• "abi diyarrbakırdan geldim iş güç yok nolur bi ekmek parası" şeklinde dolaşan adamlar.zaman öyle önemli ki artık dilenciler bile yerinde oturarak para kazanamıyorlar, hareket etme ihtiyacı duydular.birim zaman içerisinde daha çok kişiyle temas atmek için tarz ve üslup değiştirdiler.
  • genellikle taksim meydanında karşıma çıkan, şekil şemal itibarıyla "taksim gençliği " diyebileceğimiz , sanki bir kereye mahsus ihtiyaçtan yapıyormuş diyebileceğimiz (belki gerçekten öyle ama) arkadaşlardır bunlar. anlatalım, bilelim öğrenelim.
    önce "taksim gençliği" tipinden anladığımıza bakalım. bu arkadaşlar, taksimdeki rock olur metal olur barlara takılan , yaşları 16 ile 25 arası değişen, barlardan arta kalan zamanlarında üniversite okuyan kişilerdir. üstte başta metal aksesuarlar, üzerlerinde ünlü bir metal veya rock grubunun ismi olan bir tshirt bulunur. aykırı, marjınal halleri vardır. istiklâl caddesinde ve hatta sözlük zirvelerinde de sıkça gördüğümüz genç arkadaşlar gibidir. dış görünüş itibarıyla.
    taksim meydanında akm'nin yanında bostancı minibüslerinin kalktığı yer ile hemen önünde kadıköy - bostancı tarafına geçen otobüslerin kalktığı yerin önünde dikiliyorsanız bunlardan bir tanesi yanınıza gelip gayet ezik bir edayla şöyle bir cümle kurar: "ya afedersiniz, ben karşıya geçecektim de, hiç param kalmadı, acaba varsa üzerinizde biraz bozukluk verebilir misiniz?" bir de taksim'den gümüşsuyu'na inerken tam köşedeki vakıfbank'ın önünde karşılaşırsınız genelde bu arkadaşların bayan olanlarıyla. vakıfbank'ın önünden alman konsolosluğu'na kadar olan bölgede..sebebini bilmiyoruma ama replik aynı.. tipler de..
    "sana ne lan yarraaam, verirsen ver vermezsen verme , buraya ne diye yazıyorsun, hakir görüyorsun vs" diye ötmeyi düşünen ateşli yazarlar olabilir. ateşlenmeyiniz kardeşim, kimseyi hakir gördüğümüz yok. sadece toplumsal bir sorunu, toplumsal bir üzüntümüzü dile getiriyoruz.
    bu arkadaşlara para veriyor muyum? bildiğiniz üstü başı dökük dilencilere beş kuruş vermezken bu arkadaşlara genellikle üçbeş kuruş da olsa birşeyler vermeye çalışıyorum. neden? gencecik, belli ki bir okula gönderilip üç beş damla mürekkep yalatılmış bir insanın birilerinden para dileniyor olması ağırıma gidiyor. ha topladığı paraları alıp neşe içinde bardaki arkadaşlarıyla bir bardak daha bira içmeye gidiyor mudur bilemem..onun sorunu. yeter ki o şekilde gezmesin ortalıkta..
    taksim'de eğlenirken gerçekten parasız kalmış da bu yolu seçmişse (ki hepsinin hikayesinin , tipinin, dilenme yerinin aynı olması şüphe uyandırmaktadır) "evladım bu saate kadar kalıp bu kadar içerken bunu niye düşünmüyorsun" diye paylamak gelir içimden. "bu yaşadığın hayat hayat değil, 18 yaşında bar köşelerinde itilip kakılıyorken 25 veya 40 yaşında nerede olacağını sanıyorsun" demeye kalksak muhtemelen yüzümüze boş bakıp kibar biriyse "haklısın abi" deyip iki adım sonra "hassiktir angut" diyecektir. karşınıza alıp kendine gelmesi için bütün iyiniyetinizle iki üç kelam edemiyorsunuz. yardım etmeseniz?. gencecik insan..gururunu kırmak olmuyor..yardım etseniz, bu kötü durumdan çıkması için bir ışık yakmamış aksine onu karanlığa itmiş oluyorsunuz. verdiğiniz beş on kuruş, ne sizi fakir yapar ne onu zengin, önemli değil zaten. arkasından bakıyorsunuz, üzülüyorsunuz. sanki onun değil sizin gururunuz kırılmış gibi, o dilenmemiş de siz dilenmişsiniz gibi..yapmayın çocuklar...
