• acı içinde yokolan liboştur.
    "haziransever nasyonal sosyalistler"
    link

    hesap numarasını versin de para yatıralım bari. bu ara kriz var yamanacak yer bulamamış.
  • sözlükte şişirile şişirile (yine muhteşem bir yazı, yine harika tespit vb. vb.) en sonunda devreleri yakmış bir adamdır (23 haziran tarihli yazısı) veya zaten öyleydi, ben bilmiyorum:
    "maalesef, herkesin keyfini kaçıracak bazı hakikatleri ortaya serme vazifesi yine köşeyazarınıza kaldı."

    vay amk. vay anasını. vay ki vay! (böyle bir istihza, böyle bir espri, böyle bir sert eleştiri.... ne bileyim, böyle bir "şey" yapılamaz, yine harika bir vuruş.)

    hele chp eleştirisi, chp'lilerin yerinde olsam kapıya kilit vurur dağlara çıkardım, meczup olurdum dedirtecek cinsten:
    "seçmeninizin bir kısmı fazla gürültücü elitist bir ahali olabilir. bunların derdi memleket, demokrasi şu bu değil sadece kendi isteklerinin yerine getirilmesi olabilir."
    öeehhhh, "bunların... elitist...." hoşgeldin küçük tayyip!
  • varlığı midemi bulandıran lüzumsuz şey. tuğçe kazaz kadar dikkate alınabilir ancak.
  • bugünkü yazısıyla bazı acı gerçekleri dile getirdiği için utangaç kemalistler tarafından eleştirilen yazar.
  • son yazisinda haziranci nasyonallerden kasti dogu perincek ve cemaati. ama ifade sorunlu. kabul etmek lazim. zira kendisi de ozelestirisini vermis. mesele bu da degil aslinda. akp ve cemaate her laf edene darbeci-vesayetci damgasi vuran taraf'in yazariydi umit kivanc. o donemi unutmak kolay mi? bundandir bunca öfke. anlamak lazim.
  • bugün radikal'deki köşesinde çünkü ben aptalım başlıklı yazısı yayınlanmış köşe yazarı.

    --- köşe yazısı ---

    değerli radikal okurları, bu defalık affınıza sığınarak, bu sütunu kişisel bir izahat için kullanacağım. yazı da biraz uzun olacak. gazete yönetiminin de bu zarurî tercihim için bana anlayış göstereceğini umuyorum.

    salı günkü yazımdan ötürü “twitter linci”ne uğradım. tepkiye yolaçan mevzu beş-on dakika içinde ortadan kalktı ve yine geldik “yetmez ama evet” meselesine. zaten bir kişi için “bu, yetmez ama evet oyu vermişti” demeniz, o insanın adi, aşağılık, yüzsüz, pislik, omurgasız, satılık vesaire olmasına yetiyor. hayatının gerikalanında ne yaptığının önemi kalmıyor.

    toptan sıvamayı neden tercih ediyoruz? çünkü bizde kimsenin şurada doğru burada yanlış yapabileceği varsayılmıyor. çünkü muarızlar, muhataplar böyleyse, onları suçlayanlar da yanlış yapabilir oluyor. halbuki hepimizin, özellikle siyasî hareket, parti önderlerinin yanılmaz olması gerekiyor. bu yüzden, fikir ve eylemlerin tartışıldığı bir ortamımız olamıyor, kişilerin başa çıkarıldığı veya yere çalındığı bir kültürü hep beraber yeniden üretiyoruz. bu, özellikle itibarsızlaştırma kampanyalarında işe yarıyor. önce bir kişiyi alçak, hain vs. ilan edebilirseniz, gerisi kendiliğinden geliyor. o kişiye ait ne varsa alçaklığın, hainliğin parçası oluveriyor. böyle bir kültürün, insanların kolayca harcanmasından da zararlı sonucu, dışına adım atılması müthiş cesaret gerektiren bir ortalama yaratması, aykırı görüşü, tartışmayı doğmadan öldürmesi. (türkiye'de yaşadığımız için, insan harcama kısmını sekizinci plana atabiliriz.)

