• başkası tarafından övmek işine maruz kalmak. çok uzun sürmesi can sıkar. öven kişi gözüne kestirmiştir seni. artık senle ilgili büyük beklentiler içindedir. kısa övülmelerde ruhun okşandığını kabul edersek, abartılı ve uzun övülmelerde ise ruhun örselendiğini ve sündürüldüğünü söylememiz yanlış olmaz.

    son uzun övme işlemine maruz kaldığımda işlem bitmeye yakın kulaklarım uğuldamış ve bittikten sonra ise bir iki dakika nasıl bir mahcubiyet tavrı göstereceğimi şaşırdığımdan dolayı donup kalmıştım. çok geçmeden o asla quul olmayan, olamayan tavrım pörtledi:

    "ııı allah razı olsun"
  • insanı korkutmalı.
  • boşa giden potansiyeli hatırlatır.
  • övülen insan tarafından nasıl karşılandığı, onun karakteri hakkında sağlam bir bilgi verir.
  • minvalinde bir söylem işiten kişinin verdiği tepkiye göre karakteri hakkında bir çok çıkarım yapılabilmesine olanak sağlamakta. bu tepki, övgünün niteliiği, kaynağı ve dozu gibi değişkenlere bağlı şekilleniyor olsa da kişiden kişiye farklılık göstermekle beraber genelde alçak gönüllülükle ifade edilir. bu türden bir tepkinin içtenliğini ise uzunluğuna göre ölçebiliriz. zamanında bir lord kişisi olan chesterfield'ın da not düştüğü gibi '' övülmek isterseniz, alçak gönüllülüğü yem olarak kullanabilirsiniz. '' bu sözde de bahsi geçtiği gibi övgüye karşılık söylenen '' teşekkür ederim '' gibi bir geçiştirme cümlesi en yaygın ve makulu kabul edilirken yerine kullanılan '' yok yahu, dediğin kadar değil '' gibi mütevaziliği koyulaştırılmış bir cümle; karşı tarafın da kendi düşüncesini desteklemek adına methiyesine devam etmesini sağlar. genelimiz kısa bir cümleyle geçiştirenler katagorisinde ve övgüden memnuniyet duyanlar olarak onu nicelik ve samimiyet skalasına göre dikkate alıyoruz.

    övgü aynı zamanda yapan kişi tarafından yalnızca fikir beyanı olarak değil; onu kullanmayı bilen, biraz da dile hakim kişilerce üstü örtülü biçimde bir manipülasyon aracı olarak da kullanılabiliyor. bu türden bir aldatmacaya alet olmayanlar ise zannediyorum genelin aksine iltifat almaktan, onay görmekten, içinde bir parça ' iyi böyle ' bulunan cümleler işitmekten hoşlanmayanlar. bundan rahatsızlık duymalarının sebebi; kendileri çevrelerine karşı ahlaki ve diğer açılardan sağlıklı konumlandırmakta güçlük çekmemeleri. ' başkası ne der' ekseninde yaşamadan, kendi kıymetlerini 'diğerleri' ne göre belirlemiyor oluşları. bu kimseler aynı zamanda mükemmeliyetçi karakterde olup mevcut halin yeterli bulunmasına karşı duran, gelişime odaklı ve tetkik kabiliyetleri yüksek insanlar. basit bir mantıkla sahibi oldukları bu rasyonel değerleri, araştırma ve bilim gibi nispeten daha geneli kapsayıcı ve geniş çaptaki olgulara evirebiliriz. bu da bize yunus emre'nin 'ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir.' sözünü farklı bir açıdan yorumlayabilme imkanı sunar.

