• uğur dündar ın proto arena denemelerinde zaman zaman saadetin teksoy triplerine girdiği zamanlarda trt de yayınlanmış bir bölümüydü. bilmem ne karayolunun bilmem kaçıncı kilometresinde suyu yokuş yukarı akan bir çeşme konu edilmişti. biz de çocuk aklımızla oralarda mıknatıs madeni olduğuna inanmıştık *
  • mustafa kutlu'nun emek-sermaye-göç-şehir dörtgeni arasında bizi kâh şehrin kalabalık sokaklarında, kâh kire pasa boyanmış bir fabrikada kâh şehrin kabul etmediği ve şehri kabul edemeyen insanların arasında gezdirdiği hikayesidir.

    beklentilerin, umutların, şehrin kalabalığında, fabrikanın dumanında nasıl kaybolduğunu; saflığın, beyazlığın bu dumanda nasıl karardığını anlatır bize. seydali oluruz bir an namaz kılarken gözümüz karpuz arabasına takılır, bican oluruz denizde buluruz kendimizi utanarak...

    mustafa kutlu'nun sosyolojik tespit ve gözlemlerine büyük bir ustalıkla yer verdiği bu kitap, islamî kesimin hak, emek ve sermaye arasındaki ilişkisini de açıklar. kapitalizmi hikaye ile vurur kutlu, ya tahammül ya sefer'de düzene yenik düşerek, düzenden para kazanan eğitimli saf anadolu çocuklarının aksine yokuşa akan sular'da düzenin içinde savrulup giden yoksul hayatları görüyoruz.
  • modern insanın çalışmaktan kendini unuttuğunun hikayesidir.

    --- spoiler ---

    "unut sabah namazında safta durmayı. nöbettesin. unut amcaoğlunun cenazesini, fazla mesai. boynundaki hamaylı çöz at, güldürme kimseyi yavuklunun verdiği çevreyi göstererek. bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. yarınlar senin.

    çocuğunu başkası büyütecek, hafta sonları görürsün. aşını başkaları pişirecek, sen yersin. karını akşamdan akşama bulursun. yorgunluktan kemiklerin sızlayacak, aldırma. taksitle al evini, taksitle öde, taksitle yaşa. seni de başkaları yaşatıyor inan buna. ziller, düğmeler, levyeler, planlar, çok uluslu şirketler. evet, anladık bostana su sabah serininde girermiş, ayrılık olur deyi gözden öpmek iyi değilmiş, tohum ekmeden önce iki rekat namaz kılıp kurdunan kuşunan, eşinen dostunan yemek nasip eyle demek gerekmiş."

    --- spoiler ---
  • günümüz gecekondu kültürünün ve köyden şehre göçün sade bir anlatımla işlendiği hikaye. mustafa kutlu'nun gözlem yeteneğine hayran olmamak elde değil. ele aldığı konuların ucundan kenarından dahil olabilirseniz hikayeye, kendinizi bir anda kitabın sonunda bulabiliyorsunuz.
  • kitabın "mukaddime" başlığının içeriği yaşam boyu dönüp dönüp okumalık türden. çok güzel.
    "koşuyorsun ciğerlerinde egzoz gümbürtüleri. ayaklarında lastik. üç öğün naylon yemektesin. ara toprağı. toprak bizim canımız, petrol olsun kanımız."

    "kalıcı mıyız?" adlı bölümde cevher bican ile zülküf ağa arasında kalıcılık muhabbeti döndükten sonra zülküf'ün muskasını düşürüp almaya çalışmasıyla kafasını makineye kaptırması bir hayli acıklıydı. kalıcılığın en kalıcı hallerinden biri bu olsa gerek.

    ayrıca sürekli var olan uykuma da çözüm bulabildiğim kitaptır kendisi: "göz kapaklarının açılmak bilmeyen ağırlığını yumruklarıyla uzaklaştırıyor."
  • hiç beklemediğim bir sonla biten mustafa kutlu hikayesi. anlatım teknikleri bildiğimiz hikayelere göre çok farklı. kitabın ince olması ve akıcılık gibi sebeplerden dolayı bir günde tek çırpıda bitirdiğim bir eser oldu.
hesabın var mı? giriş yap