    bu linç furyası sırasında pek çok insandan destek gördüm, “yalnız değilsin” dediler, moral verdiler, önce onlara teşekkür etmek isterim. ardından, “sen de hata ettin” diyen ve niyeti eleştirmek olanlara teşekkür ederim. umarım günün birinde onlarla tartışma, yanlışlarım dahil neyi niye yaptığımı izah etme şansım olur. son olarak da, bana aynı sebeplerle kızan, ama linci ve saldırganlığı eleştirme cesareti gösterenlere teşekkürler. kolay iş değildi, ortaya çıkıp, “yapmayın!” demek.

    bazıları da, ateşi körüklemeyi, “şuradan da vurun” diye işaret etmeyi ne kadar iyi bildiklerini gösterdiler. “fırsat budur” deyip, aylardır beklettiği hesabı önceki gün o ortamda görmeye kalkanlar mı, herkesi en çok galeyana getirecek motifleri bulup “haydi haydi” yapanlar mı... bana yapıldığını bazen unutacak kadar üzüldüm bunlara; sizi temin ederim.

    akp'nin iktidara gelişi, ilk yıllarındaki siyasî saflaşma, burada solun tutumu, 2010 referandumu, sonrasında akp'nin, tam da yeminli düşmanlarının “böyle yapacaklar” dediği bütün pislikleri yapmaya koyulması, bu arada taraf gazetesi, konu bensem, orada yazmam, ne yazdığım, neye tepki gösterdiğim, göstermediğim... hepsi tartışılabilir, eleştirilebilir konular; aksi mümkün mü?

    akp'nin bu memlekette sökmeyecek, çıkışsız bir totaliterizm yoluna dümen kıracağını (üstelik kaç defa, “değiştik diyorlar, ama kamuoyu önünde açık bir özeleştiri yapmadılar” diye yazmış olmama rağmen) niye göremedim, buna elbette kafa patlattım. yanılgıma hangi düşüncelerin, varsayımların yolaçtığını, “böyle yapacaklar” diyen kimlere neden kulak asmadığımı konuşmak, tartışmak istedim elbette. ama bunu hakkımda yalanlar uyduran, iftiralar atanlarla aynı ortamda yapmak istemedim. hem de akp'nin mezhep baskısına dayalı bir acayip rejime yönelişi, sanki herkesin o güne kadarki her türlü yanlışını ortadan kaldırmış, sadece referandumda yetmez ama evet diyen birilerinin yanlışı kalmıştı ortada. normal zamanda lafını birkaç bin kişiye dinletemeyecek birkaç yüz kişi, olan bitenin başlıca müsebbibi ilan edilmişti. oysa konuşulması gereken, sadece benim gibi düşünen ve davrananların hataları değil; en az bunlar kadar önemli başka şeyler de var.

    kendi yanlışlarımın kaynaklarına dair kısaca birşeyler söyleyeyim: niye önderlerinin çoğunun ne mal olduğunu bile bile ilk yıllarında akp'nin -bana göre “seçilmiş hükümet”ti- attığı birtakım adımları destekledim? (bu arada, herhangi bir seçimde akp'ye oy vermedim, referandumdaki evet'i de “akp'ye oy” saymadığım için verdim.) askerî vesayet alaşağı edilmeden herhangi bir demokrasi adımı atılamayacağına, toplumumuzun problemli ergen olarak kalmaya devam edeceğine inanıyordum ki, buna hâlâ inanıyorum. vesayet çekilince ortaya çıkan manzara, vesayet altındaki yıllarda toplumun gördüğü hasarın en canlı kanıtıdır. ikinci olarak, akp'nin esas olarak, yükselen yeni bir burjuvazinin çıkarlarına göre davranmasını bekliyor, dolayısıyla rotayı ab'den başka yöne çeviremeyeceğini düşünüyordum. (o güne kadar ab düşmanı olan, “yurtsever ordu”ydu, hatırlarsanız.) bu rota da mecburen daha fazla demokratik adım demekti. (akp için sık kullandığım tabir, “zoraki demokrat”tı -yanlış hatırlamıyorsam ben bulmuştum bunu.) özellikle kürt sorunu ve kıbrıs sorununda nihayet gereken yapılabilecek diye umdum. üçüncü olarak, çok kabaca söyleyeyim: dindarlara güvendim. dindarlara dayanan bir iktidarın en azından bazı pislikleri yapamayacağına dair inancım vardı. birçok dindar aydınla görüşüyor, çoğulcu-demokratik bir hayatın nasıl kurulabileceğine dair konuşuyorduk. bunların çoğunun, iktidarı bulunca o güne kadarki hayatlarını kolayca satıvereceklerine ihtimal vermedim. şahsen tanıdığınız insanlara siyasî kategori gibi bakamazsınız, kişiler sözkonusu olduğunda daha çok yanılabilirsiniz. ayrıca, dindarların kitlesel olarak katılmadığı bir demokratik rejimin yaşama şansı bulamayacağını düşünüyordum; hâlâ da düşünüyorum. içinde dindarlar da bulunmazsa türkiye'de güçlü bir sol hareketin gelişemeyeceğine inanıyorum. bu yüzden “karşı mahalle”ye seslenmeyi hayatî buluyorum. vesaire...

