• atina'nın göbeğinde babamla yemek yer iken bir çiçekçi teyzenin gelip
    " al bu güzel kıza bi çiçek" (evet türkçe olarak) demesi. ulan zaten gelişimizin ilk günüydü, ben böyle kültür şok yaşamadım. burda da mı be abla?
  • filipinler'de kapı müşterisi olarak sevimli bi' otele yerleşilir. bulunulan bölgede sıcak su sorunu olduğundan, oda incelenirken sıcak su olup olmadığı özellikle sorulur ve olumlu yanıt alınır; fakat akşam duş alırken suyun bir türlü ısınmadığı fark edilir.

    ertesi sabah oteli işleten ailenin annesine, otellerinde sıcak su olup olmadığı tekrar sorulur. kadının cevabı yine olumludur. ama odada sıcak su yok dendiğinde de, kadıncağız termosu göstererek: "istediğiniz zaman sıcak suyu size getiririm, çayınızı kahvenizi içersiniz!" cevabı alınarak sessizce vakur şekilde olay yerinden uzaklaşılır.

    siz çok yaşayın e mi filipinolar!

    (bkz: filipinler)
    (bkz: el nido)
    (bkz: hot water)
  • work and travel ile amerikaya gidilmiştir. şirketin ayarladığı işte üç kuruş ücrete hammal gibi çalıştırıldığımız için 15 gün gibi bir sürede cebimizde getirdiğimiz para da suyunu çekmiştir. son paramız ile iki arkadaş new york a otobüs bileti alıp gece üç sularında new york şehir merkezinde inip geceyi nasıl geçireceğimizi düşünürken bir benzinliğin arka tarafındaki bankta biraz dilenmeye karar verirmiştir. bu bankta uyukladığımız anda zincirleme küfür tamlaması kuran bir abinin elinde süpürge ile bize doğru geldiği sırada abinin türk hatta adanalı olduğunu öğrenmemiz sonucunda. abinin bize hem iş bulmada hem de kalacak yer bulmaya yardım etmesi ile sonuçlanmıştır.

    dünyanın her yerinde adanalı kardeşlerimiz ile karşılaşmak gerçekten mutlu edici bir durum. sanırım güzel ülkemde hiç bir ilin yurt dışında bu kadar çok hemşehrisi yoktur.

    edit: imla. uyarısından dolayı kurmaca'ya teşekkür ederim.
  • yer:baltık denizi 2015 aralık

    stockholmden helsinkiye geçmek için büyük bir gemiyle yola koyuldum güzel bir kamara verdiler bana her şey var gemide oh be bu gece içerim iyi olur dedim, saat 11'e kadar oda da dinlendim, saat 11'e geldi ve geminin en üst katında ki partiye çıktım tek başıma içmeye başladım her şey güzel zaman su gibi aktı saat 3 oldu, dedim sigara içmeye çıkayım bir kalabalık gördüm 17-18 yaşında ergenler kahkahalar atıp aman tanrım ohhh yeaa diye anırıyorlar yaklaştım ne oluyor diye o sırada ne göreyim hadi elleyin beni diye naralar atan memeleri tamamen dışarda 60'lı yaşlarda bir teyze, hadi ama korkaklar, hadi daha önce böylesini gördüğünüzü zannetmiyorum falan diye bağırırken o sırada bana dönüp hey sen hadi ama demesiyle ee o kadar ısrar ettin teyzecim bi deneyeyim diye dokunduğum anda muhallebi kıvamında bir memeyle karşılaşmam bir olmuştu, siz siz olun ellemeyin arkadaşlar :)
  • kötü bir dönem geçirmiş ve sevilen kişiden ayrılmış bir şekilde ailemi ziyaret etmek üzre uçağa bindim. duygular tavan. tek yapmak istediğim kulaklığımı takıp müzik dinleyerek uyumak. fakat koltuğuma oturur oturmaz başladım ağlamaya. zaten ağlak bir insanım ama insanların içinde genelde ağlamam. tutamadım kendimi, iki gözüm iki çeşme ağlıyorum. yalnız hıçkırık yok, damla damla gözyaşlarım süzülüyor. ama nasıl, dur durak bilmiyor. ben bir tane siliyorum, ardından iki tane daha geliyor. önce yolcular soruyor ne var diye, bir şey yok diyorum. sorular arttıkça hostesler olaya dahil oluyor. ne var diyorlar, bir şey yok diyorum ama damlalar aksini söylüyor. uçağın bir bölümü durmuş beni izliyor artık ve yolcular aralarında konuşmaya başliyor, neden ağladığıma dair teori üretiyorlar. bu arada yer görevlileri de olaya dahil oluyor. iyiyim diyorum, kimse inanmıyor. uçak bir türlü kalkmiyor, herkes ağlamama yoğunlaşmış şekilde bana bakıyor. yanımdaki norveçli kadın yolcu, uçuş boyunca elimi tutabilirsin diyor. iyiyim, teşekkür ederim diyorum. o da inanmıyor. sonradan hollandalı olduğunu öğrendiğim bir adam yanıma gelip bir paket cips uzattıyor. "iyi gelir ye," diyor. durumun saçmalığına gülümseyip cipsi kabul edip uçuşa hazır olduğumuzun sinyalini verince herkes alkışlıyor ve gözler üzerimden çekiliyor.

