• krizi sağda solda aramayın, şirketlerin devlete ödemediği vergi borcu 44 milyar tl !

    (bkz: 11 eylül 2019 maliye bakanlığı vergi raporu)
  • (bkz: #95202098)
    evet bu tanım cuk oturuyor. kriz sonrası yeni dengeyi yaşıyoruz.

    yani kriz söylemini geçerli kılan eski çok geride kaldı, siz "daha geçene sene 2 sene önce şuydu buydu" laflarını kullanırken aslında başka bir ülkenin çok daha uzun bir süreçte yaşayacağı değişimi tarif ediyorsunuz. 2 senede fakirleşmedik, 2 sene öncesine kadar ertelenen ekonomik denge daha fazla ertelenemedi.

    bunu kafanızda "yeni türkiye" sloganı ile örtüştürebilirsiniz. yeni türkiye vatandaşın mevcut alım gücüdür, bu alım gücü dolar/tl paritesi ile doğru orantılı.

    borçlar dengesini sürdürülebilir kılan dolar/tl oranı neyse ve vatandaşın alım gücü neye tekabul ediyorsa "yeni türkiye" odur. budur.
  • ankara kızılay meydanında ekonomik sıkıntıları olduğu öğrenilen bir vatandaş kendisini yakmış.

    https://m.ensonhaber.com/…-dokup-kendini-yakti.html
  • her entrysine “çeşmeli bir turizmci” diye başlayan ve ekonominin süper olduğunu iddia eden kişinin önceki bir öngörü ve entrysi

    (bkz: #87258036)
    ve sonuç
    https://eksiup.com/p/et10691557yv
  • su eglence mekani ornegi verenlere ben de bir ornek vereyim.
    sizin icin bir gazete kupuru buldum mayis/2001 ulke cayir cayir krizden yanarken...

    laila uzun gecelere basliyor

    o zaman bu mantiga gore 2001 de mekanlar tiklim tiklim uzun geceler basladigi icin 2001 krizi filan yoktu...
    millete 2001 krizi var diye yalan atmayin bak mekan doluymus. adamlar birde krizin ortasinda mekanlarini yenilemisler demek ki 2001 de millette para varmis.
  • iki-üç yıl önce özel hastaneye gidip 30-40 liraya muayene olmak koymazdı, şuan 110 lira olmuş çok fena koyuyor, artık devlete gidiyoruz mecbur. devlet hastanelerinin de bakımsızlığı masa sandalyelerin, etrafın eski ve kirli görüntüsü, aşırı kalabalığı, ultrason vb aletlerinin eskiliği vs içler acısı maalesef.

    bir taraftan da dışarıda bakıyorum tüm kafeler restoranlar tıklım tıklım dolu ayda yılda bir giden birisi olarak boş yer bulamıyorum. amk bu ne lan bir ben mi fakirleştim diyorum ama ekşide de herkes ağlıyor kriz var diye.

    diğer taraftan 4 yıldır aynı telefonu kullanıyorum ebesi sikildi, sağı solu kırık çizik, hantallaştı artık mecbur değiştireceğiz diyorum, bir telefon beğeniyorum alayım diyorum 8 bin lira amk nasıl alırsan al, o paraya öküz alırız lan deyip vazgeçiyorum.

    tanım: çok değişik ebemizi siken, sikimsonik bir kriz.
  • son zeki genç ülkeyi terk etmek üzere kapıkuleye geldi. sınır kapısı "çıkırt” diye çekildi ve işte gitti. ülkede 1-2 dakika sessizlik oldu. geride kalan bütün halk mallardan oluştuğu için kimsenin ağzı tam kapanmıyordu, hiçbirinin bu acı olayı idrak edebilecek kapasitesi yoktu, sadece öylece ayakta duruyorlardı.

    mallar fazla sessiz kalmaya dayanamaz. biri osurdu, diğeri ona gülüp omzuna bir yumruk attı. başka biri anlamsızca sırıtıp "ulan ne adamsınız yaaa" dedi. bir tanesi kendisinden daha kısa boylu olan ve hiç tanımadığı birinin ensesine bütün gücüyle bir şaplak attı. ensesine vurulan da dahil kalabalık bir grup bu olaya katıla katıla güldü. kahkahalar, il il, yöre yöre, bölge bölge ülkede yayıldı. lise 2'de boş dersti adeta ülke. herkes konuşuyor, bağırıyor itişiyor, birbirlerine çarpa çarpa yürüyordu. en sonunda biri, öylece duran başka birine arkadan gizlice yaklaşıp eşofmanını indirdiğinde bu olayı gören halk öyle bir kahkaha attı ki dağlar, ovalar inledi.

    bütün bunlar olurken son zeki genç kararlı adımlarla diğer zekilerin oluşturduğu uygar dünyaya doğru yürüyordu. arkasında bıraktığı ülkesinden gelen hunharca kahkahayı duyunca kıllandı. "ulan bunlar bana mı gülüyorlar acaba?" diye merak etti. geri dönüp, gizlice bakmaya karar verdi. bir çalılığın içinden geçip dikenli tellerin ardından ülkeye şöyle bir baktı. kimsenin ona güldüğü filan yoktu, herkes kendi dalgasındaydı. gülüyor, döğüşüyor sonra gene gülüyorlardı. gitmesinin kimsenin umurunda olmaması, bu kadar çabuk unutulması kalbini kırmıştı.