    konunun bilimle olan bağlantısına devam etmeden önce; övgünün bireysel ölçekteki çoğunluk için dikkate alınan unsurlarına değinmişken, ondan etkilenmeyen kişilerin kendilerine ait davranış veya özelliklerin pozitif anlamda değer görüldüğünün belirtilmesi üzerine bunu neleri göz önünde bulundurarak tarttıklarına ve o hususlar bağlamında övülmekten duydukları rahatsızlığı ne derece ifade ettiklerine bakalım. bu kimseler övgünün niceliğinden çok onun kaynağının konu ile ilgili yetkinlik derecesine dikkate almakta. kaynağına övgüde bahsi geçen konudaki bilirkişi olarak kabulu oranında halin tartışılırlığına dair o derece mantığa oturacak cevaplar vermekteler.
    karşısındakinin fikirlerine önem vermediği durumlarda ise çoğunluğa uyarak tevazuda bulunacak belki hiç karşılık vermemeyi tercih edecekler. yaygın kullanılan ' fazla tevazu cahilden nasihat dinlettirir' tabiri de burdan geliyor, çünkü; içi boş bir özgüven, bu kibir olarak da görülebilir, iletişimde olduğu kişi veya toplumun sessizliğinden beslenmekte. bir konuda becerekli veya birikim sahibi kişi bunu belki önemsiz gördüğünden, belki karşısındakine umduğu ölçekte geçmeyeceğini bildiğinden, yeterlililiğini ifade etmekte sönük kalıyor. bu aynı zamanda bizim gibi ' sessiz 'liğin zayıflık, anlatılanlar bomboş da olsa hitap yeteneği ile bezeli çığırtkan' lığın güç olarak görüldüğü toplumlarda çeşitli işlerin liyakata göre değil insan idare etme, uyum sağlayabime gibi sosyal yetileri bulunan kişilerce görülmesine neden olmakta. nuri bilge ceyla'nın da bir röportajında bahsettiiği gibi '' mütevazilik hiç bir zaman gerçek bir üst değer olmamıştır bizde bir ortamda mütevazi olmaya kalkarsanuz saygı azalmaya başlar. ''

    övgüyü kaynağına göre biçimlendirmekle beraber çoğunlukla onu önemsiz bularak bir anlamda gösterişsiz bir yalınlığı tercih eden kişilerin, kendilerine dair negatif değerlendirmeleri; o yergi kimden gelirse gelsin, niteliği ne olursa olsun dikkate değer bulduklarını belirtmek gerekiyor. bu genelde alınganlıkla karıştırılmasının yanında yukarıda da bahsi geçtiği gibi gelişme odaklı, akılcı karakterlerinden kaynaklanmakta.

    dunning - kruger etkisinde de şu şekide bahsi geçtiği gibi '' cehalet özgüveni getirir çünkü niteliksiz insan aynı oranda ne derece niteliksiz olduğunu kestiremez '' övgünün tevazu aracılığıyla kibir ile kurduğu ilişki, nispeten daha ' parlak' karakterlerin içi boş özgüvenlerini arttırmakla beraber; dozu fazla gelen, sağlıklı hazmedilememiş övgü de alıcısı olan kişi veya toplumlarda mümkün mertebe benzer etkiyi yaratmakta. bunun getirisi olan ' yeterliyim' bilinci merak güdüsünü yitirmeye dolayısıyla gelişime kapalılığa neden oluyor. bu noktada daha önce bahsi geçen geneli kapsayıclığı birey ölçeğine indirdiğimizde, toplumdaki alçakgönüllük algısı ile ilim gibi rasyonel değerler arasındaki bağlantının tezatlık içerdiği görülebilir. entirinin önceki kısımlarında da yazdığı gibi mevcut hale övgü ; ondan tatmin olmayan, kafasında 'ilerisi' ni barındıran insanlarca daha bir tevazu ile karşılanmakta. hz ali'nin ' alçakgönüllük ilmin meyvesidir' sözünün aksine bu kişiler toplumun nispeten cehaleti temsil eden bireyleri tarafınca başkalarına yukardan bakma' ile, bir anlamda kibir ile ilişkilendirdiği de aşikar.