    kısaca, herkesin iştahını kabartacağını sandığım bir konuya daha değineyim: taraf gazetesi, geniş geniş tartışılmalıdır. patronlarının araştırılması gereken insanlar olduğunu düşünüyorum meselâ. ancak, evden yazısını gönderen ve gazetenin hiçbir kararında yeri, katkısı olmayan, birçok defa gazeteyi eleştiren bir adama söyleneceklerin sınırı, çerçevesi de gözetilmelidir. (ahmet-nedim olayı bu bakımdan ilginç bir örnektir meselâ.) o zaman taraf'ı “amerika”nın tayyip erdoğan liderliğinde büyük ortadoğu projesi kurma operasyonu çerçevesinde, yurtsever türk silahlı kuvvetleri'ni tasfiye amacıyla çıkardığını, yasemin çongar'ın da “amerikan ajanı” olduğunu iddia eden birileri bugün başka birilerine hesap soruyorsa, kimse de onlara laf etmiyorsa, ortada pis bir vaziyet yok mu? taraf'ta yazmış herkesi, üstelik yazdıklarını doğru dürüst okumadan “cemaat tetikçisi” ilan etmek, mâkûl -ve masumane- bir tavır mı? beş yıl yazdım. (iki buçuk yılının parasını alamadan ayrıldım. başından itibaren süren bu para ödenmemesi vaziyetini, gazetenin cemaat ile ilişkisinin olmadığına işaret saymıştım. aksi halde maddî imkânsızlık çekilmezdi, diye düşünmüştüm.) başlangıçta haftada iki yazıyordum, sonra bire indirdim, toplam 250-300 arası yazı ediyor. biri bu yazıları elden geçirse ne kadarında “akp'ye destek” diyebileceği şeyler, ne kadarında -akp'ye, özellikle erdoğan'a, islâmcılara, gazeteye, gazetenin başka yazarlarına- gayet okkalı eleştiri bulur? biliyorum, önemi yok. geçeyim.

    velhâsıl, geçmişe dair bütün konularda ben dahil birçok insanın yanlışlarını görmesi, açıklaması, bir tür özeleştiri yapması gerekir. fakat görülmeyen şu ki, bu yapılmıyor değil. özeleştirinin tek tarzı yok. vaktiyle, okumuş-yazmış diye mâkûl insandır sanıp davutoğlu hakkında olumlu bir yazı yazdığım için şimdi aylarca uğraşıp onun türk dış politika doktrini haline gelmiş stratejik derinlik'ini paramparça eden bir kitap yazmam, “evet, ben de çok aptalım” dememden daha işe yarar bir özeleştiri şekli değil mi? “tapeler”in, özellikle mâlûm sıfırlama konuşmasının sahiciliğini ispat için uğraşıp ortaya kanıt koymak sayılmaz, “aptalmışım” demek mi sayılır? kabataş yalanının inkâr edilemeyecek şekilde yüze vurulması, soma'da kaza sebebine ilişkin yalanın ilk andan ortaya çıkarılması gibi mevzularda somut, ayrıntıya dayanan çalışmalar yapmak geçersiz, peki, ne geçerlidir?
    bunlar birilerini tatmin etmiyor, çünkü onların kendilerini doğrulamasına, yüceltmesine hizmet etmiyor. ayrıca kendini solcu sayan birilerinden “tam bir orospu çocuğusun” mesajlarının yağdığı ortamda istenen şeyin sahiden özeleştiri olduğunu düşünebilir miyiz? sanmıyorum. dertleri işlerine gelmeyen şeyleri söyleyen insanları itibarsızlaştırmak olan birilerinin tam da tartışma ortamını engellemeyi amaçladıklarını, insanları birbirleriyle konuşamaz hale getirmenin her zaman, ortamı kontrol eden birilerinin çıkarına iş gördüğünü tarihten de biliyoruz. belki karşı mahalle ile konuşmak, tartışmak yerine bütün gayretimizi kendi mahallemizde birbirimizle boğuşmaya harcadığımız için mahalleden çıkamıyoruz. çok ama çok üzücü olan, ortamımızın, kültürümüzün çıkışsızlığı görmeye engel olması.

