• aslında hileden daha çok, rakip dahil, sahadaki diğer oyuncuların maçı tamamen "apomerkezli" hale getirmeleridir söz konusu olan.

    hollandalı gazeteci harald doornbos, 1992 yılında bir röportaj için gittiği bekaa vadisi'nden kalan en ilginç anısının bir meslektaşıyla beraber abdullah öcalan ve birkaç militanla yaptıkları bir voleybol maçı olduğunu yazıyor. sosyalizmin kökünü kurutmuş birey kültünün şahane bir örneğine rastlayabileceğimiz bu yazının özet tercümesini sunuyorum:

    ------
    bir gün ben, meslektaşım ve 10 kadar militan kampın merkezinde bulunan bir sahada voleybol oynuyorduk. 15 dakika sonra bir grup silahlı elemanın bize doğru yürüdüğünü fark ettim: bunlar gruptaki tek silahsız adamın korumalarıydı. bu silahsız adam abdullah öcalan'ın ta kendisiydi ve o sahaya yaklaştığında herkes suspus oldu.

    bir koruma "apo tam bir halk adamı," dedi, "o da voleybol oynamak istiyor."

    o an herkes olağanüstü bir heyecana kapıldı. oyuncalar "evet evet!" diye baş sallarken, çay içmekte olan veya kendi aralarında marksizmi tartışan militanlar "büyük lider"i izlemek için sahaya koştular. benim aklımdan geçen tek şey ise şuydu: "çok gülünç! abdullah öcalan ile voleybol oynamak üzereyim!"

    sn. öcalan rakip takıma katıldı. servis sırası bizde olduğundan, bizim oyunculardan biri topu çok yavaşça filenin diğer tarafına attı. o tarafta da top yine çok kibar bir şekilde sn. öcalan'a doğru oynandı ve o topu hemen bizim tarafa smaçladı. bizim tarafamızda hiçkimse ona blok yapmayı veya topu iade etmeyi denemedi bile.

    sn. öcalan'ın sayısından sonra oyunculardan ve seyircilerden büyük bir alkış geldi. o kadar coşkulu alkışlıyorlardı ki, sanki dünya tarihinde bir dönüm noktası yaşanıyor gibiydi.

    servis sırası şimdi sn. öcalan'ın takımındaydı.

    o andan itibaren her şey aynı şablona göre gerçekleşti. apo'nun takımı servis yapıyordu, biz topu iade ediyorduk, apo'nun takımından iki oyuncu topu onun için hazırlıyorlardı (topu adeta elleriyle teslim ediyorlardı, sanki kadifeden yapılmış gibi) ve sn. öcalan topu smaçlayarak sayı buluyordu. ve her sayıdan sonra elbette büyük bir alkış kopuyordu.

    5 dakika sonra, skor 7-0 apo'nun lehineyken, ben hollandalı meslektaşıma baktım:

    "bu saçmalık, onu bloklayalım."

    "iyi fikir," diye cevap verdi.

    yine servisi attılar, bizim takımdan her zamanki karşılık geldi, diğer takımdan iki oyuncu da bizi şaşırtmadı ve topu kibarca apo'ya attılar. sn. öcalan topu smaçlayarak skoru 8-0'a getirecek yeni bir sayıya hazırlanırken, ben ve meslektaşım zıpladık ve sn. öcalan'ı bloklamak için kollarımızı uzattık. top diğer tarafta yere düştü.

    "işte bu!", diye bağırdık. çünkü en azından servis sırası şimdi bizdeydi ve maç artık biraz daha ilginç hale gelecekti.

    ama bu sefer hiçkimseden alkış sesi gelmedi.

    tam sayının sevincini yaşayacaktık ki, öfkeli korumalar sahaya girdiler ve bizi kollarımızdan ve omuzlarımızdan tutarak sahanın dışına çektiler. birkaç pkk militanı da "sakın bir daha böyle bir şey yapmayın!" diye bağırdılar. korumalar bizi sahanın uzağında tutarken, yüzlerce öfkeli göz bize bakıyordu.