    bilm içinde 'sürekli gelişme odaklı olma' yı bulundurması dışında maya olarak ' şüphe' olgusunu kullanır. kendini sağlıklı şekilde konumlandıramayan, övgüyü ve yergiyi faydalı şekilde değerlendirmeyen kimseler en başta kendilerinden şüphe konusunda başarısz olmaktalar. bertnard russell 'ın dünyanın en büyük problemi olarak bahsettiği ." akılsız ve fanatik insanların son derece kendinden emin olmasına karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olması" şu ana kadar anlatılanları destekler nitelikte.

    son zamanlara kadar çoğunlukla din bilimcilerin üzerine eğildiği, artık modern psikolojinin de konusu olmaya başlayan 'tevazu' olgusu ilerici kavramlarla bu denli ilintiliyken 'kibir' i ne gibi kavramlarla bağdaştırabiliriz ? nadir görülen bir adap kuralını atlayıp, etrafıyla iletişim kurarken sürekli kendinden bahseden, ' birinci tekil' şahısları bu çerçevede değerlendirebiliriz misal. bu durum ile yazıda bahsedilen şekilde tezahur eden tevazu arasındaki ilişki içinse yine bir alıntı yapmak gerekirse savaş ve barış kitabında nietzche ' kendinden hiç söz etmeme' yi "çok soylu bir iki yüzlülüktür '' olarak tanımlamıştır.
    psikolojide kendini değersiz hissetmeye karşı geliştirilen bir savunma mekanizması olarak görüen kibir, içinde barındırdığı bu değersizlik hissi sebebiyle;
    kıskançlık gibi duygular üzerinden örf ve adetlerle körüklenerek 3.sayfa haberlerini doldurmuş
    tarihte hazerfan 'ı idam edip bilmin ve çağdaşlığın önünü kesmiş
    kral çıplak hikayesindeki kralın bizzat kendisini temsilen duyulan övgü cümleleri karşısında gerçekleri görülememesine neden olmuş
    ben merkezci yapısı gereği olağanüstü bir birliktelik içinde olan doğaya tezatlık içermiştir.
  • şu yaşımda, hala başa çıkamadığım durum.
    fenalıklar geliyor, o an bitsin, orada olmayayım istiyorum. söyleyene karşı berbat bir borçluluk durumu yaratıyor gibi hissediyorum ki en kötüsü de bu.
  • üst edit: birinin seni övmesi diye başlık açmıştım ama görüyorum ki övülmek başlığına taşınmışız. burada bir itirazım var. benim anlattığım olay normal bir övülmek değildi bunu belirtmiştim zaten, ufak çakallık peşinde olan şark kurnazlarının yapay ve samimiyetsiz cakalligiydi.
    belki başlık ismi değiştirilebilirdi ama övülmek başka bir şey gibi geliyor bana.
    yinede siz bilirsiniz.

    aramaya inandım ama bulamadım.

    anlatmak istediğim şey iyi bir iş yapınca tebrik etmek falan değil.
    durduk yere sen şöyle delikanlisin şöyle iyi bir insansin gibi yapmacık cümleler.
    bir ortamda benim duyacağım şekilde bir başkasına beni öven insanlari görünce kusasım geliyor artık. bu kişilerin benim karakterimden değil de, çok yakın zamanda bana bir işinin düşeceğini çok net anlıyorum ve bu beni acayip derece de üzüyor.
    yani bulunduğum konum ve yapabileceğim işler öyle üst derece de olsa anlayacağım ama yok. istese istese ya 100 lira borç isteyecek vizyonsuz pezevenk ya da emaneten araba falan. demem o ki bir insanı yüzüne karşı ya da duyacağı bir ses tonuyla övmek benim için iğrenç ve samimiyetsiz bir durum. bunun yerine "100 liran varmi lan ya**k" denince "bende de yok oğlum" dediğimde "ne s#kime yariyon" diyen ve en az benim kadar hanzo olan arkadaşlarım aslinda bana yaşamak için bir sebep veriyor.

    (bkz: yaşama sebebi için ya**k)
  • utanmama sebebiyet veriyor.
  • öven kişiye bağlı olarak mutluluk veya huzursuzluk verebilen eylemdir.
  • senin kendini övmenden iyidir dediğim hede.
hesabın var mı? giriş yap