    dünkü twitter linci sürerken, birçok insan mesajla ya da arayıp, niye cevap vermeye, açıklama yapmaya çabaladığımı sordu, beni bundan men etmeye çalıştı. gerçekten, bariz küfür-hakaret etmeyen çok insana cevap vermeye uğraştım. “bu sana yapılan ne ki, linç ali ismail'e yapılana denir” gibi sözler hakikaten insanın böğrüne saplanıyor; bunları işitirken, aradan sıyrılıp bir tane de ben vurayım'la yetinmeyen, özel olarak amigoluk yapan güya arkadaşlara bile birşeyler demeye çalıştım. niye, o anda bilemedim, sonradan bulabildim, işte burada açıklıyorum: çünkü ben aptalım.

    blog'uma bir izahat metni yazıp koydum. merak edenler için bu yazının linkini de vereyim: zorunlu bir açıklama http://riyatabirleri.blogspot.com/…ma.html?spref=tw.

    bugün sütunu bu uzun kişisel izahat ile işgal ettiğim için anlayış gösterilmesini umuyorum.

    --- köşe yazısı ---

    yani: vaktinde taraf'ta yazıyordum, akp'yi savunuyor ordunun yaptıkları yerine yapmadıklarıyla cezalandırılması hukuksuzluğuna şakşakçılık ediyordum, yetmez ama evet diye kıçımı yırttım, şimdi devran döndü, insanlar beni linç ediyor, he hepiniz çok akıllısınız ben aptalım he, evet, aptalım ben, hepiniz linç edin beni, günlerdir lince maruz kalıyorum, hedef falan gösterdiler beni, linç hep bunlar, birisi de "linç sana yapılana değil ali ismail'e yapılana denir" demiş, bu cümle de bana yapılan lincin bi parçası, aptalım ben.

    ne bitmek tükenmek bitmeyen mağduriyetin varmış be. sen şakşakçılığını yaparken ezilenleri geçtim, "töhlökönün förköndö mösönöz?" diye bu günleri yıllar önceden görüp uyarmaya çalışanları nasıl itibarsızlaştırdığınızı geçtim, hepsini geçtim.

    sen köşe yazarısın arkadaşım, nedir köşe yazarı? ben halk olarak o kadar bilgili olmak zorunda değilim, haberleri, politikayı, sporu vs o kadar iyi yorumlayamıyor olabilirim. o yüzden bunu başarabilen insanlar gazetelerdeki köşelerinde gündemi yorumlarlar. ben de okuyarak bir bakış açısı edinirim. bunun için var köşe yazarı.

    şimdi "beni linç ediyorlar" konulu yazında bahsettiğin balyoz operasyonunu ele alalım. ne diyorsun hala? "askerî vesayet alaşağı edilmeden herhangi bir demokrasi adımı atılamayacağına, toplumumuzun problemli ergen olarak kalmaya devam edeceğine inanıyordum ki, buna hâlâ inanıyorum." artık bütün ülke biliyor ki o yargılamalar hukuksuzdu, deliller sahteydi, ordu mensupları işlemediği suçlar için yıllarca hapis yatarken, belki de suç işlemiş olan ordu mensupları pazarlıklar dahilinde rahat rahat gezdi. şimdi o günlerde gerçekten askeri vesayetten rahatsız olan ama aynı zamanda bu hukuksuzluğu da gören biri nasıl bir yazı kaleme alır?