    sorunlarımı cipsle aşmama yardımcı olan hollandalı amcaya "büyüksün" diyorum.
  • istediğiniz çorba üzerine dolu dolu bir ana yemek söyledikten sonra garsonun bildiğin "fazla gelebilir, az çorba vereyim" demesi, bu dumurların krallarındandır.

    (bkz: half soup)
  • trafiğin tersten akması.

    bkz: kıbrıs.

    şöyle de bir soruyu beraberinde getiren, ters; kime göre?
  • dün arkadaşım anlattı. 12(oniki) erkek avrupa turuna çıkıyorlar. fıkra bitti desem yeridir. nasıl bir araya geldiler bi fikrim yok. neyse neyse şehre indikleri akşam otele giriyorlar. (hostel veya ?) odalara ikişerli yerleşip dinlenmeye çekiliyorlar. biraz sonra yangın alarmı ötmeye başlıyor ama biri yanlışlıkla basmıştır deyip oralı olmuyorlar. alarmla beraber gürültü de artmaya başlayınca,biri kapıdan bakıp insanların valizleriyle paldır küldür aşağı indiğini görüyor,öbürü de pencereden bakıp itfaiye-ambulans-polis araçlarının dizildiğini görüp aşağı inip bi bakmaya ikna oluyorlar. herkes canının derdinde koştururken bizimkiler (12'si birden) aheste aheste salınarak iniyorlar ve odada sigara içen bir dangalak yüzünden alarmın öttüğünü öğrenip odalarına çıkıyorlar. bir yandan insan hayatına verilen öneme, düzene, dikkat ve ihtimama hasta olup bir yandan da 'bize birşey olmaz yea' coolluğunu bozmuyorlar.
    kıssadan hisse, her türlü zorluğa karşı süper güçle donatılmış bir milletiz. hiçbirşey olmasa sinirlerimiz laçka, yıpranma payımız düşük.
    ve 12 erkeğin onikincisi olarak gittiğimiz avrupa bizi mutlu etmez, bi de sigara içen dangalak bizden mi onu öğrenemedim.
  • burada yaşıyorum ama burası da yurtdışı sayıldığından beni çok ama çok şaşırtan bir olayı yazabilirim.
    yıl 2006. stockholm’de orhan pamuk’un nobel edebiyat ödülü aldığının açıklandığı gün.henüz karar açıklanmamış. elimizde kamera heyecanla bekliyoruz derken kapı açıldı ve karar horace enghdahl tarafindan söylendi. sonrası millet gitti, ilgililerle söyleşiler yorumlar yapıldı. bende gitme hazırlığındayım. bilenler bilirler nobel edebiyat ödullerinin aciklandigi bina olan börshuset gamlastan denilen semtin geniş alanındadır. binanın önü aşağıda isvec tv’lerinin naklen yayın aracları ve turistlerle dolu.bina eski ve kucuk, 2 katli.
    kararın açıklandığı ust kattaki salonda pencerelerin hepsi kapaliydi o pencerelerden birini açıp biraz hava almak istedim. pencereyi yavaşca açıp aşağıdaki geniş avluya baktığımda şok geçirdim.

