*

  • "sanıyorum hizbullah insanlarının (yada her ne bokumsa artık) süt beyinlere girip kendilerinden biri haline getirmek için içine büründükleri maskenin adı. ilkokul yıllarında insana çok babacan yaklaşıp, ders mers veren, hatta oyunlar oynayan büyük be kıl bıyıklı insanlardır.. orada en iyi yemekler olup, en güzel filmleri seyrettikleri vs. ve bizim de onlara katılmamız vaadleriyle kandırabildiklerini kandırdıkları ve birer ninja yaptıkları bilinir.. bu evler genelde pis kokup, yerde yemek yenilen türde yerlerdir. abiler kafalarında beyaz hede'leriyle zırt pırt namaz kılarlar, bizide hak yoluna çağırırlar.. " ....tadında terbiyesiz, ahlaksız ve kandırıkcı insanlar topluluğu..
  • "lisede nasıl olduysa evlerine gittiğimiz, bize, okuyacağımızı sanarak bikaç kitap veren, bi dahaki gidişimizde evdeki videoda porno film izlerken ve masalarında pinpon oynarken yakalandığımız, bizi derhal cemaatten kovan, güzel okullarda güzel bölümlerde okuyan sevgili büyüklerimiz" diye hatırlarım ben bunları...
  • orta okulda ve lisede okul çıkışı birtakım bıykları yeni terlemiş arkadaşlarımızın kenardan sokulup buyrun arkadaşlar abilere gidelim diyerekten ısrarlı davetlerde bulundukları yer yada herneyse
  • günde 3 öğün makrube yenilen, duvarları çepeçevre kanepeyle kaplı, kapı girişinde çok büyük bir ayakkabılık olan ve içinde genellikle üniversiteyi yeni kazanmış gariban gençlerinde bulunduğu, koğuş sistemi kalınan ve islami promosyon amacı güden topluluk diyebiliriz.
    (bkz: belletmen)
  • kendileri sürekli türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinden yakınırken yıllardır hem türkiye'de hem de başka ülkelerde islam misyonerliğinin allahını yapan, üstüne üstlük türkiye'de gençleri üniversiteye hazırlık gibi önemli bir olayı kullanarak beyin yıkama ortamına zemin hazırlayan topluluk ve fethullah gülene adam yetiştirmek için dönen çark. çarkın işleyişi:

    1. fethullah gülenci üniversite hazırlık kurslarındaki rehber öğretmenler(abiler) dersaneye kayıt olan ve özellikle dersane sınavında derece yapıp burs kazanan öğrencileri kurs başlamadan önce çağırıp halen üniversitede okuyan bir abileriyle
    tanıştırırlar. "bakın bu abiniz size gönüllü ders verecek, üniversite sınavında derece yapmıştı bu abiniz" denir. ilk başta dersane dönemine hazırlık ve ders çalışma bahanesiyle abinin kaldığı eve öğrenciler gruplar halinde çağırılır. öğrenciler gruplar halinde çağırılır, çünkü asıl amaç burda birbirini tanıyan kişi sayısını azaltıp beyin yıkama işlemini kolaylaştırmaktır. (bkz: maltepe dersaneleri) (bkz: körfez dersaneleri) (bkz: fem dershaneleri)

    2. eve gelen öğrenciler genelde direk olarak takke ve seccadeyle karşılanmaz. öğrencilerle ilgilenen abi ilk başlarda dinini bireysel olarak yaşar. namaz vakitlerinde "durun çocuklar namazımı kılıp geliyorum" diyerek gençlerin nabzını yoklar. konuya girmek için kendine bir yol açar. burda kullanılan ev aslında fethullah gülen cemaatinin abilerin hizmet etmesi için tuttuğu ışık evi... öğrencilerin kaldığı normal bir bekar evi değil...

    3. abiler çocukları yalnız derslerle sıkıp elinden kaçırmak istemez. futbol, sinema, kitap, piknik gibi aktivitelerle onlarla iletişimi tam olarak kurar. ama her aktivitesinde ufak ufak niyet giderek belli olur: gençlerin beynini yıkayarak doğru belledikleri nur yoluna sevketmek... kullandıkları yöntem ise takiyye...

    4. bir yandan sosyal aktivitelerle hem abilerle, hem de ışık evindeki diğer gençlerle kaynaşan öğrenciler giderek ışık evinin ortamına alıştırılır. daha sonra evde geçen sohbetler giderek bilim ve islam, allahın varlığı birliği, allahın varlığının kanıtları gibi konular üzerinde dönmeye başlar. aklını göremiyoruz ama bir aklın var, allahı da göremiyoruz o zaman allah da var gibi düz mantıklarla insanların imanı tazelenir(!). daha sonra abiler eve gelen gençler arasında beyin yıkama konusunda işlerine yarayabilecek kişiler üzerinde yoğunlaşır. bir yandan abiler, gençler içinde imanı zayıf görünenler üzerinde baskı kurarak kurarak onları kayıtsız şartsız iman ettirmeye zorlar. fakat bu zorlama genelde sohbet, kitap okutma gibi zihinsel yollarla olur. genelde fiziksel bir zorlama, baskı olmaz.

    5. ışık evindeki ders çalışma bahaneli toplantılar devam ederken bir yandan da ismi malum dersanelerde dersler devam eder. ve de sınava yakın bir dönemde öğrenciler öğrenci yurdu, şehir dışındaki bir kamp gibi ders çalışma kampına çağırılır. fakat bu kampta tipik fetullah gülen dersanesi usulü olarak adam akıllı hiç ders anlatılmaz, sadece öğrencilere tabiri caizse inekler gibi soru çözdürülür. ve de yemek saatleri, uyku saatleri, dinlenme saatleri gibi zaman dilimleri hep namaz vakitlerine göre endekslenir. hatta bazen öğrenciler sabah namazına kaldırılır. fakat yine fiziksel bir zorlama yoktur. gizliden bir psikolojik baskı vardır takiyye usulü gereğince.