    mesela (senin de benzetmeni kullanarak); "ordu, bu ülkenin başındaki baba figürü gibi, ama ülkeye sürekli problemli bir ergenmiş gibi davranıyor, sınırlarını çiziyor, bu sınırların dışına çıktığı anda da basıyor tokadı, bu tokadı iki kez yedik, yemediğimiz zamanlarda dahi "tokat geliyor ha!" diye kendimize çekidüzen vermemiz gerektiği söylendi, bu durum artık son bulmalı, ülke bir yetişkin sayılmalı. ayrı eve çıkmalı. ama bugün yapılan şey babadan bağımsızlığı ilan etmekten ziyade eve uyuşturucu yerleştirip polisi çağırmaktır. baba bir yetişkine ergen muamelesi yapıp her istediğinde tokadı bastığı için suçludur, ama uyuşturucu kaçakçası değildir. hangisinin daha büyük suç olduğundan bağımsız olarak, dünyadaki tüm baba'lar olası ya da hayali suçlarıyla değil, işledikleriyle suçlarıyla yargılanmalıdır. evde bulunan uyuşturucu çantasının babaya ait olmadığı kanıtlanmışken o babayı bu suçla içeride tutmak hukuksuzluktur. bu uygulamaya derhal son verilmelidir!"

    sen bu ya da buna benzer bir yazı yazdın mı kardeşim? yazmadın ya da yazamadın, her neyse, sen ne yaptın, tüm hukuksuzluk gün gibi ortadayken "vesayet son buluyor, bir daha tokat yemeyeceğiz, heeeyy" diye çığırtkanlık yaptın. böyle düşünüp hukuk isteyenlere de postal yalayıcıları, tahsilli faşistler, ordu severler demediğini bırakmadın. şimdi de kalkmış ben linç ediliyorum diyorsun. eğer linçten kastın twitter'da insanların sövmesiyse edileceksin tabii kardeşim.

    senin bir işin var, bu işi yapamamışsın işte, insanları doğru yönlendirememişsin, haydi tüm yazılarını dediğin gibi hüsnüniyetle yazdığını düşünelim, o zaman da sen bu işte çok kötüsün, yapmasana bu işi, kırsana kalemini. yıllarca "bunlar dindardır çalmaz çırpmaz" diye diye insanları yanlış yönlendirdim. eğer gün gibi ortada olan şeyi bile doğru düzgün yorumlayamıyorsam ben niye gazetecilik yapıyorum, benim neyime diye düşünmüyor musun hiç? o zaman sen kalk oradan bizim berber ahmet abi var, o otursun, o yazsın. onun da var kendince fikirleri her gittiğimizde konuşuyoruz. bazen kürtlere sallıyor, tutuyor akp'ye giydiriyor, bir daha gidiyorum ama akp bunu süper yaptı diyor. e mis gibi köşe yazarı işte. ne farkın var bu adamdan? olmadı bu da üç-beş yıl sonra çıkar "yav ben yanılmışım üstüme gelmeyin, insanız biz de" der o da.

    ben sana söyleyeyim ne farkın var berber ahmet'ten. ahmet abi tıraşa gelen 10 kişiden 8'inin saçını doğru düzgün kesemezse, göz göre göre, uyarılara rağmen yamuk yumuk tıraş edip gönderirse o müşteriler hem sayıp söver hem de bir daha gelmez. ama o da bunun üstüne "ya insanız kardeşim, olur öyle, ne bu linç, tamam ben aptal olayım, kabul, ama ayıp yani, hayır ben onlar için üzüldüm, ayrıca bakın şu 2 kişinin tıraşı gayet güzel olmuş, onları hiç görmüyorsunuz" demez. ama sen diyorsun.

    son olarak da bu yazıdaki en mantıklı cümle “bu sana yapılan ne ki, linç ali ismail'e yapılana denir” cümlesi. böğrüne mi saplanıyor nerene saplanıyorsa saplansın, bu yazı bir linç yazısı değil gerçekleri gösterme ve mağduriyetini sevsinler yazısı, linç ise ali ismail'e yapılandır.