    en az 2-3 otobüs dolusu japon ,kore yada çinli nereli olduklarını bilmediğim çekik gözlü turistlerin hepsi aynı anda avluda durmus aşağıdan bana bakıyorlar. ve aniden hepsi fotoğrafımı çekmeye başladılar. beni ne sandılarsa büyük hevesle fotoğrafımı çektiler.

    tahminime göre turist rehberi onlara bu binanın nobel binası olup az önce ödüllerin açıklandığını söyledi. beni nobel alan yazar sanmış olmaları imkansız cünku ödül alan yazar pencereye çıkmaz. az ötedeki kraliyet sarayı ile karıştırmaları da imkansız tipim kraliçeye benzemiyor üstümde sıradan gömlek ceket, tipsizim. belki ödül veren jüri üyelerinden birisi olduğumu düşünmüş olabilirler. bilemiyorum .

    ülkelerine döndüklerinde fotoğrafları yakınlarına gösterirken artık nasıl anlattılar onu da bilmiyorum.
    -burası neresi ?
    - gamlastan mahallesi diye bir yer. stockholm’un oldtown’ı oluyor.
    -bu bina ne?
    -burada nobel edebiyat ödülleri veriliyormuş, nobel binasıymış börshuset'mis
    - ee peki o pencereden bakınan kadın kim?
    -???
    ne cevap verildiğini inanın bende bilmiyorum. binayı çekmelerini anlarım ama paparaziler gibi özel olarak objektiflerini bana, benim bulunduğum pencereye aceleyle çevirmelerini anlayamadım. tek bildiğim o gün pencereden bakınırken bir otobüs dolusu turistin fotoğrafımı çekmeleri.
  • amerikadayım o zaman. tatil için eve gelecem, kardan dolayı uçak ertesi sabahın körüne erteledi. telefonda anneme söyledikten sonra yattım uyudum.
    o zamanlar modemler dial up, hattım da tek. kabloyu bi telefona bağlıyorum, bi modeme, öyle bağlanıyorum. gece de yatmadan azcık internette takılmışım, sonra da unutmuşum, telefon kablosunu modeme takılı bırakmışım.cep telefonunun da şarjı bitmesin mi?
    neyse ben sabah saatin alarmıyla kalktım, hazırlanıyorum filan, kapı çaldı. alla alla dedim, sabah 7 mi ne zira.
    uyku mahmurluğuyla açtım, karşımda bir kadın, türkçe olarak "anneniz sizi aramış ulaşamamış, uçağınız varmış, sizi uyandırmamı istedi."
    ????
    kimsin ya sen? neden türkçe konuşuyorsun? annem seni nerden tanıyor? neler oluyor? ben nerdeyim? yoksa ben aslında türkiye'ye gittim de kar-mar hepsi rüya mıydı? ya da manyak mısınız?
    meğer neymiş, sonra çözüldü: evimin hemen yanında bir türk restoranı vardı, annem bana ulaşamayınca ağır uyuduğumu da bildiğinden uçağı kaçırırım korkusuyla gitmiş internetten o restoranı bulmuş, aramış, rica etmiş, kadınceyiz de kırmamış gelmiş.
    ama yuh yani. ben o an aşırı dumur olmuştum, sanırım bi daha o kadar dumur olmadım hatta.
hesabın var mı? giriş yap