    "özür dileriz," diye kekeledik.

    biri, "sadece burada durun ve artık oynamayın." dedi.

    bir diğer militan ise "sadece çenenizi kapatın" diye uyardı.

    saha kenarında sessizce dururken, apo'nun sayı üstüne sayı attığına tanık oluyorduk. ve her seferinde alkış kopuyordu. maç 15-0 gibi bir skorla bitti. apo'nun takımı galip gelmişti. tüm pkk militanları mutluydu, hatta mutluluktan da öte bir şey yaşıyorlardı. apo sırf büyük bir askeri lider, olağanüstü zeki bir marksist ve dünyanın en sert gerilla hareketlerinden birinin mükemmel lideri değildi - o aynı zamanda doğuştan bir spor adamı olduğunu da kanıtlamıştı.

    ve voleybol maçından sonra sn. öcalan'ın bir de futbol oynamak istemesine inanamadım. 20 kadar militanla beraber sn. öcalan maça başladı. bütün toplar hemen apo'ya atılıyor ve o - hiç abartmıyorum - 10, bazen 15 oyuncuyu çalımlıyordu (kimin hangi takımda oynadığı pek belli olmuyordu). oyuncular ya sn. öcalan'a hücum etmiyorlardı ya da yapmacık hücumlarda bulunuyorlardı. uzaktan görebildiğim kadarıyla sn. öcalan golleri sıralıyordu. ve voleybol maçında olduğu gibi, her golden sonra bir alkış tufanı kopuyordu.
    ------

    --
    troll pislemesi üzerine edit: bu yazının ne asıl yazarı, ne de sözlüğe aktaranı "her sene anıtkabir'i tavaf" etmektedir. her ikisi de kemalist değildir.
  • aklıllara züğürt ağa'nın güreş merakını getirmiştir.

    -biraz da benimle güleş.
    -dur kız takâtten düşirem.
  • lider kültünün baskın olduğu ortadoğu kültüründe şaşırtmayan harekettir.
  • yalan söylemesi için hiçbir sebebi olmayan hollandalı bir gazetecinin anısıdır.
  • "kendi aralarinda marksizmi tartisan militanlar" hshsdjklf lan bu gundilerdeki afili kelime kullanma sevdasina hastayim amk. pislikten gotundeki bok buyukbas hayvanlarda oldugu gibi yapismis vucuduna bir de marksizmi tartisiyolarmis bahele.

    neyse konumuza donelim. beni huzunlere bogmustur.marksizmi tartisan (kendi aralarinda) militanlari da keza oyle.
  • sn öcalanı bloklamak kasdfkaaf. sahaneymis gec farkettim bunu ben.
  • askerde astlarıyla voleybol, futbol oynayan komutanların durumuna benziyor biraz.
    bizzat denk geldiğim bir şey değil fakat bu tarz askerlik anıları dinledim. sanki bu derece abartılı değildi duyduklarım yalnız.
    bir de burada pkk'lıların apo'yu gönülden ve severek kayırdıkları anlatılmış, askerde ise bu daha çok korkuya dayalı sanırım.
  • tekrar etmekte fayda varmış: bu anıyı yazıya döken, türkiye veya kürdistan ile alakalı herhangi bir siyasi çıkarı olmayan hollandalı bir gazetecidir - ekşi sözlük'e aktaran ise ne anıtkabir, ne türbe, ne hırka, ne de sakalı tavaf etmektedir, ne de herhangi bir başka hurafeye bel bağlamaktadır. dolayısıyla, rica ediyorum, saçmalamayı bırakın, kendi gözünüzdeki merteğe odaklanın.
  • sırf bu yüzden, kendisi ile ip atlamak istemeyen insanlar varmış.
hesabın var mı? giriş yap