
  • çiftçilerin çoğu ilerleyen yaşta kanserden ölmekte. bunun sebebi hunharca kullandıkları ilaçlar. kamiller hem bizi hem de kendilerini zehirliyorlar.

    hibrit tohumlar kötü değildir. aksine çok daha kaliteli ürünler verirler. hibrit denen şey, aynı bitkinin farklı varyetelerinin çaprazlanmasıyla ortaya çıkan bitkidir. bu çaprazlanma esnasında bitkinin genetik varyasyonlarına göre seçilim gerçekleşir. mesela siyah domates, mor domates gibi.

    sizin yediğiniz ürünlerdeki sıkıntı hibritten kaynaklanmıyor. tamamen yetiştiricinin yediği haltlardan kaynaklanıyor lezzetsiz ve tırt ürünlerin satılması. mesela serada üretim yapan bir şerefsiz motorun egzozunu seranın hava girişine vererek ortamdaki co2 yi arttırarak %30 daha fazla ürün alıyor. veyahut hızlı gelişsin diye sentetik gübreye boğuyor ürünü. toprağı, gübrelemeyi, bakımı falan zerre siklemez bu kamiller. tek dertleri parlak, albenisi olan ve uzun dayanan ürünü en az yerde en çok hasat şeklinde optimize etmeye çalışmalarından kaynaklanır. bizim çiftçinin bilimle hiçbir işi olmaz. binlerce yıllık bilgilerini sentetik ürünlerle harmanlayarak iş yapmaya çalışırlar, tabi sıçarlar. sentetik gübrede 10-20 element arası bir yelpaze vardır, bu gerçel toprakta 80 elemente kadar çıkar. fakat sentetik gübreler topraktaki mikro hayatı yok ettiğinden bitki mcdonaldsdan beslenmiş gibi gelişir. büyük, geniş, ama kof. hikaye bundan ibaret.
hesabın var mı? giriş yap