    madem aptal olduğunu kabul ediyorsun, bırak da artık gazetelere aklı başında insanlar yazsın. sizinle karşılaştıra karşılaştıra yılmaz özdil'i baş tacı eder hale geldi insanlar.
  • (bkz: #52560272)
  • ben aptalım başlıklı yazısıyla bizi aptal yerine koyan yazar. iki eleştiri yedim diye twitterda linç ediliyorum şeklinde veryansın ederek, linç edilmiş olan ali ismail korkmaz ile sosyal lince uğramış ahmet kaya'nın anılarına saygısızlık etmiştir. nasyonel sosyalist hazirancılar lafıyla bhh'yi kast etmedim kiiii diye özrü kabaatinden de beter, okuyucusunu aptal yerine koyan bir beyanatta bulunan kişidir. 13 yılın önemli bir kısmında akp'nin her yaptığına payanda olan, bu yapılanları eleştiren herkesi "faşist ulusalcı" diye yaftalayarak tartışma kapılarını kapatan kendisi ve türevleri değilmişçesine karşısındakileri tartışma kapılarını, eleştiri sınırlarını aşıyorsunuz tavrı ile itham ederek zeytinyağı gibi üste çıkma çabasındadır. eleştiri kapılarını kendisi kapatan, yıllarca herkesi faşistlikle suçlayan adamlar sırf güvendikleri dağlara kar yağdı diye muhalif oldularsa kimse onları ciddiye almak zorunda değildir. ama nasyonel sosyalist ithamını ciddiye almak zorundadır ve haksız yere bu ithamda bulunan kişiye ağzının payı verilmiştir.
    dipnot: nasyonel sosyalist dediğiniz merdan yanardağ, kimse dikkat çekmezken özgür gündem gazetesinde yazardı. bugün gelmiş olduğu yeri beğenmeyebilirsiniz, yaptığı her şeyi onaylamayabilirsiniz. ama mesela merdan yanardağ ile doğu perinçek arasında hiç fark yok derseniz gülünç duruma düşmüş olursunuz, ben size 17-25 aralığa bir bakın derim. kaldı ki türkiye'de nasyonel sosyalist en fazla mahmut esat bozkurt gibiler zamanında olmuştur, türk milliyetçiliği alman nasyonel sosyalizminden farklı bir şeydir. en fazla arada tgb gibi faşistler var denebilirdi, denmemiş, tercih edilmemiş, eleştirilmeseydi eminim bu konuda böyle bir özeleştiri de vermeyecekti. ümit kıvanç'ın aradaki farkı bilemeyecek kadar aptal olduğunu sanmıyorum, özür yazısının başlığına rağmen.
  • "ben aptalim" diyerek pasif agresifligin dibine vurmus, güce tapar, agir ziyan.

    dün, nasil izansiz ifadelerle akp karsiti gördügü herkese saldiriyorsa, bugün etegine yapistigi yeni güc odagi kürtleri kendine kalkan ettigi yerden kafasina göre kürt karsiti gördüklerine saldiriyor, ayni sinir, edep tanimasizlikla. yaptigi dün akp'yi muteber etmedi, bugün kürt hareketini onore etmeyecektir. bedel ödeyenlerin edinimlerini, kendi cikarlariniz adina har vurup harman savurmaya devam edin bakalim, elbet bir gün elinize bir fatura tutusturan olacaktir.

    kivanc da ekürileri gibi bize safligindan, bilmem neden dem vuruyor ve hala inanacak kadar enayi oldugumuzu varsayiyor. iki adim ötesini görmekten aciz adam, daha neyin aydinligindan kendine pay biciyorsa artik. uyaran herkese hakaretler ettiler/etti, asagiladilar/asagiladi, yaftaladilar/yaftaladi. bunlara kalsa 12 eylül'ün paramparca ettikleri dahi sirf yalanin karsisinda durduklari icin askertapar, irkci, fasist olmuslardi ama beyzadem 19'undan beri sosyalist. bir de, "beni tanimadan bunlari nasil söylersiniz" buyurmus, senin bu laflari saydirdigin insanlari tanimak gibi bir derdin var miydi? men dakka dukka, gücüne gitmesin. bu ülkenin sosyalistlerinin vahsice katledildikleri, acik infazlara kurban edildikleri dönemlerde ezkaza az biraz gadre ugramis olanlara, akademinin steril dünyasina kacmis olanlara, emperyalistlerin sayfalarinda yaranmak icin desteksiz, delilsiz sallayanlara kalmadi o sifat efendi, agzini topla. nasil kelime-i sehadet getirmeden müslüman olunamiyorsa, egemenlerle simbiyoz ve/veya parazit yasayarak sosyalist olunmuyor.