    6. sınav vakti gelir. 4. maddeki işe yarayabilecek öğrenciler çok iyi okullara girerler. çünkü abiler bu öğrencileri gözlerine kestirirken başarılı olanlara ve ilerde davaya kayıtsız şartsız hizmet edecek öğrencilere öncelik verir ve isimleri malum olan dersanelerin bu öğrenciler üzerine yoğunlaşmasını sağlar. hatta onlardan beş on kişilik derece grubu oluşturur. fakat dersanenin ilk iki-üç seviye sınıfları dışındaki öğrencilerle doğru dürüst ilgilenilmez. çünkü amaç çok iyi bir okula girmesi nerdeyse garanti olan öğrencilerle ilgilenip hem onların sınav derecesiyle reklam yapmak, hem de onlarla gerek ders çalıştırma, gerek sosyal aktivite yoluyla iyi bir iletişim kurmaktır. vasat ve başarısız olan öğrenciler dersane ve nur davası için sadece para kaynağıdır.

    7. bir önceki maddede hem dersanede, hem ışık evlerinde iyi iletişim kurulan gençlerle ilişki üniversitede koparılmamaya çalışılır. abiler bu başarılı gençlerle sürekli irtibat halinde olur. ve de yine takiyye usulü gereğince söz konusu çok iyi bir üniversiteyi kazanan öğrenci yine ışık evi ortamına davet edilir. ama bu sefer bir farkla. öğrenci olarak değil de abi olarak! kendisi gibi eve ders çalışmak için gelen öğrencilere hem ders çalıştırmak, hem de onların beyinlerini yıkamak için.

    sonuç: ışık evlerinden ve fethullah gülen dersanelerinden gelen bu genç ya abilik görevini reddedip üniversite hayatına kendi yolunda, ona sınava hazırlanırken empoze edilen fikirler ışığında veya onlardan etkilenmeden normal bir şekilde devam edecektir, ya da ışık evi ortamına abi sıfatıyla tekrar girip abilik çarkınının 1. maddesindeki abi rolünde fethullah gülen cemaatine adam çekecektir ve aynı zamanda okulunu bitirip fethullahçı bir doktor, mühendis, işadamı, mimar, asker, polis, memur olup türkiye' de kadrolaşmaya çalışan fethullah gülen cemaatinin bir parçası olacaktır. kim bilir, belki de suser olup kadrolaşmayı sözlüğe taşıyarak islamcı entry kötüleme mafyasını oluşturacaktır, belki de bu entryi de anında kötüleyerek zamanın ötesine ışınlayacaktır. her ne kadar fethullah gülen cemaati ve abileri amaçlarını kutsal, yollarını doğru yol olarak görseler de, hep türkiye'nin iyiliği için çalıştıklarını söyleseler de onların kafasındaki türkiye hayalini kimse bilemez. bu hayalde çarşaflar, takkeler de olabilir, çiçekler böcekler top oynayan çocuklar da olabilir. fakat sürekli işleyen abiler çarkı ve de çocuklarını araştırmadan, sormadan soruşturmadan, iki üç süper zekalı öğrenciyi yanlarına çekip onların olağan sınav derecesiyle reklam yapan fethullah gülen dersanelerine kanıp çocuklarını kayıt ettiren anne babalar sayesinde hayallerindeki türkiye'ye ulaşmak abiler ve onların büyükbaşları için çok da zor olmayacaktır.
    (bkz: nurculuk)
    (bkz: fethullah gülen)
    (bkz: takiyye)
    (bkz: şeriatçılık)
  • ece ayhan'ın bir anısını anlatırken bahsettiği, taşra kentinde yaşamını sürdüren bir fahişenin çığlığı:

    "türkiye öğretmenler sendikası genel kurulu o yıl (1969) kayseri'de yapılıyordu. faşistler, ırkçılar, yani ülkücüler (hepsi de birbiriyle iç içedirler son çözümde) toplantının yapıldığı salonu basmak isterler. ayrıca akıllarınca kimi kitapçıları da yakıp yıkmak. o sırada, geceleri bir pavyonda çalışan bir kadın kaldığı otelden çıkmış, yakın bir yere gidecektir gündüz. bilirsiniz taşrada bulunan konsomatristler dışarıda son derece ürkek davranırlar. tıpkı bir gazal ya da karaca yavrusu gibi. ve otellerinden dışarı adım atmazlar. bu kadınlar ... herkese karşı ... alttan alırlar. sözgelimi kadının yaşı 35-40 olsa bile, zamparalık yapmak için köyden kente inen 17-18 yaşındaki bir ağanın oğluna da 'abi!' derler ... sözde kızgın davranan kalabalık, otelinden nasılsa sokağa çıkmış bir pavyon kadınına rastlar. yine bilirsiniz taşrada yabancılar, hele sözkonusu kişi bir pavyon kadınıysa, giyiminden, kuşamından ve davranışlarından hemen anlaşılır. kadını sokak ortasında çırılçıplak soymak isterler. akıllarınca, çevrelerine ahlakçı gözükecekler! kadın onlara; 'abiler' der ' beni öldürün ama bana bunu yapmayın!' ... işte bu abilerin yumuşak çığlığı bana çın diye vurmuştu."

    - ece ayhan
hesabın var mı? giriş yap