    "mal sürüsü sizi, kıymetimi bilemediniz lan, bana bir gelecek gösteremediniz!” diye içinden geçirerek tekrar uygar dünyaya doğru yürüyeceği sırada tellerin arasından gelen bir el onu kazağından yakalayıp ülkeye doğru çekti. elden kurtulmaya çalışırken, yere düştü. bu sefer de başka bir el ayak bileğine yapıştı. son zeki tekrar ülkeye çekiliyordu. yerde sürüklenirken ağlayarak ve bağırarak onu içeri çekenlere tekmeler atmaya çalışıyordu ama onları durduramıyordu. g.tü ve bacakları ülkeye giriş yapmıştı ama belden yukarısı halen yurt dışındaydı, son anda sınır çitine tutunmayı başarmıştı.

    "son zekü gitme, bırakma ülkenü” dedi birisi, "hayır gidicem! burada bir gelecek göremiyorum! bırakın beni, bilim yapıcam ben!" diye bağırdı. " geah burada bilin yap! geahh bili bili bili! geah bili bili!" diyerek onu çekmeye devam etti. bunun üzerine bütün ülke sınır tellerine yüklenip hep bir ağızdan "geaahh bili bili" diye bağırarak ülkeyi bırakıp gitmiş tüm bilim adamlarını çağırdı.

    dikenli tellerin üstü tünemiş insanlarla doluydu, herkes bağırırken kimi sınır çitlerini sallıyor, kimileri de mayınlı bölgeye kaya atıp mayınları patlatmaya çalışıyordu. halk artık bilim adamlarını çağırmayı bırakmış özünü kaybetmeden yurt dışına çıkmaya çalışıyordu. sınır güvenliği tehdit altındaydı.

    daha demin ülke içine çekilmek istenen son zeki ise şimdi sınır dışına itiliyordu. eğer sınır açılır da halk hep beraber ülkeyi terkederse kendisinin terketmesinin bir esprisi kalmazdı. halkın ülkede kalıp onun terketmesi gerekiyordu, zeki olmanın ilk kuralıydı bu. aklını çalıştırdı bir formül buldu.

    "aslında güzel ülke ha! doğası, iklimi filan bakma güzel haaa!" diye bağırdı. halk bir anda "doğru lan" dedi. "iklimi, doğası..." diyerek kimi yerdeki taşları okşayıp seviyor, kimi de yağan yağmur tanelerini öpmeye çalışıyordu. halk ülkeyi terketmekten vazgeçmişti. "işte bu halkı kandırmak bu kadar kolay" diye içinden geçirip, zekasını takdir etti. tam fırsatıydı, onlar ülkelerini severken sessizce aradan sıvışıp gidebilirdi.

    kendini sınırdışına doğru çekmeye yeltendiği anda ayaklarını bir kayaya bağladıklarını dehşetle farketti. birden ayaklarının bağlı olduğu kayayı yalayıp, seven bir adamla gözgöze geldi. adamı çözmesi konusunda ikna etmeye çalıştı ama adam "alemin tek zekisi sen misin lan kurnaz!" diyerek onu orada öylece bırakıp gitti.

    ülkenin tek zekisi de artık yarım zekiydi. yarısı yurt dışında, yarısı yurt içindeydi. yıllarca o vaziyette sınırda yaşadı. yıllar geçip de yarım zekiliğini kabullendikçe iyiden iyiye kendini felsefeye verdi. "bu kaya yoksa bir metafor mu lan?" diye içinden geçirdi ama metaforlar da ülkeyi terketmişti. bu ülkede artık hiç metafor yoktu, her şey dümdüz anlatılıyordu. basbaya onu daşa bağlayıp çekip gitmişti halk.

    yıllar "ha bugün, ha yarın kurtulurum bu kayadan "diye diye geçti. artık yaşlanmıştı. son bir kez halkı çağırıp onlara bir konuşma yaptı. "son zeki gittiğinde, son yazılımcı yurt dışından kabul aldığında, son akademisyene oturma izni verildiğinde; tırt adam, tırtlığın karın doyurmadığını anlayacak!” diye haykırdı. fakat cümle çok uzun olduğu için halkın konsantresi cümlenin yarısında dağılıp gitti. kimse sonuna kadar dinlemedi. "ne dedin orada ya ben kaçırdım, bi daha desene” diye sorup durdular. aynı cümleyi 55. kez tekrar ederken, cümlenin yarısında öldü.

    halk sınırı geçemediği için naaşın götüne kadar kısmını gömüp oraya da bir türbe yaptılar. mezar taşı olarak kullandıkları ayağına bağlı kayasına da "g.tü çok zekiydi” yazdılar.

    umut sarıkaya
hesabın var mı? giriş yap