    "çıkar karşılığı yancılık" etmemismis; insanlarin kökenlerinden, inanclarindan dolayi ac birakildiklari, emeklerinin hic edildigi, zindanlara atildiklari bir dönemde, katledilenlerin biraktiklari bosluktan istifade edindiginiz sifatlarla muteberler oldunuz, giremeyeceginiz ortamlara girdiniz, elinize gecemeyecek olanaklara sahip oldunuz, gelemeyeceginiz yerlere geldiniz, vasatliginiza bakmadan kendinize aydinlik vehmettiniz, ad, nam sahibi oldunuz, sokaga atilan gazetecilerin acilarinin üstünde yükselip köse kaptiniz, tv'lere kadrolu oldunuz, sizi müjdeci peygamber addeden bir takim yetersizlerin hayranligina nail oldunuz. bunlar cikar degil mi? ayakkabi kutusunda gelmeyince cikar degil tabii, hee haklisin.

    bir de bir alevi olarak kanima dokundu, ayni zirvayi cigneyip duran ayni loncanin diger zanaatkarlari, murat belge, muray mert, perihan magden icin de söylemistim: sünni kökenli aydinlar, siyasal islamcilari sorgulamayi reddettiler. bizimki de "dindar"lara güvenmis, degiseceklerini bilememismis. onlar degismediler ki, siz onlara artik eskisi gibi bakamaz/baktiramaz hale geldiniz mecburen. biz erdogan'in icinde bizle beraber yikmaya kalktigi karacaahmet cemevinde beklerken yanimizda yoktunuz, zorunlu din dersleri bir degil bin edilirken de, madimak'in önüne otuz kisiyle gittigimizde de, aslinda bir aydin katliami olan sivas katliami'nin tüm yükü omuzumuza yikilirken de. siz, zanlilarin avukatlarini milletvekili yapan adamlara demokratlik addettiniz, ergenekon alevilere ihale edilmeye kalkildiginda bile bu sizin icin bir sey ifade etmedi, killanmadiniz, devam ettiniz. emile zola'dan, spinoza'dan yüzyillar sonra ne ayrimcilikla, ne bagnazlikla yüzlesecek kadar dahi asgari aydinlik alametleri gösterebildiniz. "siz hic "biz" olmadiniz, dehsetli kibrinizle biz cüzzamlilara sadece elinizdeki pisligi oksuyormus gibi sürüp cennete gideceginizi anlatan menkibelere inandiniz. siz muhakkak ki, riya tabirleri yapmayi iyi bilirsiniz.

    neyse, fatih yasli güzel bir analiz yapmis. ve bildigin ahmet şık tavsiye etmis. oku bakalim, aptaldan baska neymissin. awww evet linc ediliyorsun, ali ismail lafi canini yakmis da, uff olmus benim minicik aydincigim, kiyamam.

    daha ne yapabilirim diye sormus arkadas. yok olun! artik bitin ya, bir bitin, düsün yakamizdan!

    edit: hah iste, "sunu elestirmedin, elestiremezsin, yalakasin, adamin evi kira öhühühüü, sen bunlari bilmem nerede ne olmak icin yaziyorsun, seni bir kategorize ederim, ohovvv" hezeyanlariyla siyasi zekasi ergin bir aktroll seviyesindeki hayranlari damlamis,(sonrasini yasar nuri tonlamasiyla okuyun lütfen) ufuklarinin darligi ve caplari konusunda bayagi bir yanilmakla beraber biz de bunlardan kitaplarimizda bahsettik, biz niye tekrarla zaman kaybedelim, ac oku be adam. sen ancak bir cikar karsiligi bir seyleri savunuyorsun diye, elalemi kendin gibi mi sanirsin?
    16 ton'u görseymisiz, solculuguna iman edecekmisiz, elinizin altinda youtube var, google var cicisler, acin bakalim allahin amerikanyali, evropali, hindi ve hatta cinli macinli liberalleri, insan haklari savunuculari neler yaziyor, ciziyor, cekiyor. haa, ümit kivanc liberal midir, hasa degildir, cin'de filan liberallerin ödedigi bedeli, tüm baskilara ragmen gösterdikleri omurgali durusu görseniz akliniz sasar, öyle haybeye liberallik yok yani. o yüzden "vay solcular solculara ne ediyormus" vaveylasini anlamiyorum, bunlar yerelden cikamamakla, üc bes kitap okuyup, iki bara, üc zararsiz eyleme takilip kendini marx'la, che'yle bir sirada görme densizligi, ümit kivanc üzerinden kendi siyasi sigligini sola yamamak yetersizligiyle ilgili isler. umit kivanc gibi solun degerlerine cok uzak bir insani, solcu ilan edince siz de solcu olmayacaksiniz. solu sol yapan degerleridir, öncelikleridir, durusudur, laf ebeligi, "deluz rahmetli iskembesini sarimsakli severdi" tarzi zevzeklikler degil. bütün o okunmus kitaplara ragmen hala egemenin yaninda konumlananlar, siyasi bilinci sinirli yiginlarla ayni terazide tartilamaz. madem solcularin bu garip "solcu"ya yaklasim tarzini dogru bulmuyorsunuz, ümit kivanc ve surekasi insan onurunu cigneyen tanimlarla muarrizlarina saldirirken ama kabatas yalancilarina neredeyse "ay cok ayip ettiniz ama olmuyor" tarzi oksayislarla dokunurken neredeydiniz, nerdesiniz? bir de dev-yol'u hdp'yi ise karistiracak kadar müptezellesenler olmus, ne diyeyim dünkü fuckbudy'iniz siyasal islamcilardan iyi kapmissiniz numarayi: beni elestirdin vay islam düsmani!, kivanc'a laf ettin hdp'ye saldirdin. ikiyüzlüsünüz tontisler, kivanc'a bakip kendi istikbalinize yaniyorsunuz. bu kültürsüzlük, suursuzluk devri bitecekse, bu bu iklimi besleyen birilerinin tüm pisliklerle beraber sürülüp atilmasiyla olacak, pispislanarak, pohpohlanarak degil. eger kivanc yazdiklarina tepki gösterilmeseydi ayni uslupla kesip bicmeye, hala kendini bir bilen görmeye devam edecekti, simdi oturmus en azindan "allahim neydi günahim" diye sorguluyor kendi, alttan alta birilerini ardina yedekleme sinsiligiyle olsa da.