  • kadikoy'de tureyenleri cok sinir bozucu. kollarini iki yana dogru uzatip donerekten para isteyen 15-20 yaslarinda kadinlar, genc erkekler filan var. yanindan gecip gitmey becerdiginizde de bir kac adim takip edecek kadar takip etme yuzsuzlukleri de cabasi. dilenci degil yavas yavas gaspciya donusen tipler. sadaka verilmez, alinir tarzinda...
  • dilencinin mürekkep yalamışı, zengini fakiri olmaz, dilenci dilencidir. bunlara ilk seferde para verilebilir insanlıktan, baktınız 3 gün sonra gene aynı kişi gelmiş para istiyo, kötü davranmak serbesttir. ama dürüst olsun, gelsin şarap alıcam desin, bara gidicem, dansım geldi, kız arkadaşımı sinemaya götürücem desin, o zaman ne ala..
  • şişli etfal hastanesinde gördüğüm lakin diğer hastanelerde de bulunduğunu sandığım türden dilenciler. unutulsun diye 2-3 haftada bir gelip voliyi vurup gidiyorlar gördüğüm kadarıyla. dilenci olmadıklarını söylüyorlar, kibar bir dille "afedersiniz beyefendi şimdi ameliyattan çıktık, apar topar hastaneye geldik eve dönüş paramız yok bi 20 ytl" gibi miktar belirten cümleler kuruyorlar. tipler yalnız olmadıkları gibi, yanındakiler de çok utanmış gibi davranıyorlar. "biz dilenci değiliz aslında yanlış anlamayın" gibi cümleler sarfediyorlar. devamlı geçtiğim bir yol üzerinde olan 3 tanesi her seferinde azarlamama rağmen tekrar tekrar para ister. bunların hergün başka bir hastaneye gittiğinden şüpheliyim.
  • ilk örneklerini bursa'da gördüğüm palyaço kılığına girerek trafik ışıklarında sempatiklik yaparak para toplamaya çalışan kişiler buna örnek verilebilir. istanbul'da da arada sırada görülen bu palyaçolar (ancak sadece kıyafette, çok acemiler palyaço olmak için) tahminimce yakında iyice yayılacak. dileniyorlar mı derseniz evet dileniyorlar. çünkü palyaçoluk ciddi bir iştir, emek ister, yetenek ister, 2 yarım yamalak elbiseyle olmaz. (arada bu palyaçoların sakız, mendil satanına rastlıyorum dileyen onları bu kategoriye sokmayabilir)
  • senaryolu dilenciler bu türe dahil edilebilirler

    mesela ayakkabı boya şişesini* yere düşürmüş (yerdeki kırık şişe ve kocaman kara lekeyi görürsünüz) ve burnunu çeken ayakkabı boyacısı çocuk
    mendilleri yere dağılmış ve çamurlanmış başka bir çocuk
    daha büyük çocuklar tarafından köteklenerek köşede ağlayan mendilci çocuk

    bunları aynı çocuklar veya başka çocuklar olarak defalarca gördüm*, belli semtleri güne bağlamışlar rotasyonla döndürüyorlar. akşamleyin bunları olay mahalinden toplamaya gelen minibüsleri çoğumuz maaşımızla alamayız
  • eski nesil dilenciler tarafından "yeni neslin dilenmelerini 200 metreden tanımak" şeklinde aşağılanan dilenciler.*
  • yoldan geçeni soru soracakmış gibi durduranları son zamanlarda pek bir ön plana çıkmış olan dilencilerdir. durduğunuz anda konuşmalarını sanki ortak bir meclis bünyesinde karar almışlarcasına "istanbul'a işçi olmak için geldim..." cümlesiyle açarlar. kıyafetlerinin renkleri genellikle boz-siyah ağırlıklıdır. bazen tek, bazen iki kişi takılırlar. iki kişi takıldıkları zamanlarda biri yanıbaşınızda acılı hayat hikayesinin istanbul etabını aktarır iken, diğeri de iki adım geriden mahsun kırmızıgül-penaltısı ya da faulü yenmiş ahmed hassan sentezi bakışlar atarak hüzünlü ortamı daha bir hüzünlü hale getirme uğraşı içerisine girebilmektedir.
hesabın var mı? giriş yap