• memleketin iliklerine kadar işlemiş torpilin liyakatsizliğin adam kayırmanın bir sonucu olarak, dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında iran'ın güney afrika'nın bile gerisinde bulunan memleketin durumunu, tane tane, kanırta kanırta anlatan şu (bkz: https://youtu.be/int605ndney) hocamızın anlattığı durumdan ötürüdür.
  • bu ülkede hangi meslekten olursa olsun her insanın %90 oraninda para kazanıp hayatını devam ettirme arzusunun vermiş olduğu hastalıktır. duygusal dolgunluk için kendini gerçekleştiren insan sayısı yok denecek kadar az. en kutsal görevler bile sadece para kazanmak için yapılıyor. insanların meslek aşkı değil de para aşkı bu ülkeyi birgün bitirecektir.
    bilim üretmek için önce mesleğe duyulan aşk olmalı. para kazanamayacağini bilsen bile insanlara yararlı bir bilgi üretmek en kutsal görevdir.
    tabi ülkemizde moslowun piramidinin 3.katına çıkabilen yok gibi.
    herkes karnini doyurup güvenle siğinabileceği liman peşinde.
  • bir doktorant olarak nedenlerini açıklamaya çalışayım:

    disiplin: bilimsel yayın ve kuram üreten üniversitelerimiz var: itü. bilkent, odtü gibi disiplin ve ekolu oturmuş üniversitelerde akademik çalışmalar iyi düzeyde.

    yayın: dünya sıralamasına bakıldığında bu konuda oldukça geriyiz. ortalamalara bakıldığında akademisyenlerimiz yayın üretmekten keyif almıyorlar. yayın üretmek sadece ünvan almak için zorla yaptıkları birkaç makalede ibaret. bu konuda iki problem var:
    1. yazarların atıf sayısını belirleyen h faktörünün düşük olması (bkz: h faktörü).
    2. yazarların web of sience üzerinde taranan yayınlarının az olması, yayınların köklü dergilerde (q1, q2 kategorisi) çıkmaması((bkz: q endeksi).
    destek: tübitak kurumunun bilimsel çalışmalarda yetersiz destek vermesi, bazen hiç destek vermemesi yada gereksiz konularla uğraşması sirkeli su

    dinozorlar: 80'li yıllardan itibaren akademiye bir şekilde yerleşmiş ancak hiçbir yayını ve çalışması olmayan hocaların bulunması ((bkz: yavuz örnek)). burada bir anımı yazmak istiyorum. lisans okurken, öğrenci asistan olarak geçici kadroya alınmıştım. genelde teknik işlerle uğraşıyordum. birgün odamın kapısısı çalındı, gelen dünya çapında ünlü akademisyenlerden biriydi ve hatta iki profesörlüğü vardı. masamın üzerine pc faresini bıraktı ve "buna virüs girmiş halleder misin?" dedi. ben şok olmuştum. birkaç saat sonra hiç dokunmadığım fareyi odasına bıraktım ve hazır hocam dedim. hiçbir şey yapmama rağmen sevince boğulmuştu.

    ekol ve etik: bilimsel disiplinin oturmamış olması, halen intihal, duplikasyon, dilimleme vb bilimsel etiğe uymayan durumların sıkça görülmesi, kirli çamaşır yayınları, parayla yayınlanan makaleler, neler gördü gözlerim.

    lisan: bazı akademisyenlerin yabancı dil bilmemesi... hiç anlamıyorum gerçekten ingilizce bilmeyen bir akademisyen nasıl oluyor da yayın üretebiliyor?

    liyakat : öğretim üyesi, araştırma görevlisi vb. akademik ilanların çoğunda eksik olduğunu gördüğüm en önemli problemdir. bu konuda atamaların merkezi bir sistem ile yapılması şarttır. kişiye özel açılan ilan olayının artık bitmesi gerekiyor. mesela x üniversitesinin y bölümüne kadro açılacaksa bu kadroya başvurmak için anabilimdalı seçilmesi yeterlidir. ancak çoğu kişiyi elemek için "z konusunda çalışma yapmış olmak" şartı aranıyor. sadece bu problemi kaldıracak merkezi atama sistemi yapılsa sorunların büyük ölçüde azalacağını düşünüyorum.
    edit: imla
  • kendi alanında çok iyi olsa bile öğretme özürlü akademisyenler,
    referansla(!) kadrolaşma,
    umutsuz, hayattan bezmiş öğrenciler,
    desteklenmeyen kalifiye beyinler, projeler..
    bu böyle kocaman bi liste maalesef.
    çok bilindik özel bi ünv.de bilmem ne kadar para verip tezsiz yüksek lisans yapan bi arkadaşım, veri derslerinde, google translate aracılığıyla tüm içeriği çevirip, evrensel kodları türkçe karşılıklarıyla anlatan sözüm ona hocalara şahit oldu. sen o kelimelerle nasıl kod yazabilirsin, ne anlattığın hakkında bi fikrin var mı?
    kimbilir daha neler var neler..
  • üniversitelerimiz hiçbir zaman bilim üretmedi üretemedi bilim üretmeye en fazla yaklaşan üniversitelerimiz oldu hepsi bu kadar.