    kivanc ve benzerleri ve tabii onu kalkan yapan tiplemeler vicdanin esamesinin sahibi olsalardi, haziran'dan sonra hala ayni edepsiz tonda güc gördükleri odaklar harici herkese saldiracak, yaftalayacak yüzsüzlügü göstermezlerdi, her siniftan, kimlikten insanin katildigi bir halk ayaklanmasinin ve dökülen kanin hatrina kendilerine ceki düzen verirlerdi. yapmadilar, hala basimiza eksiyorlar. hala vicdan diyenler ne vicdanindan sözediyor, ergenekon davasinda cani yakilmasi hedef edinilen kesimlerden biri misal yahudiler olsaydi, vicdandan söz edebilecekler miydi? himm aleviler, sorun yok devam. bos yere okudunuz o holokost kitaplarini; ne ironik kendisi ayrimci lince katilmis birinin, birilerini hala utanmadan "nasyonal sosyalist"le suclayabilme pervasizligi, kibri, kendini bilmezligi. ve bu halti yiyen sahislar solcu? beyhude bunlar, kaderinizden kacamayacaksiniz. ve evet dogru aptalsiniz, aptal kalacaksiniz: errare humanum est, in errore perseverare stultum daha olmadi acta est fabula!
  • sevmeyeni çok olan adam.

    ümit kıvanç'ın başarısız öngörüleri olduğunu, ülkeye felakete götüren "yetmez ama evet" furyasına dahil olduğunu, iki adım sonrasını tahmin edemediğini falan söyleyin eyvallah da; allah için adamın rasgele iki yazısını okuyan biri yahut 16 ton'u izleyen bir vatandaş hangi ideolojiye sahip olursa olsun ümit kıvanç'ın vicdanlı bir adam olduğunu kabul eder.

    aydın mıdır, değil midir, yetersiz kanaat önderi midir, kullanılmış aptal mıdır bilmem ama şu önü arkası yozlaşmış sefil memlekette sayıları kelaynaklarla yarışan vicdanlı insanlar kıymetlidir benim için. o gün, neyi, niye öngöremediğini de anlatmış yazılarında. daha ne yapsın ki? asalım mı gezi parkındaki ağaçlardan birine adamı? yahut kafasına deve işkembesi geçirip, önüne de "ben aptalım" yazılı bir tabela asıp sokaklarda mı gezdirelim?

    ne kinci adamlar var arkadaş şu camia'da. solcu'nun solcuya ettiğini, tayyip ağa cemaatçilere etmiyor. şu öfkesi dinmeyen arkadaşların eline fırsat, iktidar, güç geçse, herkesten evvel diğer solcuların gırtlağına basar; "sen oportunistsin", "sen yancısın" diye kan kusturur. allah kimseyi solcuların diline düşmüş solcu olmakla sınamasın. amin.
hesabın var mı? giriş yap