    ha son yıllarda ise bırakın bilim üretme çabasını tek dert aman bizden maaşlı memur olsun mantığı ile badem şeftali tipler ile tamamen siyaset kurumları haline geldi üniversitelerimiz.

    bireysel çaba gösteren münferit üniversitelerde yer alan hocaları tenzih ederim
  • tüm üniversiteler bir kaçı hariç olmak üzere tarikatlar ve cemaatlerin yuvası haline geldi rektörler başta olmak tüm öğretim kadroları buna göre şekillenmiş bu gruplar bilimi kendilerine düşman görürler çünkü bilim sorgulamak ister sorgularsanız tünelin ucunda ki ışığı görürsünüz o yüzden o ışık bize uzak.
  • hayatta sadece profesor veya docent unvani alabilmis, insani hic bir vasfi olmayan ozel hayatinda tanissan bir daha selam vermeyecegin genel kultursuz, onyargili, egoist ve kibir dolu insanlarin yonetimde olmasi. universite yonetimlerinin bu tarz yalaka ve icten pazarlikli insanlari one cikaracak sekilde duzenlenmis olmasi.
  • çünkü, 12 sene boyunca, öğrencilere test çözdürülüyor. öğrencilere üretken olmayı öğretemiyoruz. hazırlanan projeler tamamen göstermeliktir. her sınav öncesinde, sınıflar, atölyeler ve laboratuvarlar haftalarca boş kalıyor.bu şekilde yetişen öğrencilerin, üniversiteye girince, birden bilim üreteceklerini mi sanıyorsunuz. modern üniversiteler kurulmadan önce bile, bilim üretiliyordu. çünkü bilim unvanlardan, diplomalardan, makalelerden veya resmi kurulların onayından değil, beynin içnide kopan fırtınalardan doğar. biz çocukların beyninde fırtına kopmasına izin veriyor muyuz?
  • makale yazmıyorlar, geçtim bilim üretmeyi.
  • çünkü yök var. idari ve akademik anlamda özerk olması gereken üniversiteler ihsan doğramacı ve kenan evren adlı iki melunun çabalarıyla yüksek lise haline getirildi kırk yıla yakın bir zaman önce. hatta kenan evren uğursuzu, üniversite öğrencilerinin kıyafetlerini bile kararlaştırmıştı. erkekler takım elbise gömlek kravat, kadınlar tayyör. mini etek yasak, pantololar ütülü olacak. üniversitelerin her bölümüne, her sınıfına "inkılap tarihi ve atatürk ilkeleri" diye bir ders konuldu.
    böylece üniversiteler bitti. kenan evren ve ihsan doğramacı melunları bu kararları alırken hemen tüm üniversite rektörleri siyah takım elbise, kravat, siyah gözlük, elleri önlerinde kavuşmuş, şişe gibi dizilip alkış tuttu bu ikiliye.
    sonra üniversiteler neden bilim üretemiyor.
    odtü elektriğin en önde gelen hocalarından nazif tepedelenlioğlu'nu, komünist diye tek başına soğuk, nemli bir hapishane hücresine atıp, başına diktikleri şerefli bir üsteğmen tarafından dövüldüğü, seni burada ölsün istiyoruz dediği (nazif hoca kamburdu ve bunun getirdiği ağır sağlık sorunları vardı) bir ülkede bilimin gelişmesi istenmiyor demektir. o nazif hoca, o komünistliğiyle, hapisten çıkar çıkmaz dostlarının yardımıyla yurt dışına çıkmış ve abd'de ve nasa'da ders vermeye başlamıştı
    aynı yök, yazılan tez, akademik çalışma, "paper" vesaire yüzde 50sinin intihal olduğu, dünya akademik çevrelerinde intihalle alınan bir akademik ünvanın geçerli olmadığına dair bir gelenek olmasına karşın "intihalle alınan ünvanlar geri alınamaz" diye çok ayıp çok utanılacak bir karara da imza atınca kim neden götünü yırtıp tez yazsın, doktora yapsın, bilim yapsın.
    yök kapatılıp orada görev yapmış herkes ve atanmayla gelen her rektör yargılanmadıkça, intihalle alınmış tüm akademik kadrolar iptal edilip, bu kadrolar dolayısıyla elde edilen kazançlar tahsil edilmedikçe de bilim yapma, bilim üretme ihtimali yoktur üniversitlerimizin
hesabın var mı? giriş yap